Ülkemizin çeşitli yerlerinde muhtelif zamanlarda kitap fuarları tertip edilir.
Panayır ya da semt pazarları gibidir.
Kitap fuarları, panayır ya da semt pazarları gibidir.
Domates marul, limon patates, kiraz ananas, fasulye mercimek, turşu nane satılır gibi kitap satılır oralarda.
“Gel vatandaş gel, sen de gel” diye bağırılarak, “taze kitap, ucuz kitap, her derde deva kitap” diye dikkat çekilerek kitap satılırsa yakında kitap fuarlarında şaşmayın.
Bugünlerde Kahramanmaraş Kitap Fuarında'yım. İnşallah yakında Ankara Kitap Fuarında’yım.
Bizim bir Garip Kitapçı Baba olarak kitap fuarında yer almamız “ticari değildir.” Bunu hassaten belirtmek istiyorum.
Yalnızca bir tanışma ve kitap dostları olarak gördüğüm hemşehrilerim, arkadaşlarım ve tanıdıklarım ile birer hasbihal ve sohbet için kitap fuarlarını bir vesile olarak görüyoruz.
Zaten bizim kitaplarımızın tanıtımının yapıldığı standlara da dostlarım, hemşehrilerim, arkadaşlarım ve tanıdıklarım teşrif buyuruyor. Kimse öyle şu kitap faydalı ve muhtevası dolu dolu olduğu için kitap almıyor.
Çoğu kimse isme ve cisme bakarak kitap alıyor. Çoğu kimse kapağına bakarak kitap alıyor. Çoğu kimse ün, şan ve tanınırlık temelinde kitap alıyor. Çoğu kimse de “çocukları için ders kitabı olsun ve hayatta başarılı olsun” diye kitap satın alıyor. Kültür edinmek ve ilim ile irfan sahibi olmak ikinci planda (maalesef) kalıyor.
Kapitalizm çağında ne ilim, ne irfan ve ne de kültür önemli artık. Her şey madde ve meta olmuş.
Sunu ayrı tuttuğum için hassaten belirtmek istiyorum. Esasında ders kitabı ya da yardımcı ders kitabı diye kitap tercih edilmesi çok yanlış değil. Bu bakış açısıyla kitap satın alınması makul görülebilir.
Ancak isme-cisme, kapağa-şekle bakarak, yazarın popüler olmasını esas alarak kitap tercih edilmesi bana yanlış geliyor. Bana yanlış gelse de “durum böyle.”
Bana yanlış gelse de kitap fuarlarında satılan kitaplar çoğunlukla öyle satılıyor. Kahramanmaraş Kitap Fuarında şu iki sosyal medya paylaşımını yapmak durumunda kaldım.
1- Kitap Fuarında "biraz hava almak için dışarı çıkayım" dedim.
Sabahtan beri fuarda sağ olsun dostlar, tanıdıklar ve hemşehrilerim gelip bize ilgi gösterip kitaplarımızı temin ediyorlar.
Bu arada çoğu stantta satışlar çok fazla değil.
Tam fuar dışına çıktım. Tanımadığım bir adamın kitaplarının olduğu yerde kitap almak isteyenler kuyruk oluşturmuştu.
"Bu adam kim" dedim.
"Mafya dizilerinde oynayıp meşhur olan sonradan da kitap yazan bir adam" dediler.
Espri babında şöyle dedim: “Bir mafya dizisinde oynamak istiyorum. Maksadım kitaplarım geniş kitlelere ulaşsın.”
(Tabi ki son iki cümlem birer latife. Yani espri. Biraz gülelim.)
Tabi her espri ve latifede, yani şakada gerçeklik bulunur. Biz de gerçek olsun ya da latife olsun, burada şuna dikkat çektik. “Adamın ne yazdığı değil de adamın bizzat kendisi esas alınarak kitap almak. Biraz garip ama gerçek.” Birçok genç o adamın kitabını alıp fotoğrafını çektirip “hava için” onu sosyal medyada paylaşıyor. Kitap almıyor ki o gençler “hava alıyor.”
Gerçi ben de dışarıda o manzarayı gördüğümde “hava almak için dışarı çıkmıştım.” Ben bedava hava aldım, “hava için kitap kuyruğunda olan o gençler, paralarıyla hava almıştı.”
