Bizler çok duygusal ve aynı zamanda diğer insanların düşüncelerini aşırı derecede önemseyen bir toplumuz. Duygularımızı ifade ederken, düşüncelerimiz dile getirirken, bir işe odaklanıp harekete geçecekken çoğu zaman kafamızın içindeki küçük adamın yönlendirmelerine ve telkinlerine maruz kalırız.
Kafamızın içerisindeki o küçük adam adeta bir el freni vazifesi görür ve bizim eyleme geçmemizi engeller. Sürekli konuşur, her konuda fikri vardır ve hayatımızı yöneten direksiyonu ona verirsek artık “el âlem ne der” düşüncesi tüm benliğimizi ele geçirir, girişkenliğimizi ve sosyalliğimizi yok eder. Her anımızda diğer insanlar tarafından izlendiğimizi düşündürürken, sanki çevremizdeki insanların bizim kusurlarımızı odaklandığına bizleri inandırabilir. Sürekli eleştirileceğini düşünen kişi kendini mükemmel olmaya zorlayacak ve bu da o kişin daha çok hata yapmasına neden olacaktır aslında.
İnsanların ağzı torba değil ki büzelim. Elbette bizimle ve yaptığımız eylemlerle alakalı iyi yorumlar da yapacaklar olumsuz yorumlar da. Önemli olan bizim yapılan yorumlar karşısında gösterdiğimiz tepki olacaktır. Yapılan bu yorumlara aşırı tepki göstermek, daha derin anlamlar yüklemek ve genelde olumsuz yorumlara odaklanmak bizim üretkenliğimizi zedeleyecek ve bizi bundan sonraki süreçte kaygılı bir birey haline getirirken , “acaba el alem ne der, hakkımda ne düşünür” diye daha çok kendimizi sorgulamamıza neden olacaktır.
Kişinin çevresindeki herkesi memnun etme çabası içerisinde olduğunuzu görürüz çoğu zaman. Böyle bir çaba içerisinde olmak çevredeki herkesi mutlu etse bile olayın öznesi olan kişiyi ziyadesiyle yoracak, yıpratacak ve mutsuz edecektir. Bu da çoğunlukla kimseye hayır diyememe, onların her isteğine evet demenin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kişinin çevreden gelen tepkileri fazlasıyla ciddiye alması, bunlara takılıp zihninde düşünceler kurması ruh sağlığı ve kişinin yaşam kalitesi açısından sakıncalı durumlardandır. Kişi sorunlarla baş etme becerilerini devreye sokmalı ve çevresindeki gelişen eylem ve söylemlerin iç dünyasında bu kadar tahribata neden olmasına izin vermemelidir. Bazen gelmek, bazen her söylemi ciddiye almamak kişinin rahatlamasına vesile olacaktır. Zira çevreden gelen tüm tepkiler kişinin hak ettiği tepkiler değildir.
Melek olsan dahi bazı insanlar senin kanat sesinden rahatsız olacakladır. Su üzerinde yürüsen bile insanlar senin yüzme bilmediğini iddia edeceklerdir. Seni üzmek, senin canını sıkmak, seni demoralize etmek için en ufak bir eksiğini bulup onu ortaya çıkaracaklardır. Hal böyleyken mutsuz olmak için bahaneler arayacağına, mutlu olmak için nedenler bulman gerekmektedir. Aldığın her nefes, yaşadığın her saniye bu denli kıymetli ve özelken biraz da kendini mutlu etmen, iç dünyandaki o eşsiz dengenin bozulmasına izin vermemen önemli olacaktır.
Günümüzde hassas kalpler için dünya çok zor bir yer olmaya başladı. Yanlış anlaşılmak, yanlış yorumlanmak insanların korkulu rüyası durumuna geldi. Tüm bunları düşünürken anı yaşamayı kaçırabiliyoruz. Kafamızın içi bu düşüncelerle dolu iken kendimiz olamayabiliyor, duygu ve düşüncelerimizin muhatabımızın gönül dünyasında tam manasıyla karşılık bulamamasına neden olabiliyoruz. İdeal olan kişinin kendi gibi olması, içinin ve dışının bir olması, samimi ve saydam olması ve “el alem ne der” düşüncesine zihninde daha az yer vermesidir. Son olarak kişi kendisiyle ne kadar çok ilgilenirse, çevresiyle o kadar az uğraşacaktır.