Müslümanlar, monarşi idare şeklini kabul edip benimsedikten sonra, bir türlü zulümden, baskı görmekten kurtulamadılar. Bir siyasi iktidar adaletsizlik üzerine kurulduğunda, kendi kendini yok edecek unsurları devreye koyan bir sürece girer. Bu, Müslümanların da başına geldi ve tarih sahnesindeki iktidarlarını kaybederek, bir türlü toparlanamadılar. Ömer bin Abdülaziz: “Ben halkın yönetimini arzuluyorum,” demekle bu despot uygulamanın temelini sarsmış, uygulamaları ile de adaleti hep ön planda tutmuştur. İstibdat rejiminin içinden çıkmış, çöplükteki gül misali Ömer b. Abdülaziz, bir valisine gönderdiği mektubunda “Adalet dışı bir mektubumu alırsan, onu yere çal” demiştir. Horasan valisi, kendisine bir mektup yazarak, kendisinden şehir halkına karşı güç kullanmak ve şiddete başvurmak konusunda izin istemiş ve: “Bunları ancak kılıç ve kamçı adam eder.” demişti. Ömer bin Abdülaziz; “Doğru değil! Onları ancak hak ve adalet adam eder. Öyleyse bunu onların arasında yay” demişti. Peygamberimiz (sav) “Mazlumun bedduasından sakın; çünkü mazlumun bedduası ile Allah’ın kabulü arasında hiçbir perde yoktur.” (Buhari) Bundan dolayı Ömer b. Abdülaziz, “Bir tek gün adalet edeyim de Allah o gün canımı alsın” diyordu.

Kâfir bir ülke adaletle payidar olur, fakat Müslüman da olsa, zulümle asla. Çünkü zulüm düşüncenin iptali ve medeniyet iddiasının iflası demektir. Istılahı siyasetin şartlarını koruyan kâfir bir hükümdar, kendince adil ama nebevi siyasetten doğan bir adaleti uygulamaktan aciz olan mümin bir hükümdardan daha güçlü ve daha kalıcıdır. Bir düzen sıkıntılı ve cefa dolu olsa da adaletin ihmal edildiği ortamdan daha hayırlıdır. İster imanlı; isterse inkârcı olsun, bir otorite sahibinin ayakta kalabilmesi ya da halkının istikamet içinde yaşayabilmesi, devlet işlerini istikrara bağlamış sağlam bir adalet sistemi olmaksızın gerçekleşemez. Halka zulmeden bir yöneticinin felaket gününde, dostları bile güçlü düşman kesilirler. Yöneticinin, halkla iyi geçinmesi ve halka iyi muamele etmesi şarttır. Böyle yaparsa hasmının saldırısından masun kalır. Adil bir yöneticinin bütün halkı onun için bir ordu olur. Hükümdarı koruyan, merhamet ve adalettir.

Hürmüzan’a, Ömer’in huzuruna girmek için izin verildiğinde orada ne kapıcı ne de mabeyinci buldu. Ömer’in mescitte olduğunu öğrenince mescide geldi. Halifenin çakıl taşlarını yastık edinerek, önünde kamçısı, upuzun yattığını görünce şöyle demişti: “Adaletle hükmettin, emin oldun ve uyudun” demişti. Humus valisi de Ömer b. Abdülaziz’e bir mektup göndererek şehir kalesinin ıslahı için müsaadelerini istemiş. Ömer de cevaben; “Şehri adaletle koru, kale ile değil, yollarını zulümden arındır.” demişti. Eğer hak (adalet) insanları ıslah etmeyecekse, hiç bir ceza onları düzeltemeyecektir. Aristo, İskender’e mektubunda; “Halka güzel muamele ederek onları yönetirsen, onların kalbini fethedersin. Çünkü yönetimi güzellikle ayakta tutmaya çalışmak, zorbaca davranıp zulmetmekten daha iyi, daha kalıcı bir çözümdür” diye yazmıştı.

Toplumdaki felaket kaynağı olan durumlarından bir tanesi şüphesiz ki, fakirliktir. Özellikle insanların temel ihtiyaç maddelerini teminde güçlük çekmeleri halinde, insani özelliklerini geliştirmeye fırsat bulamayacakları gibi, karınlarını doyurmaktan başka bir işi olmayan insanlar ahlaki değerlerinden taviz vermeye de başlayabilirler. Fakirlik de cahillik gibi toplumu ifsat eder ve adalet deyip adaletin gereğini yapmayanlara karşı da güven duymazlar. Bir mahallede bir aç varsa orada tok insanın olmaması gerekir. Eğer açlar varken, kendinde ihtiyacından fazla mal bulunduranların bu malları, meşruiyetini yitirebilir. Toplum içerisinde bir aç veya bir çıplak bulunduğu sürece, o toplum içerisinde bulunan hiçbir ferdin mülkiyet hakkının meşru olması mümkün değildir. Toplum içerisindeki bir tek aç, doyuncaya kadar, diğer bütün mülkiyet haklarının meşruluğunu da düşürmektedir. “Müslümanların dertleriyle ilgilenmeyen kimse onlardan değildir. Allah’a ve Rasulüne gönülden bağlı olmayan, Müslümanlara ve onların yöneticilerine nasihat etmeyen kimse onlardan değildir. Herhangi bir yerin halkı içinde bir insan aç kalsa, Allah ve Rasulü’nün himayesi onlardan uzaklaşır.”(Mecma’uz- zevaid)

İskender’e sormuşlar, Falanca adam seni kötülüyor, o da, o adamın şerli biri olmadığını biliyorum. Onu böyle söylemeye itecek bir iş mi yaptık, tarafımızdan ona bir kötülük mü dokundu, araştırmak gerekir. İskender gereken araştırmayı yapar ve adamın zavallı, evsiz barksız biri olduğunu öğrenir. Onunla ilgilenilmesini, halinin düzeltilmesini emreder. Artık kulağına onun kendisini hayırla yâd ettiği haberleri gelmektedir. O zaman İskender, Bizim üstlendiğimiz emirliğin hali budur. Yönetim hakkında ya iyi şeyler ya da kötü şeyler söylenir, bu böyledir. Adil davranıldığı zaman iyilikle yâd edilir, zulümle davranıldığı zaman da kötülükle yâd edilir. Adil yönetici gerdanlığa dizilen kıymetli taşlar ve madenleri tam ortasındaki büyük yakuta benzer. Bu durumda yönetilenler dizideki diğer inci ve taşlar gibidirler ki gözler önce tam ortadaki büyük yakutu görür. En çok ilgiyi çeken, eleştirilen ya da övülen ortadakidir. Herkesin yapabileceği her şeyde adil davranması toplumdaki kaynaşmayı beraberinde getirecektir. Müslümanlar arasında sosyal dayanışma, birbirinin derdi ile dertlenme gibi hasletler ortadan kalkarsa, o zaman Müslümanların birliğinden söz etmek mümkün değildir. İslam sosyal devlet olmanın ve sosyal dayanışmanın temellerini atmış olup adil bir paylaşımı hep uygulaya gelmiştir. Peygamber (sav) ve ashabı, bu bilinçle hareket ettiklerinden dolayı birliği sağladılar, onlardan sonra gelenler için de bu, bir mihenk olmuş oldu. Her kim bu sünnete tabi olmuşsa birliği yakalamış, kim de bu sünneti ihmal etmişse birliğe halel (zarar) getirmiştir. Asrımız Müslümanları da işin gereğini yapar ve bu sünnete tabi olursa, birliğin oluşması yolunda emin adımlarla yürüyebilirler. ALLAH’A EMANET OLUN.