Türkiye’de uzun mücadeleler sonucu, gasp edilmiş kadınların bazı hakları teminat altına alınmıştır, bu çok sevindirici. Eskiye dönüp baktığımızda aile içerisinde kadının haksızlıklara uğradığı muhakkaktır ancak kadına yapılan haksızlıkları bertaraf edelim diye ipin ucu kaçmış, şimdi de erkek cinsi mağdur edilmiştir. Deve’ye sormuşlar,  “Yokuş yolu mu seversin yoksa iniş yolunu mu? Deve demiş ki bu düz yola ne olmuş?” Seçenekler arasında orta yol olmazsa bir taraf mağdur olur. Hani başkasının hürriyet ve özgürlüğüne halel geldiğinde, hürriyet ve özgürlükler biter ya! İşte böyle bir şey! Kadının hakkı haktır, fakat erkeğin hakkına halel geldiği yerde dizginlenmesi gerekmektedir. Adalet mülkün temelidir. Adalet kanunun üstündedir. Merhamet de adaletin üstündedir. Çünkü kanun ancak ve ancak adalete hizmet etmek için vardır. Adaletle sonuçlanmayan bütün dini ve beşeri kanunlar sorgulanmaya mahkûmdur. Zulüm bütün şekil ve biçimleriyle hiçbir zaman herkese merhamet olamaz. İslam’ın ilk iki halifesi; “Sizin içinizde haksızlık yapan kimseler, mazlum olanlar hakkını alıncaya kadar nazarımda zayıftır.” “Zalim olan kimselerin kulaklarını çeker, kafalarını, mazlumlar kendilerinden haklarını alsınlar diye onların huzurunda eğerim” diyordu.

6284 sayılı kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. Kısacası, ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dairdir. Ancak bu aile korunsun diye kadının tehditleri erkeğin başı üstünde demoklesin kılıcı gibi tehdit oluşturmamalı. Basit bir karı-koca tartışması sonucu kadın bir telefonla kocayı evden attırabilir, polisler kocanın kolundan, çocuklarının ve komşuların gözü önünde adi bir suçlu gibi mahalleden çıkarabilir, evine ve evlatlarına aylarca yaklaşmama cezası verilebilir, koca sokaklarda kalıp nereye gideceğini bilemediği için neleri yapar hiç düşünüldü mü? En yakınlarına bile evinden atılmış olmanın utancı ile yutkunup derdini söyleyebilir mi? Karısını arayıp “Barışalım ya da çocuklar nasıl?” dediği için insafsız kadın kocayı hapse attırabilir. Bu Allahtan reva mı?

Bu ülkede yüz binlerce erkek bir telefonla suçsuz yere evinden atıldı, bu zulmü yaşadı ve yaşıyor. Delilsiz ve belgesiz, kadına herhangi bir şiddet uygulamadığı halde tartışmada karşılıklı bağrıştıkları halde psikolojik şiddet bahanesi ile erkekler evlerinden atılıyor. Erkek darp raporu talep etse, kadın istemezse rapor alması için zorlanamaz, bu dahi kadının insafına bırakılmıştır. Karısı ile barışmak isterse para cezası, hapis cezası veriliyor. Bu yapılanlar anayasa ve insan haklarına aykırı, İslam’a zaten aykırıdır. “Kadına şiddeti bitirmek” gibi masum görünen, kuzu postuna bürünmüş kurt misali bu kanun çıktığından beri kadına şiddet hiç olmadığı kadar arttı. Yapılan haksızlıklar karşısında cinnet geçiren erkekler şiddete yöneldi. Kadın korunmak isteniyorsa bunun yolu asla bu olamaz. Her ne sebeple çıkarılmış olursa olsun bu kanunların, bu ülke halkına faturası çok ağır oluyor. Kadın eline kılıç verilmiş bir lejyon, erkek kafese mahkûm edilmiş bir aslan olmuştur. Devletin elinde kitle iletişim araçları var. Medya artık şiddeti artırmak için değil, merhameti artırmak, sevgiyi çoğaltmak için çalışsa neler olur neler… Diziler, filmler, faydalı programlar, ülke çapında yapılacak sevgi, saygı, muhabbet gibi konularda yapılacak yarışmalar, teşviklerle toplum rahabilite edilir. Aksi uygulama için “Eğer bir kılıç adalet yolunun dışında çekilmiş ise, çekenin göğsüne saplanmalıdır” diyor. Muhammed İkbal.

174’den 280’e kadar ki kanun da “Nafaka Kanunu” boşanmış bir karı kocayı nafaka bağı ile birbirine bağlamak, erkeği artık ona yabancı olan bir kadını beslemek zorunda bırakmak ve bir yabancıya karşı borç altında tutmak, yeni bir hayat yeni bir evlilik kurmasına engel olmak… Belli bir yaşı geçmiş evladına bile nafaka vermek zorunda olmayıp, yüzünü unuttuğu eski karısının geçimini sağlamak zorunda olmak… Ödeyemezse hapse girmek… Mal rejimi kanunu ile kazancının emeğinin yarısını artık yabancı olmuş birine bırakmak… Bu zulmü yüz binlerce insan yaşıyor.

Kadın için artık evlenip boşanmak bir rızık kapısı olmuştur. Kadının artık iş ilanlarına bakmak veya İş Kur’a gidip iş aramasına gerek kalmamış, birisiyle evlen ve boşan, ömür boyu nafaka kazan! Bu resmen servet avcılığıdır. Kendimize gelelim beyler! Bu bir tiyatro oyunu değil, pembe dizi de seyretmiyoruz! Evlenip boşanmadan dolayı nice erkeklerin malının yarısı gitmiştir. Bundan dolayı toplumda erkeklerin cinnet geçirme sebebi olmuştur. Böyle bir erkeğin haleti ruhiyesini siz düşünün, aynı yastığı paylaştığı kadın tarafından, malının yarısı alınmış, ömür boyu nafaka bağlanmış ve o mal ve nafaka ile yeni bir koca bulup imam nikâhı da bastı mı değme keyfine! Ahlaktan yoksun kadına nafaka vermesi yetmezmiş gibi yeni kocayı da beslemek mecburiyetinde kalmış bir kocanın sağlıklı bir şey yapmasını beklemek akıl karı mıdır? Adil olan boşanan çiftin organik bağlarının kalmamasıdır. Yoksa zulme uğramış kocanın yapacaklarının önüne geçmek öyle kolay olmayacaktır. Kadını korumanın yolu erkeğe zulmetmek olmamalı. Kadınlar yanlış bir yöntemle korunmaya çalışılırken hem kadınlara hem çocuklara hem de erkeklere zulmediliyor. FİEMANİLLAH. 18.09.2018.