Kimse vazgeçilmez değildir.

Allah dilediğine, dilediği gibi hikmet ve kudret ile nusret verir.

“Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak derin kavrayış sahipleri anlar.” (Bakara Suresi, 269)

Yüce Rabbim’in (cc) her işinde hayır ve bereket vardır. Bize bazen şer gibi görünse de Dünya’da olup biten her şey Allah'ın ezeli planı, ilmi ve takdiri iledir. Elbette hepsi de bir hayra ve hikmete işaret eder. O (cc) bilir, biz bilmeyiz. Biz acele ederiz, Yüce Rabbim işlerinde acele etmez.

“Size zor geldiği halde savaş üzerinize farz kılındı. Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216)

“İnsan hayra dua ettiği gibi şerre de dua eder. İnsan pek acelecidir.”  (İsra Suresi, 11)

Şimdi bu ayetler ve kendimce beyan ettiğim sözler ile konuyu Batı’da, yani Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Avrupa Birliği Ülkelerinde halkların mazlum Filistin için verdikleri muhteşem desteğe getireceğim.

Evet, Filistin ve özellikle Gazze’de bundan 7 ay önce siyonist terörist İsrail tarafından başlatılan çoluk çocuk demeden,  yaşlı genç dinlemeden ve kadın erkek ayırmadan yapılan zulme karşı onurlu dik duruşu ve mazlumlara destek niteliğindeki bir direnişi özellikle ve ağırlıklı olarak Batı Ülkelerindeki halklarda görüyoruz. Dünya’da özellikle Batı Ülkelerindeki halklarda siyonizme karşı uyanış ile İslamiyet’e yönelik büyük bir ilgi ve merak var. Hatta İslamiyet’i kabulleniş ve Hakka yöneliş var. Maşallah.

Basından, medyadan ve internetteki sosyal medyadan izliyor ve görüyoruz ki Batı Ülkelerinde 7 Ekim 2023’ten beri terörist İsrail’in Gazze’deki fütursuz katliamlarından sonra İslamiyet’e büyük ilgi ve hatta birçok kişinin Müslüman olduğunu görüyoruz.

Bir Hristiyan genç kız trafikte seyreden araçlar arasında yürümek suretiyle trafikte araç sürenleri “Filistin’e desteğe” çağırıyor. Ve “Allahüekber” diyerek tekbir getiriyor. İşte bu ve buna benzer binlerce muhteşem olaylar yaşanıyor Batı Ülkelerinde.

Hele Batı Ülkelerindeki üniversitelerinin öğrenci ve akademisyenleri Filistin Davasına muhteşem bir şekilde sahip çıkıyorlar.

Evet, güzel, sevindirici, umut verici ve muhteşem gelişmeler bunlar.

Şimdi bu gelişmeler “güneş Batı’dan mı doğuyor” şeklinde bir soruyu akla getiriyor.

Burada mecaz var. Yani İslamiyet artık Batı’dan mı yayılacak?

İslamiyet’i temsil eden ya da temsil edecek Millet ya da Milletlerin Doğu kökenli olması gibi bir şart yok

Belki de bundan sonra İslamiyet’i Doğu kökenli, yani Araplar ve Türkler temsil etmeyecek. Onlar kendi hallerinde yaşamaya devam edecek de İslamiyet’in bayraktarlığı Batı’ya geçecek.

Yani güneş Batı’dan doğacak. İslam güneştir. İslam belki de bundan sonra Batı’dan yükselecek. Olur mu olur.

Yani bu yazıda konuyu esasında buraya getirmek istiyorum ve soruyorum.

İslamiyet’in güneşi artık Batı’dan mı doğacak?

Olur, olur, niye olmasın?

Kuran-ı Kerim’de bir ayet-i kerime var. O ayet-i kerimenin Osmanlı’ya yani Türklere işaret ettiği söylenmektedir. En doğrusunu Allah bilir.

İşte o ayet-i kerime.

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir.” (Maide Suresi, 54)

Şimdi bu ayet-i kerime kimi ve hangi Milletleri işaret ediyor?

Büyük ihtimalle Osmanlı’ya ve Türkler’e işarettir.

Bu ayet-i kerime’de elbette süreklilik vardır. Osmanlı’dan sonra da Allah (cc) dinini hükümran kılacaktır.

Peki bu nasıl olacak

İsevi Müslümanların dönemi mi başlıyor?

Osmanlı gitti diye bu Din Dünya’da hükümran olmayacak mı?

