Topluma yönelik büyük tehlikeler veya tehditler vuku bulduğunda ya da büyük hizmetler yapılması gerektiğinde meziyetler sayesinde büyük fedakârlıklar yapılır. Kur’an bu ilkeleri, büyük ilmi çalışmalara ve üstün fiziksel yeteneklere kaynaklık eder. “Allah sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi.”(Bakara:247) Unutulmamalıdır ki, sadece ilme ve fiziksel yeterliliğe sahip olanlar, bu sorumluluklarını yerine getirebilirler. İnsanların üstün bir statüye nasıl sahip olacakları net bir şekilde tanımlanmazsa, bu konuda bir takım muğlâklıklar ve ihtilaflar varsa, çok kuvvetli toplumların bile çökmesine yol açar. Günümüzdeki toplumlarda kamudaki hantallığın yaşanan karışıklıklar ve tartışmalar, toplumda tutarlı bir kıstasın olmayışından kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı liyakatlı değil yalakalar görevlere gelmek için, sağlam harçla yapılmayan duvar nasıl ki su sızmalarına yol açıyorsa, bu yalakalar da devletin kademelerine (el etek öperek dost ahbap ilişkileri ile) sızıyorlar. Bunların gelmemesi için sızmaları önleyecek çareler üretmek gerekmektedir. Bu da kıstaslar koyarak ve dirayetle uygulayarak olur. Bunlar; emanet, adalet, ehliyet ve liyakattır.

İslam siyasi düşüncesinin ilgisi yöneticinin nitelikleri ve şartları üzerinde yoğunlaşmıştır. Çünkü yönetici, vücudun başı ve kalbi yerindedir; vücut onun iyiliğiyle iyi, kötülüğüyle kötü olur. Bu vücut her ne kadar rollerin dağıtımını tanıyorsa da, bu rollerin değişimini tanımaz. Her rolün, tam olarak yerine getirilmesini sağlayıcı nitelik ve şartları taşıyan ehil kişileri vardır. İslam’da yöneticilik çok hassas ve çok mümtaz sıfatlar ister. Bu mevzu pek mühim olup, yönetecek kimsede aranması lazım gelen şartlar mutlaka olmalıdır ki, sıradan kişilerin ve şarlatanların önüne geçilsin ve bu konuda cesaret bulmasınlar. “Kıyametten önce aldatıcı yıllar olacaktır. Bu yıllarda yalancı tasdik edilecek, doğru kimse yalanlanacak, güvenilen kimseler hain sayılacak, emanetler hainlere verilecek, basit insanlar söz sahibi olacaktır.”(İbni Mace) diyor peygamberimiz. Bu nasıl olsa böyle olacak öyleyse tinetsiz şarlatanlara vazifeleri bırakın değildir. İnsanların içinden vasıflarıyla belirgin ve manaya önem veren şahısların tespit edilip seçilmesidir. Manadan, sevgi fışkırır. Madde gücüyse ancak bunalımlar üretebilmektedir. Namzetler içinden akıllı, ergen, hür, görüş sahibi, hem kendinde hem de kavminde bir şerefsizlik taşımayan, kendisinde ve atalarında güzel hasletler bulunan, halk tarafından iyi bilinin ve halkının yararına çalışmaktan geri durmayacağı, bu konuda bir kusur göstermeyeceğine inanılan kimselerden olmalıdır.

Bunun yanında güçlü, emin, adil, ehil, güzel ahlaklı ve halkın sevgisini kazanmış olması gerekir ki, halkın da güvenini kazansın; bizi yöneten, kimselerin bizim kadar akıllı (vasıflı) olması, bizim yapabileceğimiz kadarını yapması yetmez. Bizden çok üstün değillerse bizden aşağı sayılırlar. Onlardan çok şeyler beklendiği için çok şeyler yapmak zorundadırlar. Tarih hiç şüphesiz yöneticilerin basiretsizliğini, ehliyetsizliğini, dünya görüşündeki tutarsızlıklar ile metot ve uygulamalardaki gevşekliği hoşgörü ile karşılamaz, affetmez.

Kuran da; “İstihdam edeceğin en iyi kimse, güçlü ve güvenilir olandır.(Kasas:26) Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve adil davranmanızı emreder.”(Nisa:58) Ayetlerinden anlaşılan dört ana vasıfla mükellef tutuluyor ki, yönetici bu vasıflarla yöneticilik görevini yürütebilecektir. Güç; Deruhte ettiği vazifenin bütün görevlerini bihakkın yerine getirebilecek kudret ve kabiliyette olması ile tefsir edilir. Ehliyet ise o işte uzman olmaktır. Adalet; ayırım koymadan eşitliği sağlayıp halkın işini görmektir. Güvenilirlik (eminlik); halktan değil, Haktan korkmak ve halkın değil Hakkın rızasını gözetmek suretiyle İslam’ın gerektirdiği, şekilde memurluk işlerini tedvire racidir. Çünkü bu, yöneticiyi frenleyecek ve nefsine uymasını sağlayacak ahlaki nitelikleri kapsar. Yönetime ve kaynaklara tek başına el koymasını, yakınlarını kayırmasını veya yönetimi ve kaynakları herhangi bir şekilde kötü kullanmasını engeller.

İslam atmosferinde yetişip cahiliyeti tanımayan kimse yavaş yavaş İslam’la çelişkiye düşer. Yöneticinin, güzel ahlaklı ve emin olması gerekir; aksi takdirde yönetilenler onun üzerine büyük bir yük olur. Eğer güçlü ve cesaret sahibi olmazsa, zaaf gösterir ve bu durumda halk ona hor gözle bakar. Eğer yumuşak huylu, güvenilir biri olmazsa; halkı zorba tavırlarıyla ezebilir. İleri görüşlü biri değilse; gerekli tedbirleri alamaz. Rasulullah Ömer için; Allah yolunda, kınayanın kınamasından korkmayan, güçlü ve güvenilir demiştir.

Milletlerin tarihini okumuş olan herkes bilmektedir ki bir iktidarın yıkılışı, ehliyetsiz kişilerin devlet makamlarına getirilmesi ve sonunda işlerin rayından çıkmasıyla olmuştur. Bir devleti düşmanlar değil beceriksizler yıkar. Yönetimin ayakta kalması ve halkın refah ve mutluluğu için şüphesiz vasıfsız ve kişiliksiz yöneticilerin gelmemesi için mücadele etmek şarttır. Hz. Ömer’in “Allah’ım; gerçekten bana yüklediğin, sorumluluktan sorguya çekilmekten korkuyorum” sözünü hatırlayalım. Şair ne güzel ifade etmiştir: “Emanetin izzeti, yükseltti değerini. Hıyanetin zilleti, düşürdü değerini. Öyleyse anla Bari’nin hikmetini.” Ne olur ehliyet ve liyakattan mahrumlar! Bu milletin başına bela olmayın ki, devlet iyi yönetilsin baki kalsın. Ey millet! Siz de basit beklentilerinizden vazgeçin, onlara tebrike gitmeyin ki, cesaret bulmasınlar. FİEMANİLLAH.