Ateistlerde mantığın m'si, adaletin a'sı yok.
Kainat ve Dünya, sonsuz uyum ve bütünlük, hayattaki kendi içindeki tutarlılık hiç mi hiç dikkatlerini çekmiyor.
Ateistlerde aklın a'sı, vicdanın v'si yok.
Akıl şunu insana ilham eder, bu Dünya’da bazı şeyler çözülmez, çünkü hikmet onu gerektirir. Dünya’da her şey dört dörtlük olsa, ne hikmete ve ne de ahirete gerek olurdu.
Herkes zengin, herkes adil, herkes mutlu, herkes yakışıklı, herkes güzel, herkes zeki, herkes çalışkan ve aklınıza gelecek her olumlu şey mevcut, hiçbir olumsuzluk yok ve ölümsüzlük var.
Eeeeee ne oldu şimdi?
Böyle bir hayat Dünya’nın bu formatında cinnet getirir. Herkesin yaşlandığı, güçten düştüğü, hastalıktan yatalak olduğu, fakat ölmediği bir hayat cehennem olurdu.
Fransız Voltaire’ın şu sözü hakikatin tam ifadesidir. “Ölüm olmasaydı onu icat etmek zorunda kalırdık."
Ölümsüz bir hayatın var mıdır bir değeri? Evet, hayatı değerli kılan ölümdür.
Hayatı değerli kılan ölüm olduğu gibi hayatın zorluklarına direnmektir hayatı değerli kılan.
Zorluklar ve sınavlar olmadan var mıdır hayatın bir değeri?
Sınava girmeden herkese Ankara Hukuk Fakültesine, sınava girmeden herkese Hacettepe Tıp Fakültesine, sınava girmeden herkese Bilgisayar Mühendisliğine giriş hakkı verilse, hatta daha ilerisi, herkes istediği okula, İTÜ’ye ve ODTÜ'ye sınavsız ve engelsiz girse, ne Ankara Hukuk Ankara Hukuk, ne Hacettepe Tıp Hacettepe Tıp, ne Boğaziçi Bilgisayar Mühendisliği Bilgisayar Mühendisliği, ne İTÜ İTÜ, ne ODTÜ ODTÜ olurdu.
Bu okulları ve bu okullar gibi kaliteli okulları değerli kılan sınav başarısı ve o okullara girme zorluğudur.
Bu sınavlara mantıklı diye bakanlar ve zorluktan sonra o okullara girmeyi “oyunun en makul bir kuralı” olarak görenler, Dünya’yı ve Dünya’daki zorluğu ve sınavı niye makul görmüyorlar.
Dünya’daki sınav ve zorluktan sonra elde edebilen bir Cennet sonsuz değerdedir. Dünya’daki zorluk, sınav ve hikmet olmadan herkese “cennet sunulsaydı” bu Dünya’nın en saçma, en abes işi olurdu.
Allah (cc) saçma ve abes iş yapmaz. Ancak ateistler saçma ve abes düşünürler.
Bir ateist felsefeci Bertrand Russell'in 1970 yılında ölmeden önce verdiği son TV röportajında, spiker soruyor: “Tanrı var mı?” Cevap verirken dili başka, gözü başka konuşuyordu.
Bertrand Russell bu soruya “hayır” dedi. O anda o felsefecinin TV’deki gözlerine dikkatle baktım. Gözlerini spikerden birden bire kaçırdı ve hiçbir açıklama yapmadan yalnızca “hayır” dedi. O anda net olarak hissettim ve müşahede ettim. Bertrand Russell'in dili “Allah yoktur” derken, gözleri “Allah vardır” diyordu. Gözleri Bertrand Russell'e “sen bir yalancısın” dedi ve o yalancı o nedenle spikerden gözlerini kaçırdı.
Tüm ateistlerin dili ile gözü ayrı ayrı şeyleri söyler. Ateistlerin dili “Allah yok” dese de gözleri “Allah var” der.
Ateistler, Allah hakkında tartışılırken gözlerini birden bire kaçırırlar. “Allah yok” derler, ancak hiçbir bir bilimsel açıklama getiremezler. Gözlerini de kaçırırlar. Aynı Ateist Bertrand Russell gibi.
