Bir ressam şehrin meydanına bir resmini çerçeveler içerisinde hafif yüksekçe yere yerleştirir ve oraya şu not ile birlikte bir günlüğüne bırakır: "Lütfen beğenmediğiniz yere çarpı işareti koyunuz."

Ressam ertesi sabah oraya geldiğinde resmin her tarafında çarpı işareti görür. O yörenin halkı her tarafta çarpı işareti ile resmi eleştirmişlerdir.

Aynı ressam aynı resmi yine o meydana bırakır ve bu sefer de şu notu yazar: "Lütfen bu resimde beğenmediğiniz yer için nasıl olması gerektiğine dair öneri yazınız."

Ressam ertesi sabah oraya geldiğinde resmin üzerinde hiçbir öneri görmez. Resimde hiçbir yerde ne çarpı işareti vardır, ne de öneri vardır.

İnsanlar bir gün önce eleştirdikleri ve her yerine çarpı işareti koydukları resmi hiçbir şekilkde

Kıssadan hisse:

Hepimiz mevcut durumdan şikayetçiyiz, ancak hiçbirimizin mevcut duruma ilişkin alternatif çözüm önerimiz yok.

Dünya’nın her yerinde böyle midir? Ya da Dünya’nın her yerinde de bizim Ülkemizde insanlar kadar eleştirel bakıp ve serzenişlerde bulunup da “hani nerede çözüm” dediğimizde sus-pus olanlar çok mudur?

Konuş, konuş, konuş. Eleştir, eleştir, eleştir.

Çözüm sunalım ve ne yapalım dediğimizde herkes sus-pus.

Herkes vahşi kapitalizmden şikayetçi.

Ancak yine, “herkes vahşi kapitalizmin yerine ne getirelim” diye sorsan “sus-pus.”

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.

Gelin hem ağlarım, hem giderim demiş ya.

Dünya’da kapitalizmin pençesinde inim-inim inleyen ve ağlayan insanlar da “hem bu sistemde ağlarım ve canım yanar, hem de bu sistemin devamını isterim ve ona alternatif bir öneri getirmem” noktasındalar.

Bu durumlar itibariyle söylenecek çok söz var. Ben ikisini beyan ediyorum.

1-Herkes neye layıksa ona göre yönetilir.

2-Zarara kendi rızasıyla gidene merhamet edilmez.

Evet, kapitalist vahşi sitemden şikayet yoksa (yani mal ve servetin belirli ellerde toplanmasına ve gelir dağılımındaki adaletsizliğe karşı bir tepki koymuyorsa bir gariban ve bir zavallı fakir insanlar) söylenecek 2 söz var. İkisini de yukarıda belirttim.

İslam’da Hazreti Ebu Zer (ra) ve Hazreti Muaviye (ra) şeklinde iki zıt kutup mevcuttur. Hazreti Ebu Zer (ra) ezilenlerin, yoksulların ve bir bütün olarak müstazafların korunması ve haklarının savunması görüşünde olan ve kendisini garip gurebaya vakfetmiş asil bir şahsiyettir.  Hazreti Ebu Zer (ra) kapitalizme bütün ruhuyla ve bütün zihniyle karşıydı. Zekat verdikten sonra Müslümanların zenginliklerinde ve mal biriktirmelerinde herhangi bir sorun yoktur görüşü İslam’ın ilk yıllarından beri ağır basmıştır. Ancak bu görüşe Hazreti Ebu Zer (ra) hiç katılmamış ve “Ey iman edenler! Hahamların ve rahiplerin çoğu insanların mallarını haksızlıkla yemekte ve Allah'ın yolundan alıkoymaktadırlar. Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azapla müjdele!” (Tevbe Suresi, 34) ayetini dile getirmiştir.  Muaviye ise Hazreti Ebu Zer’in (ra) tam karşısında yer almıştır. Muaviye’nin Şam’da saray yaptırdığını gören Hazreti Ebu Zer “Ey Muaviye! Eğer bu sarayı halkın parasıyla yaptırdıysan ihanettir ve haramdır. Eğer bu sarayı kendi paranla yaptırdıysan israftır ve yine haramdır” diyerek Muaviye’yi şiddetli bir şekilde tenkit etmiş ve hatta “böyle israfı ancak Firavunlar yapar” diyerek ağır bir şekilde uyarmıştır.

Hazreti Ebu Zer (ra) ve Hazreti Muaviye’yi (ra) iki zıt kutup olarak görüp bu iki kutbu bir çizgi şeklinde düşündüğünüzde bu çizgide kalabalıklar daha çok Muaviye yanında yer almış, maalesef, Hazreti Ebu Zer (ra) yalnız kalmıştır. Sözde herkes Hazreti Ali (ra), Hazreti Hüseyin (ra) ve Hazreti Ebu Zer (ra) çizgisindedir, ancak özde çoğu Hazreti Muaviye’nin (ra) yanındadır. Bu da acı bir gerçektir. Bu şekildeki bir gerçek karşısında İslam’ın sosyal adaletçi uygulamaları ve mülkün belirli ellerde toplanmasının önüne geçilmesi nasıl mümkün olacaktır? Olmamıştır da zaten.

Bu noktada şunu da hassaten belirteyim. Hazreti Ebu Zer de (ra) bizimdir, Hazreti Muaviye de (ra) bizimdir. Ancak içtihatları (görüşleri) farklıdır.

İslam’ın ekonomik sistemi ve servetin adil dağılımı noktasındaki görüşüm Muaviye’den yana değil, Hazreti Ebu Zer’den yanadır.  Evet, bendeniz Hazreti Ebu Zer (ra) meşrebine yakın bir kardeşinizim.

İşte Ebu Zer tarafında olarak devamlı surette yazıyor ve anlatıyorum ve açıkça beyan ediyorum: “Bu vahşi kapitalist sistem bize göre değil. Bu eleştirimdir. Ve bu da önerimdir: “Vahşi kapitalist ekonomik siteme alternatif bir sistem olarak İslam yeterlidir. İslam ne diyorsa onu adalette, yargıda, eğitimde, kültürde, ekonomide ve yönetim hayatında uygulayacağız ve insanlarımız hepsi de böylece mutlu olacaklar.”

Yani ben yalnızca eleştirmekle kalmıyor ve öneri de getiriyorum.

Bu yazıda eleştirmek kolay, o eleştirdiğimiz konuya ilişkin bir model önerisi de getirmek gerekir diyorduk ya. Ben işte o model önerisini de bu yazıda kısaca beyan ediyorum:

Benim model önerim aşağıdaki 4 ayetten temel alır.

1-“Hüküm yalnızca Allah'ındır.” (Yusuf Suresi, 40)

2-“Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır ve dönüş yalnızca O'nadır.” (Nur Suresi, 42)

3-"Namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin." (Bakara Suresi, 43)

4-"Allah alışverişi helal, faizi ise haram kıldı." (Bakara Suresi, 275)

Bu dört noktadan oluşturulacak sistemin adı İslam Ekonomisidir. Ve dört dörtlüktür, vesselam.