Şimdi şu soruyu sormanın tam zamanıdır.
“Hava için kitap satın almak mı? Kitap ile nefes almak mı?”
Elbette sorunun cevabı bellidir. Kitaplar bize nefes aldırmalı ve ruhumuzu her daim diri, zinde ve canlı tutmalıdır.
Kitapları ruhumuz için almalı ve öylece hava almalıyız. Kitaplar ruhumuza nefes aldırırlar.
“Kitaplar hava atmak için değil hava almak içindir.”
Şimdi bu noktadan sonra gelelim şu ikinci tespitime. Bunu da yine sosyal medyada dün paylaştım.
2- Kitap fuarları ilim ve irfana dair bütün umut, ideal ve heyecanlarımı kaosa düşüren birer "cadı kazanı" gibi görünmeye başladı gözüme.
Evet, onlarca, binlerce kitap var kitap fuarlarında.
Ve orada aynen bir semt pazarında limon, nane, pırasa, ıspanak, kiraz, portakal gibi muamele görürken insanın ilim ve irfan aşkı yerle bir oluyor.
Halbuki biz bir yazar olarak kitabımızı yazmak için masanın başına geçtiğimizde ulvi ve en yüksek idealleri zihnimizde ve yüreğimizde bir mücevherden öte varlık, erişilmez bir değer olarak görüyoruz. Bu görüş açısıyla kitaplar bizim için bir meta değildir. Bir manevi varlıktır. Gel gör ki kitap fuarlarında sizin meta ötesi olarak gördüğünüz varlık metalaşıyor. Bu durum zihnimde kaos oluşturuyor. Maalesef kitap fuarlarında adeta zerzevat gibi satılan kitaplar içimi acıtıyor.
Tabi kitap fuarları yayınevlerinin bir icadıdır. Yayınevleri oradan yani fuarlardan para kazanmak zorunda. Onlar geçim derdinde. Bir de günümüzdeki kitaplar için, kitap basımında maliyet ve masrafların çokluğu, bu kapitalist sistemde hayatta kalmanın güçlüğü düşünüldüğünde ben yayınevleri sahipleri için bir kitabın zerzevat gibi görülmesini anlayabilirim. Ancak ben bir yayınevi sahibi değilim bir Yazarım ve kitapların zerzevat gibi satılmasını hoş göremem.
Bu noktada sözü uzatmayayım.
Kitaplarımı sağa sola, etraftaki insanlara hediye ederken yaşadığım iki anımla yazıma son veriyorum.
1-Bundan 4 sene kadar önceydi. Ziyaretime gelen birisine yanımda mevcut olan kitabımı imzalı hediye ettim. O anda o kişiye bir telefon çağrısı geldi. Telefonda konuşmaya başladı. Telefonda konuştuğu kişi bir cep telefonu numarası söylemiş olmalı ki “dur, bir kalem bulayım da şu kitabın sayfasına o cep telefonu numarasını yazayım” dedi ve benim hediye ettiğim kitabımın bir sayfasına cep telefonu numarası yazacaktı. O adamın elinden hızlıca tutarak engel oldum ve şunu söyledim o adama: “Bu kitap okunmak içindir. Karalama defteri değildir.” Daha ilginç olanı söyleyeyim. O adama “kitabı okumayacaksanız tekrar sizden kitabı alayım” dedim ve o kitabı o adamdan geri aldım.
Benim gözümde benim kitaplarım değerlidir. Çocuklarım gibidir. Maşallah.
2-Yine bir kitap hediye ettiğim bir ahvalde, hediye alan kişi, hemen bir çırpıda okuduğu bir şiirimi beğendi. “Bu sayfayı katlayayım” dedi. Yine hızlı bir hareketle o kişiye, “dur katlama, arasına bir kağıt koy” dedim. Evet, bir kitap sevdalısı ve kitapları meta olarak görmeyen bir yazar olarak kitapların katlanmasına ve buruşturulmasına da razı değilim.
Evet, “Kitap Fuarları mı Zerzevat Pazarları mı” başlığı altında bunları yazdım.
Kitaplar evlatlar gibidir, meta, madde değildir. Vesselam.
Ahmet Sandal