Bertrand Russell eğer bilim adamı olsaydı “Allah var mı sorusuna”, “hayır” dediği bir anda bir açıklama yapardı. Açıklama yapamadı, gözlerini kaçırdı. Çünkü yalan söylüyordu.
Şu hususu çok gür ve açık bir şekilde beyan ediyorum: “Dünya’daki her şey “Allah’ı anlatırken” kainattaki uyum ve bütünlük “Allah var” derken Ateistlerin “Allah yok” demesinin hiçbir hükmü yoktur.”
Bu noktada Bediüzzaman Said Nursi Üstadımızın sözlerine kulak verelim:
“Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” dediler. Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz. Meselâ, nasıl ki mükemmel bir eczahane ki, her kavanozunda harika ve hassas mizanlarla alınmış hayattar macunlar ve tiryaklar var; şüphesiz gayet maharetli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir. Öyle de, küre-i arz eczahanesinde bulunan dört yüz bin çeşit nebatat ve hayvanat kavanozlarındaki zîhayat macunlar ve tiryaklar cihetiyle bu çarşıdaki eczahaneden ne derece ziyade mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz fenn-i tıb mikyasıyla, küre-i arz eczahane-i kübrasının eczacısı olan Hakîm i Zülcelâli, hatta kör gözlere de gösterir, tanıttırır. Hem, meselâ, nasıl bir harika fabrika ki, binler çeşit çeşit kumaşları basit bir maddeden dokuyor; şeksiz, bir fabrikatörü ve maharetli bir makinisti tanıttırır. Öyle de, küre-i arz denilen yüz binler başlı, her başında yüz binler mükemmel fabrika bulunan bu seyyar makine-i Rabbâniye ne derece bu insan fabrikasından büyükse, mükemmelse, o derecede, okuduğunuz fenn-i makine mikyasıyla, küre-i arzın Ustasını ve Sahibini bildirir, tanıttırır.” (Şualar, 11. Şua)
Tüm kainat ve Dünya uyum ve bütünlüğü ve kendi içindeki mantığı ile Allah'ı anlatırken Ateistler hepsini görmemekte inat ediyorlar.
Güneş ve ayın konumunda zerre milim kimse hata bulamaz. Sonsuzlukta sonsuz sayıda yıldız ve gezegenler hepsi kendi yörüngesinde akıp gidiyor. Bu yörüngede hiçbir hata ve kusur yoktur. Bütün bunların tesadüf olması, asla ve asla mümkün değildir.
Kainat ve Dünya’daki uyumu ve bütünlüğü görememekte inat eden Ateistler kendilerine de bakmıyorlar.
Gözlerin baştaki konumu mükemmel. Burnun, kulakların, mide ve tüm uzuvlarımızın yerleri ve konumu mükemmel. Bir kişi dahi itiraz edemez ki gözlerimin konumu şurada, midem şurada olsaydı daha iyi olurdu. Asla diyemezler.
Bütün bunları görmeyen ve çelişki içinde çelişkide debelenen Ateistlerde bir de şöyle bir çelişki görüyorum.
Ateistler, "Tanrı Dünya’da bu kadar zulme ve adaletsizliği neden izin veriyor" diye soruyorlar. Bu sorudan sonra bu kadar zulüm ve adaletsizlik yapanın yanına kâr kalmamalı diye düşünmeleri gerekirken ahireti ve orada kurulacak mahkemede zalimlerin ve adaletsizlik yapanların yargılanmasını reddediyorlar.
Halbuki ahirette ilahi yargılama akla en yatkın olandır. Ve akıl bunu hemen kabul ediyor.
Ancak aklın kabul ettiğini maalesef Ateistler kabul etmiyor.
Ateistlerin aklıyla zorları var.
Ey Ateistler beni bir dinleyin: “Ahiretin olmaması mazlumun değil zalimin hayalidir. Ama yalnızca bir hayaldir.”
Ahireti reddeden Ateistlere soruyorum: "Haksız yere cana kıyandan, bilumum adaletsizlik yapandan, hırsızdan, arsızdan ve tüm zalimlerden yana mısınız?"
Ateistler siz Allah’ı ve ahireti reddederken tam da zalimler ile bilumum suçluların aklından geçenleri ifade ediyorsunuz.
Ateistlere Nasreddin Hoca gibi soruyorum: “Siz hırsızdan yana mısınız?”