01.12.2018 tarihinde Elazığ 2. kitap fuarına Mütercim ve Sebe yayınları standında kitaplarımızı imzalamak üzere gitmiştim. Fuara ilgi büyüktü fakat Batman’ın okuyucu kitlesi başkadır. AK Parti’nin bir önceki dönem Elazığ milletvekili ve şimdiki güneydoğu koordinatörü Ejder Bey standımıza uğradı, hocam sizin kitaplar hangileridir dedi. Kitapları gösterdim, teker teker inceledikten sonra takım olarak hepsini aldı ve imzalattı ve bir müddet sohbet ettikten sonra hatır istedi gitti. Bir doktora öğrencisi geldi kitaplarımı inceledi “AYDINLANMA taklidin karanlığından içtihadın aydınlığına” adlı kitabımı inceledi, bibliyografyasına baktı ve hocam benim doktora tezim içtihat üzerinedir bana kitabınızı imzalar mısın? Çünkü ben kitabınızı kaynak olarak kullanacağım dedi. “Müslümanların VAHDET Sorunu Nedenleri ve Çözüm Yolları” kitabımı da uzattı bunu da imzalarsanız memnun kalırım dedi. Onu da imzaladım ve hoş sohbetten sonra hatır isteyip gitti.
Yakışıklı, tüyleri daha yeni yeni atmış, saçı bir hayli uzun bir genç geldi. Stanttaki arkadaşlara İbni Teymiyye’nin kitaplarını sordu. Benim de dikkatimi çektiği için masadan kalktım kendisine, kardeşim İbni Teymiyye’nin kitaplarını sorman dikkatimi çekti. Okur musun bu zatın kitaplarını, evet dedi. Talebesi İbn Kayyim El-Cevzinin kitapları var dedim alır mısın dedim ve Peygamber’in fetvaları adlı kitabı uzattım. Aldı kitabı inceledi ve bir kenara koydu. Nevevi’nin, El-Ezkar’ını aldı onu da üstüne koydu. Sonra da Muhammed b. Abdülvahab’ın kitaplarını sordu, maalesef yoktu. Ben bu ekolun kitaplarını okuyorum hocam dedi. Kendisine inanınız ziyadesiyle sevindim. Ancak İbn Abdülvahabın pek kitabı bulunmaz, Tevhid Yayınları, iki ciltlik Tevhid eserini basmıştı, bende var okudum ben sünnetin dışında o kitapta başka bir şey bulmadım ancak bazı yobazlar tarafından tevhid Yayınları ateşe verildi bir daha o kitap çıkarılmadı dedim.
Hocam Muhammed b. Abdülvahab hakkında düşünceleriniz nedir? dedi. Ben de; Peygamber (sav) “Kim benim kaybolmuş bir sünnetimi ihya ederse yüz köle azat etmiş gibi sevap kazanır.” Bundan dolayı bidat ve hurafelerin çoğaldığı bir dönemde, bunlara karşı çıkmış birisi olarak biliyorum. Ona kin besleyenlerin durumu ise, ya siyasidir ya da kulaktan duyma bilgilerle yetinip kitaplarını okumamıştır derim. Hocam ben de böyle düşündüğün için size teşekkür ederim dedikten sonra, “Üç Temel Mesele” adlı eserimi aldı inceledi, baktı ki bir mesele Cuma meselesidir. Hocam Türkiye’de Cuma kılınır mı? dedi. Ben de evet dedikten sonra o mülahim genç gitti, ağzından ateş saçılan başka bir genç geldi. Hocam dedi burada anlaşamadık. Niçin dedim? Çünkü darul-harptır ve imamlar da düzencidir böylece hepsi toptan dinden çıktıkları için onların arkasında namaz kılınmaz dedi. Kendisine dedim ki; ne cürretkarsınız kardeşim! Peygamber’imiz (sav) “Kim kıblemize yönelir camimize gelirse ona kâfir denilmez, müslüman olarak kabul ederiz” dediği halde sen ise sadece namaz değil namaz kılan 100 bin diyanet imamına kâfir diyorsun! Bu ne cüret dedim, fakat beyhude!
Sonra kendisine bak kardeşim! Cuma namazı hem Kur’an hem sünnet’le sabittir. Hatta Peygamberimiz (sav) “Kim üç cumayı kasıtlı kılmazsa Allah onun kalbini mühürler” demiştir. Cevap olarak, Ebu Hanife bunu halifenin iznine bağlamıştır demesin mi! bak kardeşim Kur’an ve sünnette böyle bir şart yoktur ve diğer bütün İslam âlimleri böyle bir şartı ileri sürmemiştir. İbn Kayyım; “Müslümanlar Cumanın farz-ı ayn olduğunda icma etmişlerdir”diyor. Kitaplarını sorduğun İbn Teymiyye bile Tatar ve Moğollar döneminde imamlara, görevlere gelin ve bu ibadeti ifa edin demiştir. Sizler görev almazsanız onlar başkalarını atarlar da katmerli zulüm işleyeceklerdir. Görev alırsanız hiç olmazsa zulmü biraz hafifletirsiniz de bu da yeter demiştir.
