Rasulullah (sav); “Kim bizim gibi namaz kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimizi yerse, işte o, Allah ve peygamber’inin emanını hak eden müslüman kimsedir…”(Buhari) “Kim bize hayırlı görünürse ona inanırız ve ona yakınlaşırız. Onun gizlediği şeyi biz bilmeyiz. Allah onun gizlediklerini bilir”(Buhari) demiştir. Münafıklar, müslümanlarla evleniyorlar, müslümanlara varis oluyorlar, cemaat ve cuma namazlarına müslümanlarla birlikte katılıyorlardı. Rasulullah onlara bir gün bile: “Ey münafıklar, benim bu mescidimden çıkıp gidin,” dememiştir. Çünkü onlar, müslümanların yaptığı ibadetleri ifa ediyor ve müslüman olduklarını söylüyorlardı. Niçin birer Munker ve Nekir olmuşuz, halkın sevap ve günahını hesaplıyoruz? Velev bu tutum doğru bile olsa, bu o olgunun muhtelif yönlerinden bir tanesidir olsa olsa. Başka yönler yok mudur acaba? Biz insanlar hakkında “falan fasıktır”, “falan kâfirdir”, ”falan mürteddir” deyip hükmetmekle sorumlu değiliz. “Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın, imandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir.”(Hucuret:11) Bu ayet nazil olunca peygamber, birbirleriyle alaycı bir şekilde şakalaşıp cahiliye de olduğu gibi, “Müminlerin, birbirlerini, kızacakları lakaplarla çağırmalarını yasakladı.”(Tirmizi)
Rasulullah (sav), müslümanların birliğini korumak ve sağlamlaştırmak için müslümanların birbiriyle vuruşmasını, kötü söz ve davranışlardan uzaklaşmasını vurgulamış ve yasaklamıştır: “İki müslüman karşı karşıya gelip çarpıştıklarında ölen ve öldüren cehennemdedir” buyurmuştur. “Nasıl olur ey Allah’ın rasulü? Öldüreni anladık, öldürülen niçin cehennemdedir?” denilince şöyle buyurdu: “Çünkü kendisi de arkadaşını öldürmeye çalışıyordu,”(Buhari) “Müslüman’a sövmek fasıklık, onunla vuruşmak küfürdür”(Buhari) “Vay sizlere! Sakın benden sonra birbirinizin boyunlarını vuran kâfirler haline dönmeyiniz.”(Müslim) “Ey Allah’ın rasulü müslümanın hangisi en faziletlidir? Müslümanlar dilinden ve elinden selamette kalan kimsedir” cevabını verdi.(Müslim) “Hiçbiriniz kendisi için arzu ettiğini, kardeşi için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz”(Buhari) “Mümin, mümine karşı parçaları birbirine destek olan bir bina gibidir”(Müslim) “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe, iman etmiş olamazsınız.”(Müslim)
İkbal; Ya rabbi, niçin müslümanlar sefalet içinde böyle hor hakir oldular? Haktan şöyle bir nida aldım; “Bilmiyor musun ki, onların gönülleri var ama sevgileri yok!” Burada beşeri olarak birinin diğerini buğza dönüşmemesi kaydıyla, bazı nedenlerden dolayı sevmemeyi kasd etmiyor. Esas vurgulanmak istenen şüphesiz ki, Allah rızasını gerektirecek olan sevgiden dem vuruluyor, o da Allah düşmanlarına karşı müslümanların kalplerinin birbirleri ile beraber çarpması ve bunun neticesi olan eylemlerin gerçekleştirilmesidir, yoksa ortak düşmanın olmadığı yerde ortak sevgiden de bahsedilemez. Kitap ve sünnetsiz heyecan ne kötü bir felakettir! Kavrayışsız kuru ezber ve fıkıhsız fetvanın yol açtığı ne büyük yıkım!
Firavunlara karşı buğz yoksa müslümanlara karşı sevgi de yoktur. Müslümanlar arasındaki sevgi ibadettir ve Allah ibadetlerde riyakârlığı kabul etmemiştir.(Nisa:36) Onun için sevgimiz de buğzumuz da Allah için olmalıdır ki, vahdet meydana gelsin ve Allah’ın düşmanlarına karşı yekvucut olunsun. Peygamber, Enes b. Malik’e, “Evlatçığım hiçbir kimseye karşı kalbinde bir hile ve kin beslemek olmasın. Sabahlamaya ve akşamlamaya gücün yeterse bunu mutlaka yap, sonra da şöyle dedi: Evlatçığım işte benim sünnetim budur. Kim benim sünnetimi yaşatırsa beni sevmiş olur, kim de beni severse cennette benimle birlikte olur”(Tirmizi) demişti. Müslümanlar! Allah rızası için birbirlerinizi seviniz. Herkes bilir ki bu ümmet ilerlemeyi ancak İslam’a sarıldığı gün öğrenecektir. İslam’a bağlılıkta ne kadar sadık ve dürüst olursa ilerlemesi de o kadar çabuk olur. “Sevgi ağacı dikilirse dostluk meyvesini verir” denilmiştir. Sevgiyi oluşturmak, müslümanların birbirlerine tahammül etmesinden ve birbirlerini kötü lakaplarla çağırmamasından geçer.
Kendilerine bir yol tutup gönülleri kırarak Allah’ın kullarına sert ve kaba davranan dindarları Allah’a şikâyet ediyoruz. Bunlar diledikleri kişilere küfür ve fısk isnad ederek, delilsiz ve dayanaksız olarak insanları kâfir ilan ediyorlar. Çok okudukları halde az bilgiye sahip olan bu kişiler, Allah’a şikâyet edileceklerin başında gelmektedir. Bunlar harap bir gönül üzerine ibadetleri kabuk yaparak örtmüşler. Aşırı davranış ve tutum, ilme ve âlime asla saygı göstermemek bunların yaptıkları en iyi şeydir. Müslüman, yaraları saran bir doktordur. Zayıf ve güçsüzlere acır, şaşkınları doğruya iletir, sapıklara karşı ince ve zarif bir şekilde davranarak onları Allah’a giden yola iletir. Bunlar ise dini, ayaklarının altına merdiven yaparak, başkalarına saldırmaya ve onların enkazı üzerinde yükselmeye vasıta yaparlar. ALLAH’A EMANET OLUN.