Toplumsal değerlerimizden olan NEZAKET, insani bir davranıştır, bir saygıdır, bir inceliktir, bir gönül hoşnutluğudur.
Nezaket, toplam kalitenin unsurlarındandır. Bulunduğu ortamda huzur, sevgi ve de saygı, olmadığında da gerginlik, mutsuzluk ve de güvensizlik yaratır.
Kamu kurumlarında özellikle de resmi dairelerde, bana mı öyle geliyor bilemedim; sanki nezaketli davrananların sayısında gittikçe bir azalma oluyor. Hele hele hastanelerde. İnşallah bu konuda yanılıyorumdur.
Geçenlerde bir arkadaşla hastanenin birine gittik. Arkadaş sistem üzeri randevu almış doktor kliniğinin kapısında bekliyoruz.
Birileri içeri girip çıkıyor. O arada arkadaş saatine baktı, “Randevu saatim geçti. Ben bir hatırlatayım,” deyip kapıyı tıkladı. Kapı aralığından kafasını uzatarak, “Sistem üzeri randevu almıştım. Herhangi bir işlem yapacak mısınız?” demesiyle doktorun sekreteri azarlar bir tavırla “Kapat kapıyı! Ekrandan ismini takip et!” dedi. Arkadaş kapıyı kapatıp geriye çekilerek ekrana baktı. Ancak ekran açılmamıştı. Tekrar kapıyı tıklayıp açtı. “Ekran kapalı, bilginiz olsun.” dedi. Sekreter yine azarlar bir tavırla “Tamam, tamam. Kapat kapıyı!” dedi. Arkadaş kapıyı kapattı, gergin bir şekilde kapıda bekliyoruz. Ben de arkadaşın hemen yanındaydım, olup bitenleri olduğu gibi görüyordum. Arkadaş kendi kendine konuşarak, “Bu gibileri ne diye böyle yerlerde çalıştırıyorlar?” diye söylendi.
Tekrar kapı açıldı sekreter kurumlu bir tavırla ekranın altındaki düğmeleri elindeki kalemle bastırıyor “Bundan da anlamıyorum.” deyip içeri girdi. Sonra tekrar dışarı çıktı “Muayene olacaklar kimliklerini versin!” dedi. Kimlikleri toplayıp içeri girdi. Çok geçmeden gelip kimlikleri dağıttı. Birkaç tetkik ismini söyledi. “Bunları yaptırıp gelin!” dedi. Arkadaşla birlikte gittik, söylenilenler yapıldı, kapıya geldik. Tabii hala ekran çalışmıyordu. Yine kapının hemen önündeyiz. Sekreter kapıyı açtı “İstenilen tetkikleri yapan var mı?” diye sordu. Arkadan yok diyen sesler geldi. Arkadaş, “Evet ben yaptırdım.” dedi. Sekreter azarlamaya devam ederek, “Size sormadım! Arkandakine sordum!” dedi. Kapının önünde onca insan duruyor, annesinin yaşındaki kadına, üç dört yaşlarındaki bir çocuğu azarlar gibi azarlıyor.
Arkadaşım sakin ol anlamında gözleriyle bana bir işaret verdi. Bir yandan karşılık vermemek için kendimi zorlarken öte yandan da kendi kendime “Empati kur, burada çalışmak kolay değil.” diyorum. Ama yine de geriliyorum. “Ne olursa olsun bu şekil konuşmaya hakkı yok.” diye içimden söyleniyorum. Bir yandan da “Arkadaşın sakin ol anlamında verdiği işaretin bir sebebi vardır,” diye de kendimi telkin etmeye çalışıyorum.
Neyse sıra arkadaşa geldi içeri girdik, arkadaş sekretere bakarak, “Bana kibar davranabilirdiniz.” dedi. Sekreter, çalışma masasının kolçaklarını tutup arkaya kaykılarak, mağrur bir tavırla, “Ne yaptım size?” diye sordu. Arkadaş, sekreterin yaptıklarını anlatırken ben de, “Evet, ben de gördüm,” dedim. Sekreter, “Ben buyum. Kibar olamıyorum.” dedi. “Kibar olmamakta ısrar ediyorsanız size diyecek bir sözüm yok.” dedi arkadaş.
Hastaneye gidenler zaten mutsuz, hem keyfi olarak gitmiyorlar. Hiçbir hasta bu tür davranışlara maruz kalmamalı ve hiç kimse bu tür davranışları hakketmiyor.
Elbette bu gibi yerlerde çalışanların işi zordur, muhatapları mutsuz insanlardır. Ama o insanlar zaten mutsuz, daha da mutsuz etmeye kimsenin hakkı yoktur.
Ve bana göre bu tür yerlerde çalışan personellerin halkla ilişkiler alanında bir eğitime tabi olmaları elzemdir. Bu tür insanların mesleki eğitimden çok halkla ilişkiler alanında bir eğitime ihtiyaçları vardır.
Hayatın her alanında karşımıza hep ince ve saygılı davranışlar sergileyen insanlar çıksın.