Cuma namazı Mekke’de farz edilmesine rağmen peygamber onu Mekke’de ifa edemediğinden dolayı kılmamış fakat Esad b. Zurare Medine daha İslam devleti hüviyetini kazanmadığı halde Cuma namazını kıldırmıştır. Müslümanların Halifesi Hz. Osman İsyancıların esaretinde olmasına rağmen sahabeler isyancıların başının arkasında Cuma namazını ifa ediyorlardı. Ubeydullah İbn Adiyy Hz. Osmana ‘Siz halkın imamısınız ancak başınıza gelenleri görüyoruz. Şu anda bize namaz kıldıran ise fitnecilerin başıdır. Biz onun arkasında namaz kıldığımız için günaha girdiğimizi düşünerek sıkıntı çekiyor ve korkuya kapılıyoruz.’ Bunun üzerine Hz. Osman bana şunları söyledi; Namaz insanların yaptığı en güzel ameldir; bu bakımdan halk güzel bir iş yapıyorsa sen de onlarla birlikte hareket et, ama kötü işler yapıyorlarsa onların kötülüklerinden uzak dur’ demişti.
Hz. Ali, “Hak insanlarla değil, insanlar hak ile değerlendirilir” demiştir. Ebu Hanife’nin ancak sultanın izni ile Cuma mün’akid olur kavline gelince, Ebu Hanife de neticede içtihad etmiştir. O da herkes gibi; “Peygamber’in dışında her kim olursa olsun sözü alınır ve terk de edilir” hükmüne tabidir. Kaldı ki, Hanefi İmam Merğınani, Serahsi ve Tecrid’i Sarih müellifi de; “Hanefi ulemasının bu kanaatinin, müslümanların vahdeti ve bağlılığı temin etmesi açısından önemli olduğunu söylerler ve Cuma günü toplu bir cemaatle hutbenin iradı şeref sayıldığından, herkesin bu şerefi elde etmek için minbere koşması ve belki de birbirlerine husumeti olanların arasında düşmanlığa vesile olması ihtimalinden, (maslahat icabı) bu vazifenin ifası ancak devletin izin ve musaadesini haiz bir hatibin kıldırmasıyla te’min edilebilir” demişlerdir dedim, yine nafile!
Peki, hocam oy kullanmaya ne dersiniz? Oy kullanmamak iyi mi gelmiş kötü mü gelmiş benim için fark etmez demektir. İdarecilerimiz amellerinize benzer. Biz layık olduğunuz şekilde yönetiliriz. Malumdur ki, idareciler; halkın aynasıdırlar, onlar toplumun eseridirler, onları halk çıkarmıştır. Toplum, oyunu rastgele veya çıkarları istikametinde kullanıp, sonra da suçu başkalarına yükleme kolaycılığına gidemez. Oy ile yapılan yanlış tercihler yaşayanlar bir yana, doğacak çocukları bile etkiler. Malcolm X “İster kurşun atıyor olunuz, ister oy atıyor olunuz hedefinizi iyi seçmelisiniz” demiştir. Oy; seçmenin seçeceği grubun siyasi düşüncesini paylaşarak hem kendi hem de toplumun geleceğine karar vermesi demektir. Oy, kötüye kullanılırsa; güzeli (haklıyı) ağlatır; kötüyü (zalimi) söyletir. Kötü siyasetçiler; kötü kullanılan oyların ürünleridir, der demez. Bize göre oy kullananların tümü müşrik olmuşlardır, dedi. Ben de; ne yapmak istiyorsunuz bilmem ama kılıcınızı elinize almış ümmeti Muhammed’i doğruyorsunuz derdiniz nedir bilmiyorum. Ancak bu erkekliğinizi İsrail’e ve diğer Allah düşmanlarına karşı gösteriniz belki bir sevap kazanırsınız. “Kim bütün insanlar delalettedir derse bilsin ki o delalettedir” ve “Kim birine kâfir dese ikisinden biri kâfirdir” hadisleri bizim için esastır dedim. Ondan sonra hatır istedi ve son darbesini de indirerek. Zira elini bana verdiği zaman “Şu anda ben elimi bir müşriğe vermiş oluyorum” diyerek ayrıldı ve ben sadece keşke biraz adabla ilgili kitap da okusaydınız demekten başka bir şey diyemeden ayrıldı gitti. Fİ EMANİLLAH.