Biri şair, diğeri ressam, Cumhuriyet devrinde yaşamış iki ünlü kişi, Nazım Hikmet ve Abidin Dino arasında bir konuşmadır. Şair olan ressam olana seslenir:

“Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?” İşte o seslenişten sonra, kendileri gibi bu sesleniş de ünlü olur. Bu sesleniş artık deyimleri.

Evet, birçok kişi bu deyimi kullandığı gibi, bu deyim benzeri sözleri de kullanır.

“Kimisi der ki, bana huzurun resmini çizebilir misin? Kimisi bana acının resmini çizebilir misin” der. Yani bu deyimden kaynaklanan çeşitli sözler de meşhurdur. Ben de bu yazıda bana “şarlatanlığın resmini çizebilir misin Abidin?” diye soruyorum.

Eğer şarlatanlığın resmi çizilse idi şu birçok resim çizilirdi elbette. Ben diğer resimlerle ilgilenmiyorum ve güncel bir şarlatanlık olarak orta yerde duran şu 14 sözde ilahiyatçının “bir şarlatanlık resmi çizdiklerine” inanıyorum. Yani kendi kendilerine ve yayınladıkları bir bildiri ile “gerçekten bir şarlatanlık resmi çizdiler.”

Önce olayı bir hatırlayalım. Ya da önce şarlatanlık nedir onun tarifini Türk Dil Kurumu Sözlüğünden hareketle sizlere anlatalım.

Şarlatanlık: Şarlatan kelimesi Fransızca “charlatan”dan geliyor. Şarlatanlık, şarlatan insanın yaptığı hareketin adıdır. Şarlatan: “Kendi bilgi ve niteliklerini veya mallarını överek karşısındakini kandıran, dolandıran kimse.” “”Şarlatanlık, şarlatan olma durumudur.”

Söze Nazım Hikmet’ten başladık. Ondan devam edelim. Onun bu hususta bir açıklaması var.

"Belki de yazıların değersizliği böyle, boş resim ve kuru lafla gazeteyi süslemeye sebep oldu, bir şarlatanlığa yol açtı." Evet, şarlatanlık esasında boş sözler, kuru laflar ve gevezeliktir.

Evet, buraya kadar şarlatanlığın ne olduğunu anlattık. Şimdi şarlatanlığın resmini çizen 14 sözde ilahiyatçının yaptıklarını anlatalım.

Şarlatanlığın resmini çizen 14 sözde ilahiyatçının yaptıklarını özetleyelim:

Bugünlerde 14 sözde ilahiyatçının  "Şeriat, İslam değildir" başlıklı bildirisi gündeme oluşturmaktadır. İsimleri lazım değil o 14 sözde ilahiyatçı bu başlıklı bildirilerinde kendilerine göre “şeriatın bu çağa uygun çözümler getirmediği, laiklik ve benzeri kavramlara aykırı olduğu, İslam’ın inanç ve ibadet esaslarının şeriattan ayrı olduğu” gibi hususlar ileri sürmüşlerdir. O 14 sözde ilahiyatçının o bildirisi baştan şarlatanlıktır. O bildirinin içeriğindeki saçmalıklarla ilgilenmiyorum. Yalnızca "Şeriat, İslam değildir" başlığındaki görüşlerinin şarlatanlık olduğunu bu yazıda beyan edeceğim.

O 14 sözde ilahiyatçıya geçen gün sosyal medya üzerinden şöyle seslenmiştim.

O seslenişimi bu yazıda da tekrarlıyorum.

"Şeriat, İslam değildir" diyerek hezeyan içindeki o 14 sözde ilahiyatçıya sesleniyorum.

Şeriat her din için geçerlidir. Yani Yahudi ve Hristiyan şeriatı da vardır. Bu nokta itibariyle haklısınız.

Arapça Dilinde "İslam ve Şeriat" elbette iki farklı kelimedir. Bu açıdan da haklısınız.  İslam, yalnızca şeriat değildir bunda da haklısınız. Çünkü İslam'da tarikat, hakikat, marifet gibi bölümler de var.  Ancak şeriat İslam'ın içindedir. Bunu kabul etseniz de etmeseniz de bu böyledir.

Orta Çağ'ın Engizisyon Mahkemesindeki Papalara Ünlü Alim Galileo Galilei'nin "'her şeye rağmen dünya dönüyor!" diye haykırdığı gibi haykırıyorum: "Bazı sığ kafalar anlamasa da, bazı şarlatanlar gerçeği örtmeye kalkışsa da şeriat İslam'ın içindedir." Vesselam.

Evet, buraya kadar olan seslenişim sosyal medyadaki seslenişimdir. Bundan sonra, şimdi ikinci seslenişimi bu yazıda sürdürüyorum.

O seslenişim de şudur: Peki, o 14 sözde ilahiyatçı durup dururken niye şarlatanlık yaptılar?

Bu soru kapsamında bir argo deyim vardı. Şimdi onu hatırladım: “Düğün değil, bayram değil, eniştem beni niye öptü?” Anlaşılmaz bir durum olduğunda ve gizli-saklı hesaplar olduğunda bu söz, bu deyim söylenir. Şarlatanların maksadı, niyeti nedir? Onun tam gerçek sebebini ancak o şarlatanlar bilir. Ben işin o kısmıyla ilgilenmiyorum. O şarlatanlara sesleniyorum.

Ey siz şarlatanlar gerçekleri örtmeye çok meyillisiniz. Kuru söz, laf ebeliği, cahil gevezeliği ile gerçekleri örtmeye çok meyillisiniz.

Evet, bu 14 sözde ilahiyatçı da gerçeği örtmeye çok meyillidir.

Evet, yazıdaki en hakikatli ve en önemli seslenişim: Siz şarlatanlar, siz şeriata karşı görünüyorsunuz da, siz aslında şeriata karşı görünme maskesi arkasında, doğrudan İslam’a karşısınız.

Evet, Ey 14 sözde ilahiyatçı siz aslında şeriata değil, İslam’a karşısınız. Bunu açıkça ifade edemeseniz de, siz 14 sözde ilahiyatçı İslam’a karşısınız.

Ancak İslam bir güneştir. Öyle onu üflemekle söndürmezsiniz.

Yazımızın bu noktasında Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin bir sözü aklıma geldi:

“İslamiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir; göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.”

Üstadımız İslam ile ilgili görüşünü böyle beyan ettiği gibi şeriat ile ilgili görüşünü de şöyle haykırmaktadır.

“Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira, şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir.”

Evet, durum bu kadar açıktır ve ayan-beyan bellidir. İslam ve şeriat her ikisi de bir mü’minin canı gibi koruyacağı iki husustur. İslam ve şeriat birbirine zıt olabilir mi? Asla olamaz. İlim ve din birbirine zıt olabilir mi? Asla olamaz. Ancak bir kişi şarlatan ise bu hususta zıtlıklar varış ya da aykırılıklar varmış gibi gösterebilir.

Sözü fazla uzatmıyorum ve Cenab-ı Allah’ın Saff Suresi 8. ayette beyan ettiği hakikati tüm gücümle, hançeremin (avazımın, boğazımın) yettiği kadar haykırıyorum:

“Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Nurunu tamamlayacaktır, kafirler bundan hoşlanmasa da.”