Kefen iki hece ve beş harf.  Hayatın içinde bir kıyafet ve bir gerçek. Ama bir çok insanın görmediği ya da görmek istemediği bir kıyafet ve gerçek. Öyle bir kıyafet ve gerçek ki, bembeyaz ve tek tip. Boyu ve eni 10 metre kadar bir şey. Bildiğim kadarıyla kefen,  “kadınlarda 12 metre, erkeklerde 10 metre” deniyor.

Kefen var. Bir de kefenleme var. Kefenleme gerçekten çok düşündürücü ve adeta insanı ötelere götüren bir müşahede.

Ben Rahmetli Babamın kefenlenmesi sırasında bizzat bulundum.  O yüzden de kefenlemenin nasıl olduğunu biliyorum. İmam ya da Hoca çok hızlı bir biçimde kefeni kesiyor. Bir tarafını ip haline getiriyor.

Bildiğim kadarıyla baş tarafından bir bağ, ayak tarafından bir bağ ile kefen iki tarafından bağlanıyor. Yani kefende, kefen dışında hiçbir cisim kullanılmıyor. Kefenin ipi diyeceğimiz cisim dahi kefenden.

Kefenleme bittiğinde karşınızda bir kefen içinde bir mevta duruyor. Mevta kefen içerisinde, sanki bir bedene basit bir gömlek giydirilmiş gibi görünüyor. Yani esasında kefen bir gömlek ama diriye değil ölüye bir gömlek.

Diriye nasıl kıyafet gerekiyorsa İslam’a göre ölüye de kıyafet gerekmektedir. Çünkü İslam dini kıyafete, tesettüre mühim bir yer verir. İslam muhteşem bir nizam ve mizan. Hem diriye ve hem de ölüye saygı ve özen gösterilen bir nizam ve mizandır İslam.

Müslümanlar kefenle Ahirete yolcu edilir. Ancak tüm insanlar gibi Müslümanlar da Mahşer meydanında çırılçıplak kefensiz toplanacaklar. İslam inancımıza göre dirildiğimizde hepimiz, her insan Mahşer meydanında kefensiz yani çırılçıplak hesaba çekileceğiz. Şimdi bir yerde tüm insanlarım çırılçıplak toplanmasını insanın aklı almıyor. İnsan aklı bunu da anlayamıyor.  Çünkü Dünya ölçüleriyle düşünüyoruz. Kafamız hep Dünya’ya odaklanıyor.

Din akıldır, din mantıktır. Din makul olanı esas alır. İnsanlar Mahşerde çırılçıplak olmasa idi, bu sefer hangi kıyafet içerisinde olacağı gündeme düşerdi ki bu da beraberinde binlerce soru akla getirirdi. Herkese hangi kıyafetler, neye göre verilecek? Herkes kefen ile Mahşer meydanında yargılansa kefensiz ahirete irtihal edenler ne olacak?

Bunları düşünmeye gerek yok. Mahşer meydanında çırılçıplak toplanacağız. Şimdi burada şu soru gündeme gelir. Mahşer meydanında çıplak çıplak bekleyen insanlar birbirlerine bakmayacaklar mı? Bu soru bizim aklımıza gelir de Sahabenin aklına gelmez mi?

Zaten bu konuda bir Hadis-i Şerif var.

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizler kıyamet günü ayakkabısız, çıplak ve sünnetsiz olarak haşir meydanında toplanacaksınız." Bu açıklama üzerine bir kadın sordu: "(Bu durumda) birbirimizin avret yerlerini görmez miyiz?"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (Abese suresinin 37. ayetiyle cevap verdi): "Ey kadın! O gün, herkesin kendine yeter derdi vardır." (Tirmizî, Tefsir, Abese)

 

İnsanoğlu orada, yani Mahşer meydanında gerçekten öyle bir yoğun düşünce içinde olacak ki bırakın etrafında olup bitenlerin ne olduğunu merak etmeyi, tamamen adeta “buz kesilmiş dediğimiz vaziyette” pür dikkat bekleme halinde olacaktır Çünkü o gün çok çetin bir gündür. İnsan orada çok ciddi bir kaygı içinde olacak. Mahşer yerinden sonra nereye gideceğini, cennete mi, cehenneme mi gideceğini düşündüğünden ve o düşünce tüm benliğini kapladığından, adeta can derdine düştüğünden etrafındaki hiçbir şeyi merak etmeyecektir. Şöyle bir düşünün, “denizde boğulmak üzere olan bir insan, o anda etrafındaki balıklara dikkat kesilebilir mi?” Bu mümkün değil elbette. Bir başka misal verelim. Bir patlama anında birdenbire kaçmaya çalışıyorsunuz. O kaçış sırasında etrafınızda olup bitenleri merak etmek için durup bakabilir misiniz? Bu da mümkün değil elbette. Kısacası biz hepimiz Mahşer gününde hepimiz “can derdinde olacağız.” Orada kimse en sevdiği evladını dahi düşünemeyecektir.

Mahşer meydanında hepimizin tek bir düşüncesi olacak. Cennet mi, cehennem mi? Kurtuluş mu, hüsran mı? Bu düşünceden daha ciddi bir düşünce mi olabilir?

Evet, yazımıza kefen ile başladık, kefensiz Mahşer yerine kadar geldik.

Tabi bir de “kanlı gömlek” var yazımızın başlığında. Kanlı gömlek’ten kastım “şehadet’tir ve şehidler kefen ile değil öldüğü gibi gömülecekler.

Yazımızın en sonunda bir şiirimiz var. O şiirimizin en sonunda da  “kanlı gömlek” var.

Evet, Kefen’i anlatan bir şiirimizi size takdim ederek huzurunuzdan ayrılıyorum. Şiirden önce şöyle dua ediyorum: “Ey Yüce Rabbim bizleri ahirette,  o dehşetli Mahşer gününün en sonunda Cennet ile müjdelenip beratını sağ tarafından alanlardan eyle. Bizleri Ahirette tüm sevdiklerimize komşu eyle. Ve Ey Allah’ım bizi sevdiklerinden eyle ve bize şehadet nasip eyle. Amin amin amin.”

KEFEN

 

Nice kıyafet, nice desen gördüm.

Bir çoğunda cep ve cepken gördüm.

Tüm insan kıyafetleri içinde

En farklısını da kefen gördüm.

 

Tek tip idi, hiç bir ayrıntısı yoktu.

Herkes mecburdu, takıntısı yoktu.

Giyen bir daha hiç çıkartamıyor.

Değiştirme derdi, sıkıntısı yoktu.

 

Ne bir düğme, ne de bir cebi vardı.

Hemen hemen aynı on metre kadardı.

İmam bir baştan, bir ayaktan bağlar.

Ondan dolayı, ne geniş ne de dardı.

 

Baştan ayağa tek renk, bembeyaz.

Rengi hep aynı, hem kış, hem yaz.

Geçerli değil, ne gösteriş, ne fors.

Zaten insanlar görür onu biraz.

 

Görür onu, en çok yer altındakiler.

Yılan, çıyan ile börtü böcekler.

Sonra o da karışır toza, toprağa.

Geriye kalır yalnız kemikler.

 

Göz çevirsek, görmek istemesek.

Kefen de elbet insani bir giyecek.

Gerçi, gerçi, o da bir nasip işi.

Nasip olmazsa, kim ne diyecek?

Nasip olmazsa nasıl kefen giyecek?

Şehidlere kefendir kanlı gömlek.

Allah onu sevdiğine verecek.

 

Vesselam.