“Andolsun, Allah rasulünde Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”(Ahzab:21) Bilindiği üzere İslam ümmeti için hayat ölçüsü Kur’an’dır. Kur’an bu anlamda müslümanın yaşam teorisi olmaktadır. Kur’an’ın yaşam teorisini pratik yaşamda bize gösteren kişi Muhammed Mustafa (sav)’dir. Kur’an bu gerçeği örneklik olarak nitelendirmiştir. Bu sebeple Kur’an ölçüsüne uymak isteyen bir müslümanın peygamberini tanıması, bilmesi ve ona uyması zaruridir. Çünkü peygamberi anlamadan yapılan bir Kur’an okuması anlaşılmamaya mahkûmdur. Peygamberimizin sünnetinin ihmal edildiği Kur’an’ı yaşama aksettirme iddiası baştan beri çökmeye mecburdur.
Peygamber ve sahabe dönemi sona erinceye dek sünnetin dini bir delil ve Kur’an’dan sonra gelen ikinci teşrii kaynağı olduğu hususunda hiçbir ihtilaf ve tartışma konusu değildi. Hz. Ebu Bekir, Kur’an’da kendisiyle hüküm vereceği bir nass bulunmadığı zaman insanlar arasına çıkar ve aradığı mesele hususunda, Hz. Peygamber’in sünnet’ini bilen var mı? diye sorardı. Hz. Ömer, diğer sahabe ve tabiin fakihleri de aynı yolu takip etmişlerdi. Dolayısıyla İslam hukukçuları, sünnetin de şer’i hükümlere esas olma bakımından Kur’an gibi uyulması farz olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. “De ki: Allah’a itaat edin; Peygamber’e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, peygamber’in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber’e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.”(Nur:54) “Ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”(A’raf:158) Peygamber; “Diretenler dışında ümmetimin hepsi cennete girecektir.” Kendisine, “Direten kimdir ey Allah’ın rasulü?” denilince “Kim bana itaat ederse cennete gider, bana isyan eden ise diretmiş olur”(Ebu Davud, Tirmizi) buyurdu. Biri İbn Ömer’e sorar: “Biz Kur’an’da, mukimin kılacağı namaz ile korku namazını buluyoruz ama sefer namazını bulamıyoruz!” İbn Ömer dedi ki: “Ey kardeşimin oğlu! Biz hiçbir şey bilmez iken Allah bize Muhammed (sav)’i gönderdi. Biz ancak ondan gördüğümüz şeyleri yapıyoruz. Namazı yolculukta kısaltılması da onun koymuş olduğu bir sünnettir.”(Nesei, İbn Mace) Buna göre hadis hiçbir şekilde önemsiz olmayan, tersine neredeyse Kur’an’la eşit düzeyde muamele edilmesi gereken bir emirdir.
Kur’an’ı insanlığı dünya ve ahiret mutluluğu için gönderen Allah, bu kitabın anlaşılmasını efendimizin örnek alınmasına bağlı kılmıştır ve efendimiz de bu örneklik vazifesini mübarek yaşamlarında hakkıyla yerine getirmiştir. Öyle ki, karanlıkların son kalan nur huzmelerini boğduğu bir devirde, âlemi aydınlatan nur olmuştur. Onun örnekliği, zulmün, kati kalbin, vahşetin, acımasızlığın kol gezdiği diyarlara, merhameti hâkim kılan âlemlere rahmet olmuştur. Onun örnekliği; cehaletin zifiri katran gecelerine duçar iken insanlık, bilginin, yazının, kalemin sabahını insana sunan ışık saçan kandil olmuştur. Onun örnekliği; çarpık örneklerin taptaze dimağları küfrün leş fikirleriyle imha ettiği bir ortamda, her anlamda insanlığa en güzel rol-modeldi. Onun örnekliği; kız çocuklarının diri diri gömüldüğü, kadının bir hayvan kadar değerinin olmadığı dünü; kızının önünde hürmetle ayağa kalkan ve alnına bir buse kondurarak taçlandıran bugüne çevirmek olmuştu. Onun örnekliği; mazlumları ezmeyi meziyet sayan, Ebu Cehilleri çukurlara, kaderin kölelik ve yoksunluk denilen Bilal’leri cennete komşuluğa yükselten, dengeleri tersine döndüren hüccet olmuştu.
Peygamberimizin mübarek hayatlarını az çok okuyanlar bilir ki, o asırlara bedel kutlu hayatta insanın her haline örneklik arz edecek bir alan vardır. Ailesini İslam’ın kurallerına göre idare etmek isteyen bir babaya aile reisliğiyle örnektir. Bir devlet başkanına yöneticiliğiyle, acı çekenlere sabrıyla, yenilenlere yeniden direniş akını aşılamasıyla velhasıl her haliyle insanlığa en kapsamlı, en iyi örnektir. Eğer bu anlayış üzerine oturtmamışsak Hz. peygamber’in örnekliğini, üzülerek söyleyeyim ki, bu duygusal bir bağlanmanın ötesine geçemeyecektir. Korkunun, dünyevi menfaatlerin, mal mülk sevdasının akıllarını ve gönüllerini ele geçiremediği müminler, tek başına bile kalsa İslam sancağını dalgalandırma gayesi edinirler. Çektiği onca çileden sonra peygamber’in emriyle ve öğretisiyle Yesrib’e İslam’ı anlatmaya gidip, bir sene sonra Yesrib’i Medine’ye çeviren, tüm Medine’de İslam davetinin ulaşmadığı ev bırakmayan Mus’ab geliyor insanın aklına.
Allah’a ve ahiret nimetlerine kavuşmanın hayaliyle ve Allah’ı her daim hatırda tutmanın verdiği heyecanla hak yolunun önünü kesen engelleri yıkan bir sel olup akmıyorsa mümin, o zaman bu şart havada kalmış demektir. Peygamber’in en büyük başarısı olan Medine toplumu yani İslam toplumu gibi ideal bir dünya modeli için çalışmıyorsa Müslüman, o vakit peygamber’in örnek oluşundan bir şey anlamamış demektir. Fİ EMANİLLAH.