Ehliyetsiz yöneticilerin seçilmesi durumunda bunun zararını müslümanların çekeceği muhakkaktır. Bundan dolayı ehliyetli, kifayetli ve liyakatlı adayların seçilebilmesi ve ehliyetsiz adayların seçilmemesi için mani olacak bütün yollar kitle (iletişim araçları dâhil) denenmelidir. Allah “emaneti ehline verin” diyor.(Nisa:58) Ümmetin maslahatı bunu gerektirmektedir, bunu yaparken hiç kimsenin eksiği ve günahlarını ifşa edecek ve onları toplumun gözünde küçük düşürecek üsluba azami derecede dikkat edilmelidir. Aksi takdirde Allah’ın yanında gıybet günahıyla yargılanması kaçınılmaz olur. Görevinde ehli olmayan devlet yetkililerini halka anlatmak gıybet değildir. Adam fasık ya da hizmetten gafil bir kimse ise, gıybetleri caizdir. Bunun anlatılması, özellikle amme üzerinde velayet yetkisi bulunan kimseler hakkında vaciptir. Zira böyle uygun olmayan bir kimsenin alınıp yerine daha ehil bir kimsenin getirilmesi için bunun anlatılması gerekir. İnsanlar tarafından durumu bilinmeli ki; durumuna göre muamele olunabilsin ve görünüşe bakıp aldanılmasın, onun düzelmesi ve durumunu değiştirmesi noktasında üzerine düşeni yapması için gereken gayretin gösterilmesi gerekmektedir. Hasan Basri’ye; “Fıskını çok iyi bildiğim birisinin fasıklığını söylemem gıybet sayılır mı? Hasan: “Hayır, facir için belirlenmiş bir nimet yoktur” karşılığını vermişti.

İmam Gazali, Siz facir kimseyi belirtmekten, çekinir misiniz? Halk kendisini tanısın diye maskesini yırtınız. Ondan sakınsın diye, onda bulunan kusurları haykırınız, söyleyiniz. Üç sınıf insan vardır ki; gıybeti yoktur. Zalim idareci, Bid’atçı kimse, Fıskını açıklayan fasık. Hadiste de: “Fasığın gıybeti yoktur” denilmiştir. Buhari; “Fesad ehli olan kimselerin gıybetini yapmanın caiz oluşu” diye bir başlık atmış ve bu başlıktan açıkça fasıklık ve şer işleyen bir kimsenin arkasından bu hususta söz edilmesinin, yerilmiş gıybet kabilinden olmayacağı sonucunu çıkarır. Şer’an sahih olan her bir maksadı gerçekleştirmek için gıybet kaçınılmaz biricik bir yol olur ise; mubah olur. Kamu görevi bulunan yöneticilerin elinin altında bulunanların gidişatını üstlerine bildirmesi de bunun kapsamına girer. Karektersizi bağışlamak saldırganlığını, cüretini ve düşmanlığını arttırmaktan başka bir işe yaramıyorsa tolerans tanınmaz. Hele bu kamuyu ilgilendiriyorsa!

Bir adam Rasulullah’ın huzuruna girmek için izin istedi. Peygamber; “Ona izin veriniz, o aşiretin ne kötü kardeşidir yahut aşiretin ne kötü oğludur” dedi. Hadis zalimleri, fasıkları ve benzerlerini teşhir etmek ve böylece başkasına zarar vermeyi önlemek için gıybetlerini yapmak, caiz oluşu hakkında asli bir dayanaktır. Peygamberin görevi bu hususu beyan etmek, bunu açıkça ifade edip insanlara o kimsenin gerçek yüzünü tanıtmaktır. Bir şahsın herhangi bir halini bilip başkasından da onun dışa yansıyan güzel görünüşüne aldanarak, sakıncalı ve tehlikeli herhangi bir hale düşeceğinden korkan herkesin, karşısındakine nasihatte bulunmak maksadı ile o kişiden sakındırarak bildiği hususu bildirmesi gerekir. Günümüzde envai çeşit hile ve entrikalarla ehliyetsizliklerini gizleyerek, sermayesi sadece yalan, iki yüzlülük ve para olan kişileri görevlere atamamak devletin ve milletin selametinedir.

Böyle vakitlerde işi şarlatanlara, kendi menfaat ve istifadesini millet zararına olarak milletin sırtından çıkarmak isteyenlere katiyen bırakılmamalı… Hayâsı kıt olanları bile katiyen seçmemeli, hayâ ilk ayar ve paha bilinmelidir. Unutup, sıkılmanın ne olduğunu unutmuş bir nevi düzenbazlıkla, dolandırıcılık ve bataklık ile geçine gelmiş, söze gelince insanlık ve ahlak dersi vermekte en birincisi, lakin iş ve gücünü namus dairesinde, işleri ve hareketleri ise söylediklerine uydurmada sonuncu olan şahıslara hiç meydan verilmemelidir. Bütün hayatları fısk ve fucurdan şer ve zarardan ibaret olan kişilerin kötülükleri teşhir ve ilan ediniz ki; halk şerrinden sakınsın. Namus ve hayâ perde ve kisvesini yırtıp atmış olan için gıybet yoktur. Bununla beraber, bu söylediklerimizde bir kin olmamalı, daima hak rızası, hakikat sevdası bulunmalı, hudud da katiyen aşılmamalıdır ki, tamamıyla müslüman’ca hareket edilmiş olsun.

Ehil olmayan memur idareye geldiğinde sakıncaları vardır: Birincisi; ehil olan adayın hakkına tecavüz, ikincisi; kendisi ehil olmadığı için insanlara gereği gibi hizmet etmeyecek ve bulunduğu mevkinin hakkını gasp etmiş olacaktır. Bundan dolayı, seçilmemesi için onun zayıf ve ehliyetsiz olduğunu millete söylemede sakınca yoktur. Aksi takdirde Allah’ın yanında, insanlara hıyanet etmek durumuna düşülecektir. Bir devleti ehliyetsizler yönetiyorsa, devletin uzun ömürlü olması mümkün değildir. Devleti düşmanlar değil ehliyetsiz ve beceriksizler çökertir. Kim seçiminde dikkat ederse sağlam bir ipe sarılmıştır. Kim de dikkat etmezse yönetiminde güveneceği kimseyi bulmaz. Onun için memurların seçiminde özen göstermek, deneyici olmak, teftişe önem vermek, cezalandırmada ve mukafatlandırmada kararlı olmak muvafakiyetin başıdır. “Her kim, Allah’ın razı olacağı daha ehliyetli birisi varken, adam kayırmak maksadı ile kendi akrabalarından birini iş başına getirirse, Allah’a, Rasulüne ve müminlere hıyanet etmiş olur.” Fİ EMANİLLAH.