İnsanın varlığından istenen, insanlığa yardımcı olan üç çeşit işin meydana gelmesidir. Biri; “Sizi yeryüzünde yaratıp orayı imar etmenizi dileyen odur” ayeti ile beyan buyurulan geçim kolaylığı ve kulların refaha ulaşmasını iktiza eden yeryüzünün imarıdır. Diğeri; “Yeryüzünde sizi onların yerine halife kılması umulur” ayeti ile beyan buyurulan ve insanların adalet, ihsan rahat, huzur ve emniyetini içine alan yönetimdir. Üçüncüsü de; “Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır” ayeti ile beyan buyurulan ve ebedi saadeti icab eden ibadeti ve marifettir. İşte insanlığın yaratılmasının hikmeti bu işlerin meydana gelmesidir. Bu tabloya göre insanlar ya yeryüzünü imar, ya siyaset (yönetme) yahut ibadet ve marifetle uğraşmaları lazımdır. Dünyanın imarına, siyasete, ibadet ve marifete elverişli olmayan kimseler dünyada kuru bir kalabalıktan ibaret olup insanlık cemiyetine bir yük ve ağırlıktırlar.
Adil bir siyaset ve Allah korkusu için yapılan ibadet olmazsa, yetişen nesil imar edilen dünyanın yıkılmasına sebep olacaklardır. İbadetsiz yetişen şahıslar bütün insanlığa pek çok zararları vardır. Çünkü bütün insanlık manevi bir şahıs yerinde olup insan fertleri de o şahsın azaları yerindedir. Bir kimsenin azasından, bir uzvunun, mesela gözünün işlevsiz olması bütün vücudunda zarar meydana getireceği gibi insanlık cemiyeti için de hususi vazifesini yerine getirmeyen işlevsiz aza yüzünden de umuma pek büyük zarar meydana gelmektedir. Zira insanların hepsinde faaliyet, gayret ve himmet bulunursa bütün cemiyet dehşetli bir güç kazanıp bu sayede pek çok faydalar elde edeceği şüphesizdir.
Bütün varlıkların hülasası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazifelerini yapmak için, Rabbine itaat, tevazu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı. Muhammed (sav)’in bildirdiği ibadetlerin hepsi, insanlara faydalı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emredilmiştir. İnsan Allah’a candan teşekkür ederek, minnet ile ibadet yapmalı, tam teslim olarak emirleri yapmaya ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. Allah hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde, kullarını, emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan, biz kulların, bu büyük ihsana, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de, emirleri yapmaya candan sarılmamız gerekmektedir. Allah, her şeyin sebepsiz, şartsız, maliki, hepimizin sahibidir. Bütün insanlar, Onun kullarıdır. Kullarına verdiği her emri ve her şeyi istediği gibi kullanması, hep yerindedir ve faydalıdır. Bunda, zulüm olamaz. Memurlar âmirlere, kullar sahiplere emirlerin, işlerin sebebini soramaz. “Ben öğrenciyim ama öğretmene, derse, imtihana inanmam denir mi? Ben kanuna inanırım ama savcıya, mahkemeye inanmam denir mi? Akla uygun, bundan daha açık bir şey yoktur. Bugün bile, Allah’ı inkâr eden, İslamiyet’i beğenmeyen, cahilliğin verdiği cesaret ve taşkınlıkla öğünen cemiyetlerin, Allah’ın emirlerinden çoğunu benimsedikleri göze çarpıyor. Bütün insanların, din ahlakından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, işkence, sıkıntı ile kıvrandıkları görülüyor.
İstisnalar hariç, bütün fen adamları, bu kâinatın kendiliğinden var olmadığını, bir yaratıcısının bulunduğunu ittifakla bildirmişlerdir. Fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanlar, bir karıncayı, bir kuşu, bir arpa tanesini yaratamaz. Akıllı ve bilgili bir kimse, kâinata bakınca, çok intizamlı yaratıldığını görür. Bunun kendiliğinden olmadığını anlar. Allah, “Emrime uyan cennete, uymayan ise cehenneme gidecektir” buyurmuştur. İbadetlerin faydası Allah’a değil, herkesin kendinedir. Maaşla çalışan bir doktor, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora ne zararı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır. İşte, günahlarımın Allah’a bir zararı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıllı insanın yapacağı iş değildir. Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini ebedi tehlikeye atana akıllı denebilir mi? Kur'an çok yerinde, “Düşünmüyor musunuz?” diye ikaz etmektedir. Hadiste, “Aklı olmayanın dini de yoktur” buyurulmuştur. Her insanın yaptığı ibadetin faydası kendisinedir. Allah, “Kim, temizlenirse, faydası kendisinedir” demiştir. Benim ibadetime Allah’ın ihtiyacı yok diye, yanlış düşünen kimse, perhiz yapmayan hastaya benzer. Bu hastasına doktor, perhiz tavsiye ediyor. Bu ise, “Perhiz yapmazsam doktora hiç zararı olmaz” diyerek, perhiz yapmıyor. Evet, doktora zararı olmaz, ama kendine zarar vermektedir. Doktor, kendine faydası olduğu için değil, onun hastalıktan kurtulması için, perhiz yapmasını tavsiye etmiştir. Doktorun tavsiyesine uyarsa, şifa bulur. Uymazsa ölür gider.
Allah, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefislerinin arzularına tabi olmalarını, böylece felaketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için gereken faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti. Saadete kavuşmak isteyen, dine uymaya mecburdur. Nefsinin ve tabiatının, dine uymayan arzularını terk etmesi gerekir. Dine uymazsa, sahibinin, yaradanının gazabına-azabına düçar olur.
Dünya ziraat yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, mahsul almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevklerle, nefsin arzularını yapmakla geçiren de, ebedi nimetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur. Bu hâl, aklı başında olanın kabul edeceği bir şey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan geçici ve zararlı lezzetleri tercih etmez. Allah dünyayı ve kâinatın tamamını insan için yarattı. Bitkileri, hayvanları, su, taş, toprak, maden gibi her şeyi insanın faydalanması için yarattı. İnsanları da, kendisini tanımaları ve kendisine ibadet etmeleri için yarattı. Bu tanımanın ve ibadetin faydası da, yine insanlaradır. Cennet ve Cehennem de, insanların amellerine göre yaratıldı. Fİ EMANİLLAH.