Ülkemizde ilk darbe 30 Mayıs 1876 Darbesidir. “Eşekçi'nin Oğlu” lakabıyla bilinen Hüseyin Avni Paşa bu Ülkede ilk darbeyi yaparak “pis bir işi” başlatmıştır. 1819 yılında Isparta'nın Gelendost İlçesinde doğan Babasının lakabı “Eşekçi” olan Hüseyin Avni Ülkenin başına nasıl geçti de sadrazam oldu? Çok garip. Gerçekten ilginç bir durum bu. Üç kıta, yedi denizde hüküm süren bir koca imparatorluğun Başbakanı konumundaki adama bak. Babasının mesleğini küçümsemiyorum, adamın darbeci kafasını eleştiriyorum. Seni Sadrazam (Başbakanlık) mevkiine getiren bir Devletin Padişahını katlediyorsun. Bunu sorguluyorum ve tekrar soruyorum: Eşekçi'nin Oğlu olan Hüseyin Avni Ülkenin başına nasıl geçti de sadrazam oldu? Bu sorunun cevabı Osmanlı'nın çöküş döneminde kontrolü kaybettiğinde saklıdır. (Sadrazamların devşirmelerden seçildiği günlerde Osmanlı zirvede, sadrazamların içeriden seçildiği dönemde Osmanlı çöküşte. Parantez içi bilgisi böyle kalsın) Hüseyin Avni denilen o adam, Ülkeyi kalkındırmak ve ilerletmek yerine “darbeciliği seçmişti.” O adamın gözü o kadar dönmüştü ki “neredeyse kendisini padişah ilan edecekti.”

Osmanlı’yı çöküşe götüren tüm paşalar sorgulanmalıdır. Ve o sorgulamada hepsinin mason ve siyonist oldukları açığa çıkacaktır.

O mason paşa ve sadrazamların derdi Ülkeyi mamur ve gelişmiş bir hale getirmek değildi. Onların derdi Osmanlı’yı yıkmak idi. Bunu inkar da etmiyorlar, itiraf ediyorlar.

Osmanlı’nın son dönemlerinde Hüseyin Avni gibi mason olan bir başka mason paşa daha var: Fuat Paşa denilen o sadrazam ki, bir hain de odur. Bir gün diplomatlar toplantısında Avrupa devletlerinin kuvvet ve kudretinden bahis açıldı. Herkes bir şey söylerken Fuat Paşa denilen o adam konuşulanlara şöyle itiraz etti: “Hayır efendiler! En kuvvetli devlet Osmanlı Devleti'dir. Zira siz dışarıdan, biz içeriden nicedir yıkmaya çalışıyoruz da yine de muvaffak olamıyoruz!” İyi dinleyin ve bakın, adam Osmanlı’nın sadrazamı yani Başbakanı, diyor ki, “biz Osmanlı’yı içeriden yıkmaya çalışıyoruz.” Yine dikkat edin “dışarıdan da, yani o zamanki güçlü iki Devlet olan İngiltere ve Fransa’dan da Osmanlı’yı yıkmak için destek alıyoruz” diye onu da itiraf ediyor.

Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyetinde  yönetime karşı yapılan tüm askeri darbelerin arkasında yabancı Ülkelerin bir parmağı vardır. Hüseyin Avni de sırtını Fransa ve İngiltere’ye dayayarak Padişah Abdülaziz'i katlettirmiş ve olaya da intihar süsü verdirmiştir. Öyle saçma bir intihar süsü ki, Padişah Abdülaziz’in iki bileği birden kesilmiştir. Kim intihar ederken iki bileğini birden kesebilir? Darbeci  Hüseyin Avni ve avaneleri o kadar fütursuzca iş yapmışlar ki bunu bile akıl edememişlerdir. Can alan o adam kendi tatlı canından da olmuştur. Padişah Abdülaziz'e karşı yapılan darbe sonrası düzenlenen bir toplantıyı basan Kolağası Çerkes Hasan, Hüseyin Avni'yi silahla vurarak öldürmüştür. Pis işler yapanlar “pisi pisine giderler.” “Su testisi su yolunda kırılır.”

Osmanlı Devleti’nde bu darbeden 33 yıl sonra 31 Mart 1909 yılında ikinci bir darbe daha yapılmıştır. 1909 yılındaki ikinci darbe, 33 yıl Osmanlı Devleti’ni ayakta tutmayı başaran Ulu Hakan Abdülhamid Han’a karşı yapılmıştır. İlginçtir ilk darbenin hedefi Padişah Abdülaziz idi, o darbeden sonra tahta Abdülaziz’in yeğeni Ulu Hakan Abdülhamid Han çıkmıştı. Ancak bu sefer Ulu Hakan Abdülhamid Han ikinci darbenin hedefi olmuştur. Bir Ülkede 33 yıl arayla Amca ve Yeğen iki padişah da darbenin hedefi olmuştur.

