Dünya üzerindeki ülkelerin yönetim şekillerine bakıldığında yönetimi kötü olan iyi yönetilemeyen ülkelerin her yönü ile çok geride kaldıkları açık bir şekilde ortadadır.
Devlet yönetiminde liyakata, pozitif bilme, insan haklarına, hakka ve hukuka, birleştirici akla önem veren ve gözeten ülkeler; gelişme düzeyi, yönetim düzeni, ekonomik ve teknolojik vs… çok daha ilerdedirler.
Görüyoruz ki Çoğulculuğa önem veren, araştırma -geliştirmeye önem veren her yönü ile halkı yönetime dahil eden pozitif akla ihtiyaç duyan, danışmaya /sormaya ihtiyaç duyan ülkeler mutlak surette ilerlemişlerdir.
Sözü edilen yönetimlere sahip olan bu ülkelerde yeterince ekonomik anlamda kaynaklara sahip olmasalar da iyi yönetebilme yetenekleri sayesinde ekonomilerini büyütmeyi ve refah düzeylerini artırmayı başarabilmişlerdir.
Öbür taraftan yönetimlerde daha eşitlikçi ve çoğulculuğa önem vermeyen, demokratik yönetme şekline önem vermeyen, adaleti hakkı hukuku yeterince işlemeyen, yönetimlerde, yönetimi sadece kendi çevrelerindeki kişilerle sınırlı tutan, mutlak surette itaat edenlere rol ve yetki veren ülkeler, yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından zengin olsalar bile var olan zengin kaynaklarını yönetememe nedeni ile temeli sağlam bir ekonomik güce ulaşamıyorlar.
Günümüzde Dünya üzerinde Monarşik, Oligasrşik ve Teokratik olarak yönetilen yönetimlerde durum bu şekildedir.
Teokratik, Oligarşik ve Monarşik yönetimlerde yönetimin merkezci bir yönetim olması nedeni ile iyi bir yönetim, iyi bir yönetebilme söz konusu değildir. Ülkelerin yönetimi sağlam bir temel oturtulamamış ve ülkelerin etkin gücü kişilerle yada yöneten liderlerle sınırlı kalmaktadır.
Yöneten lider gittiğinde ülkenin yönetim şekli, gelen kişiye göre dönüşebilmektedir. Çünkü ülkenin yönetim şekli çok güçlü sistemli bir yapıya sahip değildir.
Ülke yönetimlerinin bu şekilde olması yani kişi yada kişilere dayanması, çoğulcu olmaması, mevcut liderlere bağlı olması nedeni ile bu ülkelerin bazılarında her ne kadar yer altı yada yerüstü zengin kaynakları mevcut olsa bile, yönetimin beli bir zümrenin elinde bulunması iyi yönetilmemesi ülkelerin yönetebilme sorunu ortaya çıkmaktadır.
Yönetebilme sorunu ülke için vatandaş için sadece ekonomik bir sorun olarak kalmamaktadır.
Yönetim şeklinin ekonomik anlamda böyle olmasının yanında adalette, sosyal yaşantıda, güvenli yaşamda, beslenmede sağlıkta, hak ve hukukta kısacası aklınıza gelebilecek bütün olgularda yönetebilme sorunu ortaya çıkmaktadır.
Ülke yönetimi bu tür durumlarda birkaç kişinin ve bu kişilerin çevresindeki dost akraba ve ahbap ilişkisi ile yürüyen yönetim olmaktan ödeye gidememektedir.
Liyakat yetenek ve bilgi bu durumda hiçbir şekilde önem arz etmemektedir.
Bu tür yönetimlerde Yöneticilerin, idarecilerin, adaleti sağlayanların, aslında hizmet etiği ülke yada halk değildir, hizmet ettiği kişiler kendisinden üst düzey yöneticileridir.
Yönetme Mutlak Monarşi, Oligarşi yada Teokratik yönetmedir.
Halka hizmet olayı yöneticileri enterese eden bir durum değildir ve halk her zaman ikinci yada üçüncü plandadır. Çünkü ikinci derecedeki yetkili ve yöneticilerin hizmet ettiği daha üst yöneticilerin sempatizanları da bu yönetime olan sadakatlerinden dolayı yönetim içerisinde ayrıcalıklıdırlar.
Hak eden, layık olan, yetenekli olan bilgili olan kişiler hiçbir zaman olması gereken yerlerde, olması gereken yönetim ve idareciliklerde olamıyorlar, çünkü yönetenlerin istediği sadakattir liyakat değildir.
Yöneticiler kedilerine sadık olan, sorgulamayan, feraseti olmayan yada feraseti yöneticisi ile sınırlı olan yöneticileri yönetime getirirler.
İşte Teokratik, Oligarşik ve Monarşik yönetimlerde yönetim bu şekilde olunca yönetilen bu ülkelerin iktisadi, idari, demokratik, teknolojik.. vs.. her yönü ile geri kalması kaçınılmaz olurken, bu ülkelerde sosyal toplumda bozulma, ahlaki bozukluk, ahlaki çöküntüler, kişilik bozukluğu, güvensizlik, yönetenlere mutlak itaat olguları gelişmesi sonucu ortaya çıkmakta toplumlarda dönüşmesi çok zor olan büyük toplumsal sorunların ortaya çıkması ile sonuçlanmaktadır.