Geçenlerde, bir binanın önünden geçerken ekmek kırıntılarının üzerimde uçuştuğunu fark etmemle oradan hızla uzaklaşıp durdum.
Geriye dönüp binanın tüm katlarını gözlerimle taradım. En üst katta -14.katta- bir kadının balkondan sofra bezi silkelediğini gördüm. “Ayıp ya, vallahi ayıp! Bu kadarı da olmaz!” deyip “Bu yapılır mı?” diye bir el hareketi yapıp kadına ters ters baktım. Kadın bir şey olmamış gibi bana bakıp sofra bezini silkelemeye devam etti. Birkaç kez daha silkeledi, bezi çekip içeriye geçti. “Be kadın bu yapılır mı? 13 dairenin sakinlerini ve oradan geçenleri rahatsız etmeye hakkın var mı? Şimdi biri senin bu yaptıklarını sana yapsaydı senin hoşuna gider miydi? Vallahi gitmezdi!” diye içimden söylenirken gerildim. O an, yüksek okulda okurken yaşadığım bir anım aklıma düştü.
84-85 yıllarıydı. Meslek yüksek okulu okurken burs almak için bir grup arkadaşla bankaya gidiyorduk. Yolda ilerlerken Mecit arkadaşımız, “Bursun bugün verilecek olması çok iyi oldu.” deyip gömleği almış olduğuna çok sevindiğini ima eden bir hareketle, “Var olan tüm paramı aha bu gömleğe verdim. Bugün burs verilmeseydi vallahi aç kalacaktım,” demesiyle net olarak hatırlamıyorum, ama hatırladığım kadarıyla bugünkü Gülistan Sokağı olarak bildiğimiz sokaktan -belediye ile Gülistan sokağı arasındaki sokak- bir önceki sokakta ilerlerken bir apartmanın üçüncü katından bir kadın, elindeki tencerenin içindeki bulaşık suyunu sokağın ortasına gelecek şekilde fırlatıp hızla içeri girdi.
Sanki gizli bir el o tenceredeki bütün suyu alıp getirdi Mecit’in kafasına boca etti. Mecit’in gömleği bulaşık suyunda yıkanmış gibi oldu.
Uzun bir zaman aklımdan çıkmadı; Mecit’in, üzüntü ve gerilmenin yüzünde yarattığı hal gözümde hep canlandı.
Belki şimdilerde kimse balkonlardan sokağa bulaşık suyu fırlatmıyordur ama maalesef balkonlardan pencerelerden nevresim, sofra bezi, halı, kilim hala silkeleniyor ve neredeyse bu gibi durumlarla karşılaşmadığım gün yoktur.
Kimsenin kimseyi üzmeye, germeye, rahatsız etmeye, huzurunu bozmaya hakkı yoktur ama ne yazık ki bu hakkı kendinde bulanlar vardır.
Daha evvel kaldığımız evin birinde, üst katta kalan kadının bu konuda bizi ne çok rahatsız ettiğini yazmaya kalkışsam sayfalar yetmez.
Çocuk ve yatak odasının penceresinden nevresim, battaniye, oturma odasının penceresinden örtüler, mutfağın balkonundan sofra bezleri, salonun balkonundan da kilim, halı silkeliyordu ve bunları abartısız hemen hemen her gün yapıyordu.
Batman’ın kavurucu, bunaltıcı sıcaklarında balkon kapılarını, pencereyi açamamanın balkonda gönül rahatlığıyla oturamamanın zorluğunu Batman’ın sıcağını bilip de bunun nasıl bir zulüm olduğunu anlamayanı eminim yoktur.
Bu bir bencilliktir. Evim temiz olsun da bana ne başkasının rahatından, huzurundan demektir, empati kuramamaktır. Ve bu kul hakkına girmektir.
Valilik, Milli Eğitim Müdürlüğü, Belediye, Muhtarlar, Kamu Kurum ve Kuruluşların desteğiyle vatandaşların eğitilmesi, bilinçlendirilmesi ve vatandaşta bu konuda farkındalık yaratılması için bir takım etkinliklerin düzenlenmesiyle bu tür sorunların en aza indirileceğine inanıyorum.
Hepimizin yoluna kul hakkına girmeyen, empati kurabilen insanlar çıksın.