Lise yıllarında bir gün Edebiyat derslerimize giren Hocamız Yılgör Atçı (yaşıyorsa Allah selamet versin, vefat etmişse Allah rahmet eylesin) İstiklal Marşımızın 10 kıtasını ezbere okuyabilecek bir öğrenci var mı diye sınıftaki öğrencilere sormuş ve 40-50 kişilik sınıfta yalnızca bir kişi parmak kaldırıp “evet” demişti. O öğrenci bu satırların yazarı bendeniz'dim. Tahtaya çıkıp Hocamızın ve o sınıfta bulunan tüm öğrenci arkadaşlarımın huzurunda İstiklal Marşımızı baştan sona ezbere okumuştum, elhamdülillah.

Tabi bu yazıda esas buna dikkat çekmek ve okulumuzun lise son sınıfındaki bu anımı hatırlatmak için bu yazıyı yazmadım.

Bu yazıda asıl olarak başka bir hususa dikkat çekeceğim, inşallah.

O dikkat çekeceğim husus, İstiklal Marşımızın manasını dahi öğretemeden öğrenci mezun ediyoruz liselerden. Buna dikkat çekmek istiyorum.

Elimde bir yetki olsa, ya da Milli Eğitim ya da Kültür Bakanı olsam, “liselerden mezun olacak tüm gençlerimize İstiklal Marşımızın muhtevasında geçen tüm Osmanlıca kelimelerin manasını mutlaka öğretmeyi, hatta öğretemeden öte idrak ettirmeyi mutlaka sağlardım.” O da olur, inşallah.

Biz de bir gün Bakan oluruz, kısmetse.

Neyse bu günler geçer, o günler gelir. Nasip günü geldiğinde tecelli eder.

Yazılmış ve ezelden belirlenmiş bir ömrü yaşıyoruz. Buna hayat diyoruz. Herkes kaderinde yazılmış ve ezelden belirlenmiş olanı yaşıyor ve tecellisini sağlıyor.

Şimdi bu yazıda nereden “kader, ezel ve tecelli” mevzularına girdim? Bilmiyorum.

Neyse esas mevzuya gelelim.

Bu Ülkede İstiklal Marşımızın son kıtasında geçen “izmihlal”in  anlamını bilmeden halen mezun olacak ve geçmiş yıllarda mezun olmuş milyonlarca öğrenci var.

Şimdi şu soruyu sorabilirsiniz? Ortaokul ve liselerde öğrencilerimize Osmanlıca öğretmek zorunda mıyız? Bu soruya cevap vermeden, şunu hassaten belirtmek istiyorum.

Okullarda öğrencilerimize en azından İstiklal Marşımızın 10 kıtasında geçen Osmanlıca kelimeleri öğretelim. Öğretmekten öte idrak ettirelim.

Ben öğrencilerimize bir şeyi öğretmekten öte idrak ettirilmesi fikrini savunan bir Yazar kardeşinizim.

Birçok yerde anlattım ve öğrencilerimize yönelik söyleşilerimde ifade ettim.

Veri, bilgi, öğrenmek ve idrak etmek şekilde dört aşamalı ilim-irfan sürecinin üçüncü aşamasında yani öğrenme aşamasında bırakıyoruz öğrencilerimizi. Bunun adı ilim’dir. İdrak ettiğimizde bunun adı İrfan’dır.

İlim insanlarımızın kafalarına bilgi depolamak, irfan ise kafalardaki bilgiyi idrak etmek ve insanın “kendisini bilmesini” sağlamaktır. Kendisini bilen, Allah’ı bilir.

Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed aleyhisselatu Vesselam’ın bunu beyan eden şu Hadis-i Şerif’ini hatırlamanın tam sırasıdır.

“Men arefe nefsehû fekad arefe rabbehû: Kendini (nefsini) bilen, Allah'ı bilir.” Zümer Suresi 9. ayette geçen “hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu” beyanında da dikkat çekilen de işte budur.