O darbe sonrasında Ulu Hakan Abdülhamid Han tahttan indirildi ve o günden sonra Osmanlı resmen mevcut olsa da ipleri İttihat ve Terakki ele geçirdiği için fiilen yıkılmıştır. 31 Mart Darbesinin arkasında da yabancı dış güçler Fransa ve İngiltere vardır. 31 Mart darbesini hırslı biri, Mahmud Şevket Paşa denilen birisi yapmıştır. Onun da akıbeti Hüseyin Avni Paşa gibi olmuştur. Mahmud Şevket 11 Haziran 1913 günü bir suikast sonucu öldürülmüştür. Su testisi yine su yolunda kırıldı, gitti.

Osmanlı Devleti’ni yıkıma sürükleyen İttihat ve Terakki denilen cemiyet de masonların ve siyonistlerin bir piyonudur. O piyonlar güya vatanseverlik ve milliyetçilik teraneleri ile koskoca bir Devleti, 3-4 yıl içinde yıkıma sürüklemiştir.

Ulu Hakan Abdülhamid Han’ın diplomasi ve uluslararası ilişkilerde denge politikası ile 33 yıl ayakta tuttuğu ve o arada eğitim, ekonomi, sanayi ve savunma alanlarında büyük kalkınma hamlesi ile geliştirdiği bir Ülkeyi, İttihat ve Terakkiciler 3-4 yıl içinde paramparça etmiştir.

Yine tekrar ediyorum. İttihat ve Terakki siyonizmin ve masonların bir piyonudur. İttihat ve Terakkiciler ya masondur ya da masonların birer oyuncağıdır. Bu arada belirteyim, ilk darbeci Hüseyin Avni Paşa da bir masondur.

Mason paşalar denilince Mithat’ı da es geçmemek gerekir. Onun da hakkından Ulu Hakan Abdülhamid Han gelmiştir.

1876’da Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan askeri darbenin ele başlarından biri de Mithat Paşa denilen adamdır. O Mithat aynı yıl padişah V. Murat’ın tahttan indirilerek Ulu Hakan Abdülhamid Han’ın tahta çıkarılmasında etkili olmuştur. Tabi Ulu Hakan Abdülhamid Han, Mithat denilen o adamın yediği haltları biliyordu. İlk fırsatta o adamı görevden aldı ve özel bir mahkeme oluşturarak Padişah Abdülaziz’in öldürülmesi suçuyla yargıladı. Osmanlı topraklarında ilk kez eski bir sadrazam yargılanmaktaydı. Yargılamanın sonunda Mithat Paşa idama mahkum edildi. Merhametli Ulu Hakan Abdülhamid Han bu cezayı ömür boyu hapse çevirdi. Mithat denilen o darbeci mason paşa Taif’e sürgüne gönderildi. Orada öldü.

Darbecilerin sonu kesinlikle idam olmalıdır. Osmanlı’daki ilk darbenin elebaşısı idama mahkum  edildi. Ancak Ülkemizdeki son darbe girişiminin elebaşısı bırakın idamı,  mahkeme huzurunda yargılanmadı bile. Çünkü darbeci Feto’yu besleyen siyonist ABD, onu Türkiye’ye teslim etmedi.

Dikkat edin Ülkemizdeki ilk darbe, ardından ikinci darbe ve en son 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardında hep dışarıdaki mason ve siyonist Ülke yönetimler (ABD, İngiltere ve Fransa) vardır. İster ilk darbe ve isterse son darbe girişimi olsun hep o dış Ülkelerden güdümlüdür.

Bu iki darbeden 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980’e geldiğimizde, bu darbelerin ardında da siyonistler ve masonlar vardır. Post modern darbe diye adlandırılan 28 Şubat darbesi de terörist siyonist İsrail ile ABD güdümlü bir darbedir.

Ve bu yazıda özellik dikkat çekmek istediğim son darbe girişimi diye bilinen 15 Temmuz 2016 darbe girişimi de terörist siyonist İsrail ile ABD güdümlü bir darbe girişimidir.

Feto denilen o adam siyonist İsrail’e o kadar bağlı idi ki “İsrail bir otoritedir. Ona karşı konulamaz” düşüncesini zihinlere bir zehir, bir uyuşturucu gibi zerkediyordu. FETÖ’cüler için ABD ve terörist siyonist İsrail dokunulmazdır.

Masonlar ve siyonistlerce güdümlü o FETÖ’cüler bu Ülkeyi 15 Temmuz 2016 günü yıkımın eşiğine getirdiler.

15 Temmuz 2016 darbe girişimi gecesini şimdiki gibi hatırlıyorum. Ömrüm oldukça da hatırlayacağım. Darbe girişimi haberini TV'de duyan Oğlum Mehmet, İlçem Pazarcık’ta izinli olduğum bir sırada beni cep telefonu ile arayıp haber verdiğinde "Oğlum bu çağda darbe mi olur? Yanlış duymuşsundur" dediğimi
şimdiki gibi hatırlıyorum. Oğlum Mehmet'ten duyduğum bu haber üzerine rastgele bir TV Kanalını açtım. O anda
anladım ki "darbe girişimi" olmuş. TRT 1 kanalını açtığımda da bir kadın spiker devamlı surette aynı şeyleri “papağan gibi” tekrar tekrar
söylüyordu. Kadın spiker, "bu bir sıkıyönetim bildirisidir. Yurtta Sulh Konseyi Laik
Cumhuriyeti”
korumak için yönetime el koymuştur. Sokağa çıkma yasağı konulmuştur.
Falan filan' şeklindeki bir bildiri okuyordu.

