Şuara suresi, Kuran-ı Kerim’in en uzun ikinci suresidir. İsmini son 4 ayette geçen Şuara'dan (Şairlerden) alır.

Bu surede 224. ayete kadar ağırlıklı olarak Allah’ın birliği, peygamberlik, vahiy ve âhiret inancı ve bazı peygamberlerin kıssaları ve tebliğlerinden örnekler verildikten sonra elbette hikmetine binaen konu bir anda şairlere çevriliyor ve genel olarak şairler yeriliyor.

Şuara Suresinde şairler şöyle anlatılıyor: Şuara Suresinde şairler yapmadıkları şeyleri söyleyen, vadi vadi dolaşan şaşkınlar olarak nitelendiriliyor. Ancak çok az da olsa şairler arasından Hakkı ifade eden ve haksızlığa uğradıktan sonra kendilerini savunan makbul şairler onlardan istisna tutuluyor.

Ve önemli husus son ayette vurgulanıyor: Bir inkılaba (devrime) işaret ediliyor.

Şimdi Şuara Suresini aklımızın ve yüreğimizin tam merkezinde tutarak, dikkatlerimizi daha da geniş bir hususa çevirelim. İslam’da şiir var mıdır? İslam şaire karşı mıdır?  Şunu hemen belirteyim, İslam asla ve asla ne şiire, ne şaire karşıdır. Ancak İslam Dini açısından yerilen ve hoş görülmeyen abuk-sabuk şiir yazan ve adeta İslam’a meydan okuyan şairlerdir.

 

İslam’a bir şair nasıl meydan okur? Yalan söyleyerek meydan okur. Yapmayacağı şeyi yapmış gibi söyleyerek İslam’a meydan okur. Vadi vadi dolaşıp da ağzına geleni söylerse İslam’a meydan okur. Kendisini söz söyleme ve şiir irad etme noktasında hiçbir kurala bağlı hissetmezse meydan olur.

Esasında bu saydığım olumsuz özellikleri olan herkes İslam’a meydan okumuş ve Allah’ın yolundan ayrılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de şiir ve şair yalnız Şuara Suresinde değil, birkaç ayette daha yer almıştır. O ayetlerde de “O bir şair değil, onun sözleri şiir değil” diyerek Sevgili Peygamberimize (asm) ya da Peygamberlere atfen beyanlar mevcuttur.

Elbette Peygamberlerin şiir söylemesi İslam Dini açısından hoş görülecek ve doğru bulunacak bir durum değildir. Zaten Yüce Rabbimiz bunu Yasin Suresinde çok açık bir şekilde ferman buyurmaktadır. “Ve (işte böyle) Biz bu (Peygamber’e) şiir (yeteneği) bahşetmedik, zaten (şiir) bu (mesaja, Allah’ın vahyine) uygun düşmezdi: O yalnızca bir uyarı ve öğüttür ve o özünde apaçık olan ve gerçeği dosdoğru gösteren bir (ilahi) hitabedir.” (Yasin Suresi, 69)

İşte tüm tartışma bitmiştir ve Yüce Rabbimiz (cc) en doğrusunu bildirmiştir.

 

Şiir konusunda bize yönelik genel bir yasak yok. Ancak Peygamberlere yönelik özel yasak var.

Biz basit insanlara şiir konusunda genel bir yasak olmasa da, elbette ağzımıza geleni söylemeyeceğiz ve (haşa) Din’den çıkacağız diye de bir şey yok.

Şiir bir savunma aracıdır. Şiir gerektiğinde bir saldırı aracıdır. Nasıl mı?

Hakkı savunmak ve haksızlık anında hakkı gür sesle haykırmaktır. Zaten tarihler boyunca bunu birçok İslami Şair yerine getirmiştir.

Bu hususta nice nice şairimiz akla gelir. Necip Fazıl Mehmet Akif, Hazreti Mevlana, Yunus Emre ve niceleri bir anda aklıma geldi.

Yazımın bu noktasında şu mühim hususa da dikkat çektikten sonra bir şiirim ile huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum.

Sevgili Peygamber Efendimiz’in (asm) şairi vardır. Hz. Peygamber (asm) Şair Hasan bin Sabit için “Hassan’ın beyitleri düşmana ok darbesinden daha tesirlidir” buyurmuştur. Peygamber Efendimiz şiir yazmak için teşviklerde bulunmuştur.” Öyleyse bizlerde şiirler yazmalıyız, dostlarımıza şiirle tefekkür üzere bir hayat ve doğruluk üzere bir istikamet öğütlediğimiz gibi ve düşmanlarımızı da adeta şiirle devirmeliyiz.

“Devirmek” dedim de, zaten Şuara Suresinin en sonunda o da belirtiliyor. Şuara Suresinin en sonunda bir inkılaba (devrime) işaret ediliyor.

İsterseniz ben Şuara Suresinin son 4 ayetinin mealini burada belirteyim:

“Şairlere gelince, onlara yoldan çıkmış azgınlar tâbi olur. Görmez misin şairler, her vadide, sözcüklerin ve hayallerin peşinde şaşkın şaşkın dolaşırlar. Hem de yapmadıkları ve yapmayacakları şeyleri söylerler. Ancak iman edip salih ameller işleyenler, Allah’ı çok çok zikredenler ve herhangi bir zulme maruz kaldıklarında şiirleriyle haklarını savunanlar bu hükmün dışındadır. Zulmedenler ise, nasıl her şeyi değiştirecek bir inkılap ile sarsılıp devrileceklerini yakında bileceklerdir.” (Şuara Suresi, 224-227)

Elhamdülillah biz şiirlerimizde ya durum tespiti yaptık ve doğruya çağırdık ya da başta gençlerimize ve sonra tüm insanlarımıza öğütler verdik. Ve herkesi ikaz ettik. İşte o şiirlerimden bir örnek.

Bu vesile ile bir dua: “Allah (cc) bizi sapkın ve şaşkın şairlerden eylemesin ve yalnızca Hakkı ve doğruyu haykıranlardan eylesin. Amin.”

İşte bir gerçeği beyan ettiğim ve durum tespiti yaptığım bir şiirim:

 

NE FARKIMIZ VAR?

Bir sağa, bir sola akıp akıp gidiyoruz.

Tat, tuz almadan bakıp bakıp gidiyoruz.

Cehennem ateşini yakıp yakıp gidiyoruz.

Selin içindeki kütükten ne farkımız var?

 

Kimsesiziz penceremize kuşlar konmuyor.

Yaramızı kimse sarmıyor, dokunmuyor.

Yığınlar içinde esamemiz okunmuyor.

Issız ormandaki yitikten ne farkımız var?

 

Dertler, kederler etrafımızı çevirmiş.

Ecel ömür duvarını tek tek devirmiş.

Azrail "geliyorum" diye haber vermiş.

Bir köşede işi bitikten ne farkımız var?

 

Anlatsan kimse dinlemiyor, kulak asmıyor.

Herkes ıvır-zıvır konuşuyor, susmuyor.

Ayaklarımız yere hiç sağlam basmıyor.

Havadaki tüyden, tiftikten ne farkımız var?

 

Halimiz harap, durumumuz böyle berbat.

Bilmiyorum ne zaman edeceğiz rahat?

Yıkılana kadar mı sürer bu gidişat?

Bilinçsiz bir körkütükten ne farkımız var?

 

Ah, ah, böyle hüzünlerde biçaredeyiz.

Bilmiyorum ki tam olarak neredeyiz?

İşte böyle, iki arada, bir deredeyiz.

Selin içindeki kütükten ne farkımız var?

Dünyası başına çökükten ne farkımız var?