Sevgi kavramı, insanın kalbinin en derinlerine yerleştirilen, hem kişinin kendisini hem de muhabbet duyduğu kişiyi sarıp sarmalayan, özel hissettiren ve besleyip büyüten çok kıymetli bir duygudur. Bu duygu öylesine saf ve yücedir ki; en taş kalpli olanın dahi kalbinin yeniden hayat bulmasına, duygularının filizlenip yeşermesine neden olmaktadır.

Sevmek zor bir iştir çünkü kişi eylemleriyle, söylemleriyle ve davranışlarıyla bunu karşısındaki kişiye aktarması gerekmektedir. Hele hele muhatabımız çocuklarsa, kişinin sırtında taşıdığı yükün ağırlığı ve hassasiyeti daha da artmaktadır. İster kendi evladımız olsun, isterse öğrencilerimiz ya da duygusal paylaşımda bulunduğumuz diğer çocuklar olsun onların dünyasında yer bulmak, gönül dünyalarının kapılarını aralamak, yüzlerinde tebessüm uyandırmak fevkalade kıymetli bir süreçtir. 

Günümüzde insanların meşguliyetleri ziyadesiyle fazla durumdadır. Şöyle bir dikkat kesilip çevremize baktığımızda herkesin ortak sorunun yoğunluk ve yorgunluk olduğu çok kolay görebiliriz. Hep bir koşturmaca ve hareket halindeyiz. Zihin sürekli bir şeylerle meşgul olduğu için çoğu zaman duygularımız muhataplarımıza tam manasıyla ulaşamamakta ve söylemlerimiz yavan kalmaktadır. Duygularla desteklenmeyen sözler maalesef iletişim sürecinin olumlu sonuçlanmasında istenen verimi sağlamayabilir. Yanlış anlaşılma kaygısının yoğun olarak yaşandığı bu günlerde, bir de verilmek istenen duygunun tam olarak yansıtılamaması iletişim sürecini tekdüze ve monologlar halinde yürümesine neden olabilmektedir. Unutulmamalıdır ki; iki monolog bir diyalog etmez. O yüzden kişinin iletişim kurarken şimdi ve burada olması, tepki vermek için değil öncelikle anlamak için dinlemesi önemli olacaktır. Kişi ancak bu şekilde muhatabını anlayabilir ve ona kendisini doğru biçimde anlatabilir.

Sevgi çok kıymetli ve özel bir duygu olduğu kadar; sevgisizlik de insan yüreğinde yeri dolmayan, duygularını darmadağın eden, şu ana ve geleceğe güvensiz bakmasına neden olan, kişinin hem iç dünyasını karartıp bununla birlikte dış dünyasına şüphe ile bakmasına neden olan çok yıkıcı bir duygudur. Sevgiden yoksun hiçbir eylem amacına ulaşamaz, amacına ulaşsa bile kişiye tesir etmez. Çevremizde küçükken “sevgisiz büyüdüm”, “sevdiklerimden yeteri kadar sevgi alamadım” diye pek çok kişiye şahit olmuşsunuz. Bu aslında insanın kalbinin derinlerinde yeri dolmayan bir arzudur, bir sitemdir. Kişi sevgisiz kaldığı için hayattan tam anlamıyla lezzet alamadığını, geçmişinin bu gününü de derinden sarstığını ve hayata bakışını bile değiştirdiğini söylemektedir aslında. Peki, kişi karşısındaki insana sevgisini hissettirmek için neler yapmalıdır: Günümüzde davranışa dönüşmeyen her söylemin yavan ve eksik kaldığını dile getirmiştik. Sevginin ifade edilme sürecinde farklı formları vardır. Kişi bunlardan birini tercih edebilir. Çünkü önemsendiğini, kıymet verildiğini ve kendisi için bir şeyler yapıldığını gören kişi kalbinde bunun sıcaklığını çok çabuk hissedecektir.

Sevmek zor ve zahmetli bir süreçtir. Kişi öncelikle duygularını net bir şekilde tanımlayıp sorumluluk alabilmelidir. Bu sorumluğun gereği olarak kişi eyleme geçmesi, azami çaba sarf etmesi olmazsa olmazıdır. Çünkü duygular davranışlara dönüştüğünde daha anlamlı ve anlaşılır olmaktadır.

Su ile çiçeğin hikâyesini pek çoğunuz biliyorsunuzdur. Günün birinde çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. Çok uyumludurlar, ikisine de iyi gelen bir arkadaşlıktır bu. Bu arkadaşlık neticesinde çiçek eskisinden daha güzel açmakta ve etrafında çeşit çeşit kokular yaymaktadır. Su ise heyecandan yerinde duramamakta ve içi içine sığmamaktadır. Çiçek daha fazla duygularını saklayamayıp suya ona sevdiğini söylemiştir. Su ise duygularını anlamlandırır ve çiçeğe ben de “seni seviyorum” der. Aradan bir müddet zaman geçer ve çiçek daha gür bir sesle su “ben seni seviyorum” der! Su da çiçeğe de “ben de seni seviyorum” der! Susuz kalan ama sabırlı olan çiçek son bir defa daha suya seni çok seviyorum der. Çiçeğin sürekli aynı şeyi tekrarlamasına şaşıran su ise “ben de”, der. Aradan zaman geçer çiçek artık etrafına kokular saçamaz olur, rengi sararıp solar ve hastalıktan çok cansızlaşır. Son bir defa suya onu çok sevdiğini söylese de, su da sadece ben de seni seviyorum yanıtını verir. Bir şeyler yapmaya çalışan su hemen bir doktor çağırır ve çiçeğin hastalığının nedenini öğrenmeye çalışır. Gelen doktora çiçeğin neyi olduğu sorar su. Doktor suya doktor şunları söyler: “Çiçeğin hiçbir şeyi yok o sadece susuz kalmış, ondan bu halde der”. Su anlamıştır hatasını, sevdiğine sadece seni seviyorum demenin artık yetmediğini, duygularının davranışa dönüşmeden, besleyen ve büyüten bir sevgi olamayacağını.