O bildiriyi duyduğumda “dizlerimin bağı çözülmüş gibi” bir duyguya kapıldım. Çünkü böyle bir bildiriyi Devletin TRT’sinde okutacak kadar birileri “gemi azıya almışlarsa” durum vahim diye düşündüm

O gece birçok insan evlerinde TV başında darbe girişimine dair haberleri çay ve kahvelerini yudumlayarak izlerken ben, sırf Rıza-ı İlahi için Pazarcık’ta sokağa çıktım. İkamet ettiğim Babamgilin evinden arabaya binerek İlçe meydanındaki bir avuç, az sayıdaki halkın arasına katılarak darbeyi telin ettim ve tepki gösterdim. O anda yanımda o yıllarda 10 yaşında olan Oğlum Abdurrahman Taha ve kız kardeşim Kadriye de vardı.

Darbe gecesini hiç unutamam. Şimdi aradan 8 yıl geçtikten sonra düşünüyorum da Ülke
olarak adeta bir yıkılışın ve iç savaşın eşiğinden dönmüşüz.

Elhamdülillah Ülke olarak yıkılmaktan ve iç savaştan kurtulduk.

Nasıl ki siyonistler ile masonların güdümünde İttihat ve Terakkiciler, Osmanlı'yı yıkılışa götürdü ise yine siyonistler ile masonların güdümündeki FETÖ’cüler de bu Ülkeyi az kalsın yıkılışa götürecekti.

Yüce Rabbimizin (cc) yardımıyla halkımızın basiretli ve ferasetli çıkışlarıyla o gece siyonist ve masonlara geçit vermedik. Elhamdülillah.

15 Temmuz darbe girişimi çok açık ve net bir şekilde perde arkasında ABD ve siyonistlerin olduğu ve asıl maksatlarının yalnız darbe değil esasta Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi ortadan kaldırmaya yönelik aynı mason Mithat, Fuat ve Hüseyin Avni’lerin Osmanlı’yı yıkmak için çabaladıkları gibi bir lanetli bir girişimdir.

15 Temmuz 2016 Darbe girişimi öncesinde bir “Fuat Avni” vardı bu Ülkede. Twitter fenomeni idi güya. O adam 2014 yılından darbe girişimi sonrası, yani 20 Temmuz 2016’ya kadar tweet atarak Ülkeyi karıştırırdı. O nifakçı ve karıştırıcı adamın Twitter’daki kullandığı ad, neden “Fuat Avni?” İki mason paşanın ve Osmanlı’yı yıkmaya çalışan iki darbeci mason paşadan ad alan “Fuat Avni” sizi düşündürmelidir. Feto’cular darbeye 2014 yılında iki darbeci Paşa ismiyle Twitter’da bir hesap açarak karar vermişler. Fuat Avni ismi bir subliminal (bilinçaltı) mesajdır. FETÖ ve benzeri örgütler subliminal mesajları çok kullanırlar.

Burada şunu net olarak ifade ediyorum. 15 Temmuz 2016’daki “o darbe girişimi” bir günde, bir ayda karar verilmiş bir girişim değildir. O melun darbe girişimi 2014’ten itibaren planlanmıştır. Planlayanlar İttihat ve Terakki’yi, darbeci paşaları çok iyi bilen kişilerdir. Fuat Avni ismi de rastgele seçilmiş bir isim değildir.

Bu tespitimle birlikte bu yazıda şu 5 fikrimi de belirterek yazımın noktalıyorum. Daha doğrusu 5 soru sorarak huzurlarınızdan ayrılıyorum.

1-Bu Ülke önemli makamlara bu Ülkenin sadık ve öz be öz Anadolu insanları mı yükseltiliyor, yoksa Mithat, Hüseyin Avni ve Fuat Paşalar gibi masonlar mı yükseltiliyor?

2-Darbeler ve darbeciler artık bir tehlike olmaktan çıktı mı?

3-Bu Ülkede dindar ve şuurlu Müslümanlara (yani anti siyonistlere ve anti masonlara) maddi ve manevi destek vererek güçlendirmek için neler yapılıyor?

4-Ülke yönetiminde ABD ve uzantıları olan NATO gibi teşkilatlar etkili olduğu müddetçe darbe tehlikesi ortadan kalkmış mıdır?

5-Geleceğe güvenle bakabiliyor muyuz?

Bu sorulara herkes cevap versin ve bunları düşünsün. Bendeniz bu sorular ile birlikte bir melun darbe girişiminin yıl dönümünde dua ediyorum: “Allah birlik ve beraberliğimizi bozmasın. Allah Devletimize zeval vermesin. Allah bu Ülkede masonlara ve siyonistlere fırsat vermesin. Yaşasın Osmanlı Devletinin devamı  Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz.”