Evet, ne yazık ki tarihler bundan tam da 14 yıl önce 17 Aralık 2010 tarihinde adına “Arap Baharı” diyerek Ortadoğu ülkelerini kan gölüne çeviren batı her ne kadar 2012 yılında “Arap Baharı”nı sona erdirdiğini ilan etse de ne yazık ki bu “Arap Baharı” liderlerin kıyımından sonra halka inmeye başladı.

Bu sözde baharla milyonlarca Müslüman yurtlarından edilerek mülteci durumuna düşürüldü, milyonlarcası katledildi, binlercesinin botları denizlerde, okyanuslarda batırılarak ölüme terk edilerek balıklara yem edildi.

Bu bahar Suriye’de farklı esmeye başladı;

Suriye iç savaşı Mart 2011 tarihinde sözde “Arap Baharı”ndan etkilenen çocukların bir duvara yazdığı “sıra sana da gelecek doktor” sözü ile başladı.

Göz doktoru olan Suriye Kasabı Dr. Beşar Esad bundan dolayı “doktor” lakabıyla biliniyordu.

Esad’ın bu söze cevabı çok ağır oldu ve başta Der’a olmak üzere Suriye’de kendisine başkaldıran, yan bakan her kim olursa olsun adeta kıyımdan geçirdi.

Bu zulüm kısa sürede ülkeye yayıldı ve iç savaş başladı.

Bu savaşta 600 binden fazla insan hayatını kaybetti, 6 buçuk milyon Suriyeli yerinden edildi, 6 milyonu aşkın insan da ülkesini terk etmek zorunda kaldı.

Binlercesi yollarda, denizlerde, kazalarda öldü, binlercesinin mezarı dahi yok!

Bunlardan sembol olanı ise Aylan Kurdi oldu!

Hala “Aylan Kurdi”nin kıyıya vuran cansız bedeninin fotoğrafı kişisel hesaplarımda profil fotosu olarak duruyor çünkü kaldırmak için elim bir türlü gitmiyor!

Dedik ya her şey 13 yıl önce başladı diye; Suriyelilerin kaçabileceği tek yer Türkiye’ydi, Türkiye kapılarını açmazsa hepsinin akıbeti Sednaya kasaphanesi/hapishanesi olacaktı.

Mazlumların güvenli liman olarak gördüğü vicdan ve merhamet sahibi Türkiye ardına kadar kapılarını açarak muhacir durumuna düşen Suriyeli kardeşlerini her şeye rağmen bağrına basarak ensarlığını gösterdi.

Kapıya gelene Türkmen, Kürt, Arap, Acem, Şii, Sünni, Dürzi, Yezidi diye ne dinine, ne mezhebine ne de ırkına bakılmadan Türkiye’ye alındı.

Bundan dolayı ülke içinde ne yazık ki başta ana muhalefet olmak üzere diğer yavru muhalefet liderleri “Suriyelileri gönderin” diyerek her gün propaganda yaparak halkı Suriyeli muhacirlere karşı kışkırtmaktan geri durmadı.

Bugün Sednaya Hapishanesinde yaşananlar dünya kamuoyunun gözleri önüne serilmiş durumda; İçeride çürümüş cesetler, kazıklara oturtulmuş insanlar, tecavüze uğramayan bir tek insanın olmadığı, diri diri insanların parçalandığı, insanların aklını yitirdiği, dışarı çıkarken yılı soranlar, adını soyadını unutanları hep beraber gördük!..

Eğer o gün devlet Suriyelileri göndermiş olsaydı hepsinin sonu Sednaya insan kasaphanesi / hapishanesindekiler gibi olacaktı.

O gün “Suriyelileri gönderin” diyerek her gün propaganda yaparak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmaya çalıştıklarını zannedenler bugün Sednaya’daki manzarayı gördükten sonra acaba vicdanları bir nebze de olsa sızlamış mıdır?

Evet; tam da zulmün üzerinden uzun yıllar geçti…

Unutulmamalıdır ki “Zulüm ile abad olunmaz”, çünkü “zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur!..”

Esad katliamları, zulmü “Kardeşim için Der’a” filminde o kadar güzel anlatılmış ki Mart 2011’te çekilen o filimde Arap Baharı’ndan etkilenen çocukların bir duvara yazdığı “sıra sana da gelecek doktor” sözü 13 yıl sonra nihayet yerine geldi ve “sıra doktora geldi”!..

Hatırlarsanız Türkiye Esad’a son bir el uzattı ve bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan “Esad’a el uzattık ama uzattığımız elin kıymeti bilinmedi” sözleri ile duyurdu akabinde Esad’ın sonunu hep birlikte gördük.

Evet, 61 yıllık Baas rejimi 13 günde yerle yeksan oldu ve yıllar sonra Suriye özgürlüğünü elde etti, zalim, diktatör Suriye Kasabı Esad ise Suriye’nin milyarlarını çalarak kaçıp gitti!

Er ya da geç zulüm biter zalim ise sığınacak delik arar; tıpkı 92’de Müslümanları kıyımdan geçiren Bosna Kasabı Ratko Mladiç gibi, tıpkı 13 günde 76 yıl boyunca halkını kıyımdan geçiren “Suriye kasabı Esad” gibi ki inşallah Gazze kasabı Netenyahu’nun da sonu yakındır!..

Suriye artık özgür!

Artık Suriyeli muhacir kardeşlerimiz ülkelerine dönmeye başladılar, inşallah artık onları muhacir olarak değil misafir olarak ağırlayacağız.

Peki, 13 yıllık ensarlık vazifemiz sona mı erecek?

Elbette sona ermeyecek çünkü sürpriz gelişmelerin yaşanacağını hep birlikte göreceğimiz güzel günler yakındır...

Şimdi de muhalifler PKK/YPG’nin barındığı Münbiç, Deyrizor, Rakka’ya yöneldi.

ABD “karışmam”, Türkiye “kabul etmem, müsaade etmem” diyor Muhalifler de PKK/YPG’yi, Münbiç’ten, Deyrizor’dan süpürüyor.

Bu arada PKK/YPG dün Suriye semalarında uçuş yapan bir SİHA düşürdü ve akabinde sosyal medyalardan “Türkiye Cumhuriyeti’ne ait Kobane’yi bombalayan SİHA Aksungur’unu düşürdük” diye açıklamalar yaptı ancak düşürülen SİHA’nın ABD SİHA’sı olduğu ortaya çıktı.

Bu da PKK/YPG’nin sonunu getirecek mi hep beraber yaşayıp göreceğiz…

Ha bu arada “Suriye’de ne işimiz var” diyerek defalarca ortalığı velveleye verenlere şunu da özellikle belirtmek istiyorum, Şam’ın sembol meydanında bulunan anıtın tepesinde Yıldız Sarayı’nın maketi bulunuyor belki bu bilgi Suriye’de ne işimizin olduğunu anlamalarına yardımcı olur.