Böyle bir şey olamaz tabi.

Allah dinini elbette hükümran eyleyecektir.

Evet, günümüze geldiğimizde durum farklıdır. Günümüzde Osmanlı Devleti maalesef yok. Ve yine maalesef diyorum “bu Millet yani bizler eskisi gibi bir Millet değiliz.” 100 yıldan fazla zamandır hem İslam’ı temsil iddiamız yok ve hem de son zamanlarda Millet ve toplum olarak gösterdiğimiz uygulamalar çok da İslam’a uygun değil.

Biz birçok şeyi kaybettik.  Biz artık “Biz” değiliz.

Dost acı söyler. Ancak doğru söyler.

Dünyevileştik ve adeta Dünya’ya tapar hale geldik. Para, mal, servet düşkünlüğü bizde. Kıskançlık ve hased bizde. Yalancılık bizde. Riyakarlık, iki yüzlülük bizde. Bu gelişmelerden önce zaten Hilafeti de biz kaldırdık. Hilafet eşittir İslamiyet’i temsil değil miydi? İslamiyet’in en zirve ve temsil makamını kaldıran bir Millet zaten “İslamiyet’i biz temsil ediyoruz” iddiasında bulunamaz. Böyle bir iddiada bulunursa adama sorarlar: “Hilafeti niye kaldırdın o zaman?”

Evet, artık biz Millet olarak hem Hilafet kaldırıldığı için İslamiyet’i temsil etmiyoruz ve hem de zaten insanlarımız çok da İslami bir hayat sürmüyorlar.

Neyse bizi boş verin. Biz Dünya’daki son güzel gelişmelere dikkat kesilelim ve “güneş Batı’dan mı doğuyor? İsevi Müslümanların dönemi mi başlıyor” diye gündeme getirdiğimiz sorularımıza cevap arayalım.

Bu noktada Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’nin Mektubat isimli eserinde belirttiği “Müslüman İseviler” konusuna dikkat çekiyorum.

İşte Mektubat, 29. Mektup, 9. Kısım, 6. İşaret:

“Hazret-i Mehdînin cemiyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akârânesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihyâ edecek, yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (asm) inkar niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (asm) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazreti Mehdi cemiyetinin mucizekâr manevi kılıcıyla öldürülecek ve dağıtılacak.
Hem alem-i insaniyette inkar-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zirüzeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselamın din-i hakikisini İslamiyet’in hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkar ve

fedakar  bir İsevi cemaati namı altında ve “Müslüman İsevileri” unvanına layık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazreti İsa Aleyhisselamın riyaseti (başkanlığı) altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkar-ı uluhiyetten kurtaracak.
Şu mühim sır pek uzundur. Başka yerlerde bir nebze bahsettiğimizden burada bu kısa işaretle iktifa ediyoruz.”

Evet, Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’nin beyan ettiği “İsevi Müslümanların vakti geldi” sanırım.

Yüce Rabbim hikmeti ve kudret ile nusreti dilediğine verir. Kimde hikmet varsa onda hayır vardır.

Evet, bundan önce Allah'ın dinini yayma ve tebliğ görevi ile İslam'ı temsil etme noktasındaki görev Doğu’daydı. Ancak bu görev ebeden, her daim Doğu’da olacak diye bir şey yok.

Belki de bu görev şu anda Batı’da.

 

Yüce Rabbim dilerse Batı’daki insanların kalbini hidayete açar. Yüce Rabbim dilerse Batı’daki insanların yüreğini İslam açar ve onlar artık bu dinin temsilcisi olurlar.

Bu dinin yani İslam’ın Sevgili Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed aleyhisselatu vesselam vasıtasıyla tebliği ve hükümran olması önceleri, bizzat Hazreti Peygamber (asm) eliyle oldu. İki cihan Serveri Hazreti Resulün (asm) vefatından sonra görev Dört Büyük Halife (Raşid Halifeler) ve ardından Emeviler, Abbasiler, Fatımiler, Memluklular ve Osmanlılar tarafından İslam Hilafeti temsil edildi.

Hilafet Osmanlılar tarafından en son temsil edildi ve Allah'ın dinini yayma ve savunma görevi artık bu Millette resmen mevcut değil. Tabi resmen mevcut olmasa da biz fiilen elbette her daim İslam için can verdik, can aldık. Bu ayrı bir konu.

 

Sözü uzatmayalım.

Yazımı Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) bir Hadis-i Şerif’leri ile bitiriyorum.

“Güneş battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”

 

Vesselam.