Bir anekdot anlatılır:
“ Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet, bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir eve sığınırlar.
Ev sahibi, misafirlerine bir şeyler ikram etmek için yanlarından biraz ayrılır.
Hepsinin dikkati soba üzerine toplanır.
Soba yerden 1 metre kadar yukarıda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Aralarında sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.
Kimyacı: Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş. Böylece daha kolay yakmayı amaçlamış.
Fizikçi: Adam soba yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş.
Jeolog: Burası tektonik hareketlilik olan bir bölge olduğu için herhangi bir deprem anında sobanın taşlarının üzerine yıkılmasını sağlayarak, Yangın ihtimalini azaltmaya amaçlamış?
Matematikçi: sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış.
Antropolog: Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı sebebiyle sobayı yukarı kurmuş.
Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarıda olmasının sebebini sorarlar. Adam şöyle cevap verir:
Boru yetmedi de efendim! “
Bir olayı, bir nesneyi ya da olguyu analiz ederken herkes bulunduğu pencereden, kendi zaviyesinden bakarak ya da kendi bilim dalının bakış açısını esas alarak değerlendirmesini yapar. O değerlendirme, sahibinin gerçeğidir. Bu göreceli bir gerçekliktir. Bana göre, sana göre, ona göre gerçeklik, göreceli(izafi)gerçekliktir. Örneğin Batman’nın konumunu değerlendirirken, kuzey, güney, doğu ve batı olmak üzere dört yönden noktalar tayin edelim. Her bir noktaya bir kişiyi konumlandıralım. Batman nerede duruyor? Sorusunu soralım. Kuzeyde duran kişiye göre Batman, güneyde duruyor. Güneydekine göre kuzeyde, doğudakine göre batıda ve batıdakine göre doğuda duruyor. Peki hangisi doğru söylüyor? Göreceli gerçekliğe göre, dördü de doğru söylüyor. Çünkü, dördü de bulundukları yerden bakınca dedikleri doğru çıkıyor. Birde şöyle bakalım: Batman ve bu dört kişi sabit duruyor. Ancak uzaydan bakıldığında, uzaydaki gözlemciye göre Batman ve dört kişi hareket halinde olduklarını görür. Dolayısıyla herkes bulunduğu yerden olayları, olguları, nesneyi, eşyayı ve evreni değerlendirirken, farklı sonuçların çıkması doğaldır.
İnsanları kategorik olarak analiz ettiğimiz zaman, üç grupta değerlendirmemiz mümkündür. Bu üç kategorik yapı eskilerin tabiriyle; Akval, af’al ve ahval olmak üzeredir.
Akval üzere olan kişiler, ilim sahibidirler. Alimdirler. Olayları, olguları, eşyayı ve evreni İlmel Yakin , yani Bilimsel Gerçeklik perspektifiyle değerlendirirler.
Af’al üzere olan kişiler, irfan sahibidirler. Ariftirler. Olayları, olguları, eşyayı ve evreni Aynel Yakin, yani Görsel Gerçeklik perspektifiyle değerlendirirler.
Ahval üzere olan kişiler, Hikmet sahibidirler. Hakimdirler. Olayları, olguları, eşyayı ve evreni hakkel Yakin, yani Mutlak Gerçeklik ve hikmet perspektifiyle değerlendirirler.
Gerçeklik, bütüncül bir bakış açısıyla ve bağlamından koparılmadan çok boyutlu, çok değişkenli fonksiyonlarla ve evrensel bakış açısıyla değerlendirilirse ve bütün bakış açıları görerek analiz edilirse, gerçeklik (hakikat), göreceli olmaktan çıkar. Dolayısıyla insanların bu hakikati kabul etmemesi düşünülemez.
Bireysel ve toplumsal gerçeklikler, bu perspektifle değerlendirilirse bir çok sorun kendiliğinden hallolur.