Bu çağın ve her çağın açmazları böyle bir dili kullanmayı hak ediyor. Zira hiç kuşkusuz; insanları ezel ve ebed nizamı İslam’a davet etmek, davet ederken İslam’ın o nezih ruhuna uygun bir dil kullanmak durumundayız.
“Aklın süsü dildir,
Dilin süsü sözdür.”
Sözlerimiz dilimizi, dilimiz de aklımızı taçlandırır. Zira bütün bunlar, paha biçilmez değerlerimizdir. Bu değerlerin farkında olarak hayatımızı inşa etmeli ve bu inşadan zevk almalı, haz almalı ve tat almalıyız.
 Zihin dünyamızın kilidini açan ve yepyeni ufuklar kazandıran kelam, basireti bağlı insanların basiretini açarak yepyeni bir dünya kazandırır. Nezih kelam, bizlere yeni ve hayat dolu pencereler açarak geleceğimizin inşasında istikamet açısı ve rehberlik pusulası olur.
Hikmet diliyle konuşmak için gönlümüzün hikmet, irfan ve tasavvur odaklı bir anlayışla inşası gerekmektedir. Gazali: “Bilgi; hüküm ve hikmet sahibi olanın elinde nurdur, hikmetten yoksun olanların elinde nardır.” der. Nur, zihin dünyamızı ve ufkumuzu aydınlatırken, nar, varlık dünyamızı yakarak ya da neslimizi ifsat ederek fonksiyonunu icra eder. Bilgi ehliyetli, sorumluluk sahibi insanların eliyle neslin ıslahına, arzın imarına, varlık dünyasının ihyasına, geleceğimizin inşasına, toplumun aydınlanmasına, yükselmesine vesile olabileceği gibi ehil olmayan, hikmetten ve irfandan yoksun insanların eliyle neslin ifsadına, toplumun tefessüh etmesine, geleceğin karanlıklara gömülmesine, olumsuzlukların artmasına neden olur. Zira, toksik maddeler, maddeyi zehirler; toksik düşünceler, düşünceyi zehirler ve toksik insanlar da insanları zehirler. Onun için; toksik olan her şeyden sakınmalıyız.
İletişim elektriğe benzer. İletken maddeler üzerinde elektrik akımı olur. Yalıtkan maddeler üzerinde akım olmaz. İletişimin de aslında bir ruhu vardır. Bu ruhla irtibat kurulunca iletişim olur. Bu ruh çok incelikli ve nazenindir.
Bazen iletişim söz ile olmaz, yüz ile olur. “Kalpten kalbe yol vardır.” derler. Kalbî bağlantılar çok önemlidir ve bu yüze yansır. Ne söylediğimizden çok, neyi nasıl söylediğimiz önemli. Söylediklerimize ses tonumuz, mimiklerimiz, jestlerimiz eşlik eder. En etkili ses tonu “Kavli leyyin/yumuşak söz” ve hikmetli yaklaşım tarzıdır.
Sağlıklı ve olumlu bir iletişimin ruhu sahih niyet, candan dinleme ve etkili konuşmada saklıdır. Herhangi bir kişiyle iletişime girerken sahih bir niyetle yola çıkmak, tutum ve tavırlarımızda, davranışlarımızda bunu göstermek son derece önemlidir. “Kalp, kalbe karşıdır.” özdeyişi, kalbimizde taşıdığımız niyetin karşı tarafta karşılık bulduğunu açıklamaktadır.
Kendine değer veren, farkın farkına varan, sorumluluk taşıyan herkesin her dem kendini sınaması, gözden geçirmesi, güncellemesi elzemdir. Nasıl ki zaman zaman bize ait olan mekânlarda, kitaplıklarımızda, bilgisayarlarımızdaki dosyalarda, evdeki elbise dolaplarımızda, arabamızın torpido gözünde temizlik yapıyor, gerekli güncellemeleri yapıyorsak aynı şekilde dostlarımızla, arkadaşlarımızla, çocuklarımızla zaman içerisinde bozulan, dağılan ve hayatı çekilmez hale getiren sorunları çözmek için bir düzenlemeye, bir güncellemeye ihtiyaç vardır.
Niyetimizi diri ve duru tutarak, sorunlar çıkarmadan, iş işten geçmeden niyetimizin takipçisi olarak hayatımızı inşa etmek durumundayız.
Kalbimiz teklemeden kardiyoloğa görünmek, dişlerimiz çürümeden fırçalama işlemini yapmak, sorunlar girift hale gelmeden önlemini almak ne kadar bir gereklilik ise sahih bir niyetle yola çıkmak, mutlu ve anlamlı bir hayatı inşa etmek için sağlıklı ve olumlu bir iletişime ihtiyaç vardır. Bu iletişim, bir ilişki bilinci içinde olmalı ve sürekli hale getirilmelidir.
Günümüzde hikmet sahibi olmanın önündeki engeller; cehalet, basit ve parçacı yaklaşım, sahip olduğu bir kısım bilgi kırıntılarının hikmetten yoksun olması ve kibirli olma hali şeklinde değerlendirilebilir. Maksat bütünü görebilmek, hakikati yakalamak. Bu sebeple bütünsel yaklaşım bizi hakikate yaklaştırırken, parçacı yaklaşım bizi hakikatten uzaklaştırır.
Bütünsel yaklaşım hayatımızı anlamlandırdığı gibi olayların ve olguların arka planını, çevremizi, dünyayı ve evreni idrak etmeye, anlamaya ve her şeyden önce kendimizi tanımaya götürür. Her türlü kibirden sakınarak ve tevazuyu kuşanarak, “ben” duygusundan arınarak, “biz” bilincine sığınarak yola revan olmalıyız.
Zira “biz” bilinci birlikte olmayı, birlikte iş yapmayı, iş birliği, güç birliği yapmayı sağlar. Yetenekleri, potansiyelleri, becerileri farklı olan bireyler, bir araya gelip birliktelik sağlayınca müthiş bir potansiyel ortaya çıkar. Dört tane 1, ayrı ayrı “ben” derse, toplamda dört olurken, bu dört tane 1 sırt sırta verip “biz” deyince 1111 hükmünde bir güç haline gelir. “Biz” bilinci böyle bir güç devşirir. Bu güç, hayırda ve toplumsal yararda kullanıldığı zaman, toplumda müthiş bir sinerji ortaya çıkar.
Toplumsal barışı zehirleyen, ruhumuzu örseleyen “ben” zindanından kurtularak tevazu kanatlarımızı açıp doğruluk, güzellik ve iyilik üzerine yeni bir dünya inşa ederek “biz” cennetine hicret edelim. Bu hicret, yepyeni bir hayatın muştusudur.
Hayatı anlamlı kılmanın, meşru dairede hayatı dolu dolu yaşamanın, hayattan zevk almanın, tat almanın yegâne yolu, “biz” diyerek adım atmaktan geçer.