“Allah’ı bilen ile, Allah’ı bilmeyen bir olmaz. Allah'ı bilmenin yolu kendini bilmekten geçer.” 

Biz okullarda öğrencilerimize “kendini bilmeleri için bir eğitim müfredatı uygulamak zorundayız.” Bunu uygulamak demek ilimden irfana yani öğretimde eğitime geçmek demektir. Öğretim öğrencilerimizin kafasına bilgi doldurmaktır.  Eğitim ise öğrencilerimizi irfan sahibi yapmaktır. Milli Eğitim sistemimiz maalesef Milli Öğretim sistemidir. Öğretiyor da “idrak ettirmeyi ihmal ediyor.”

Evet, şimdi gelelim bu yazıdaki asıl konumuza.

İstiklal Marşımızda geçen “izmihlal”i bilmeyen bir nesil meselesine gelelim şimdi?

Bu mesele nereden gündeme geldi?

Bunu da belirtelim önce.

1 Aralık 2024 günü Kahramanmaraş Kitap Fuarında bir yazar olarak görev almanın yanında bir de aynı gün saat 13:00’te söyleşi tarzı bir sunum ile görevlendirildim.

Söyleşi konusu “İnsan, Kitap ve Toplum” üzerindeydi. (İnşallah bu söyleşilerim 81 vilayette gerçekleştirilecektir)

Sunum sırasında “internet, cep telefonu, sanal oyunlar, TV dizileri ve benzeri gerçekler insanlarımızın vaktinin bir çoğunu işgal ederken insanlarımız nasıl kitap okumaya fırsat bulsunlar” diye sordum ve şöyle seslendim. Ayrıca “eski hal, muhal. Ya yeni hal, ya izmihlal” diye söyleşiyi dinleyenlere Osmanlıca bir deyim ile de seslendim.

Ve esasta “eski hali geri getirmemiz mümkün değil, yeni hale uygun çözümler bulalım” demek istedim. Yani “internet, cep telefonu, sanal oyunlar, TV dizileri” ortamında kitap okumak noktasında çözümler üretelim diye seslendim.

O sesleniş sırasında o anda salonda “70 yaşında da kişi vardı, 7 yaşında da kişi vardı.” Yani bu eğitim sisteminde liseden, hatta üniversiteden mezun birçok kişi o anda şahsımın söyleşisini dinlemekteydi.

Birden söyle sordum: “İzmihlal nedir? Manasını bilen var mı?”

Hatta sorumun cevabını bilecek dinleyicime “bir kitabımı hediye edeceğim” diyerek de sorumun cevabını almak için teşvik de düşündüm.

Buna rağmen gün o salonda bulunan hiçbir kimse “izmihlal”in manasını bilemedi. Evet, o gün, o salonda bulunan hiçbir kimse izmihlal'in manasını bilmiyordu. O gün o söyleşide şahsımı dinleyenlerin birçoğu lise ve üniversite mezunuydu, maalesef.

Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerine sesleniyorum şimdi.

“Bir Ülkenin İstiklal Marşında beyan edilen kelimelerin manasını dahi öğretilmeden ve o Marşın muhtevası idrak edilmeden okullarından, liselerinden gençlerin mezun edildiği bir eğitim/öğretim sisteminden hayır gelir mi?”

Soruma cevap alacağımı hiç düşünmüyorum. Soruma cevap vermeleri mühim de değil. Liseden mezun olacak her gencimize İstiklal Marşımızın on kıtasında geçen kelime ve kavramları idrak ettirsinler yeter.

Bu temennimden sonra aşağıda, önce İstiklal Marşımızın son kıtasını, sonra ilk iki kıtasını okumanız için sunuyorum.

“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hak'ka tapan milletimin istiklal!”

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! ne bu şiddet bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal,
Hakkıdır, Hak'ka tapan, milletimin istiklal!

(Bu vesileyle, İstiklal Marşımızın yazarı Üstadımız Mehmet Akif Ersoy’u bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum)

Ahmet Sandal