İslam ümmeti için hayat ölçüsü Kur’an’dır. Kur’an bu anlamda müslümanın yaşam teorisi olmaktadır. Kur’an’ın yaşam teorisini pratik yaşamda bize gösteren kişi Muhammed Mustafa(sav)’dır. Kur’an bu gerçeği örneklik olarak nitelendirmiştir. Bu sebeple Kur’an ölçüsüne uymak isteyen bir müslümanın peygamberini tanıması, bilmesi ve ona uyması zaruridir. Çünkü peygamberi anlamadan yapılan bir Kur’an okuma anlaşılmamaya mahkûmdur. Peygamberimizin sünnetinin ihmal edildiği Kur’an’ı yaşam aksettirme iddiası baştan beri çökmeye mecburdur.

Allah bu Kur’an’ın yorumunu ve açıklanmasını peygamberimize havale etmiş ve onun koymuş olduğu kurallarla ümmetinin ehil olanları da kıyamete kadar yorumlayacaktır. “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklayasın diye sana öğüt’ü (Kur’an’ı) indirdik.”(Nahl:44) Kur’an’ı insanlığa dünya ve ahiret mutluluğu için gönderen Allah, bu kitabın anlaşılmasını peygamberimizin örnek alınmasına bağlı kılmıştır. Ve o da bu örneklik vazifesini mübarek yaşamlarında hakkıyla yerine getirmiş ve öğretmiştir. Öyle ki, karanlıkların son kalan nur huzmelerini boğduğu bir devirde, âlemi aydınlatan nur olmuştur. Onun örnekliği; zulmün, katı kalbin, vahşetin, acımasızlığın kol gezdiği diyarlara, merhameti hâkim kılan âlemlere rahmet olmuştur. Onun örnekliği; cehaletin zifiri katran gecelerine duçar iken; insanlık, bilginin, yazının, kalemin sabahını insana sunan ışık saçan kandil oluşturmuştur. Onun örnekliği; çarpık örneklerin taptaze dimağları küfrün leş fikirleriyle imha ettiği bir ortamda, her anlamda insanlığa en güzel rol-model olmuştur. Onun örnekliği; kadının bir hayvan kadar değerinin olmadığı dünü; “Kadına ancak rezil kimseler hakaret eder, ancak kerim kimseler ona saygı duyar, hürmet eder” diyerek ve kızının önünde hürmetle ayağa kalkan ve alnına bir buse kondurarak taçlandıran bu güne çevirmek olmuştur. Onun örnekliği; mazlumları ezmeyi meziyet sayan sırça köşkler sahibi Ebu Cehilleri çukurlara, kaderin kölelik ve yoksunluk denilen Bilal’leri cennette komşuluğa yükselten, dengeleri tersine döndüren hüccet olmuştur.

Peygamberimiz; ailesini İslam’ın kurallarına göre idare etmek isteyen bir babaya aile reisliğiyle örnektir, bir devlet başkanına yöneticiliğiyle, acı çekenlere sabrıyla, yenilenlere yeniden direniş aşkını aşılamasıyla örnektir. Müslümanlar peygamber’e gerçekten iman ederse ve bu imanlarında samimi davranırlarsa; Hendek harbinde bütün müşrikler ve yahudilerin kurmuş oldukları koalisyonda vahşi hayvanlar gibi müslümanlara saldırdıkları zaman, peygamber ve bir avuç sahabe için Allah; “Müminler, düşman birliklerini görünce, ‘işte bu, Allah’ın ve rasulünün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve rasulü doğru söylemiştir’dediler. Bu onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır”(Ahzab:22) dedikleri gibi davranmış olacaktır. İşte o zaman zamanın firavunlarına ve koalisyonların bu günkü müslüman, aynı direnişi gösterecektir. Bu da inançta birlik ve amelde birlikle olacaktır. Eğer amelimizi bu anlayış üzerine oturtmamışsak peygamber’in örnekliğini, üzülerek söylemeliyim ki bu duygusal bir bağlamanın ötesine geçemeyecektir.

Hüzeyl kabilesinden Lihyen oğulları uhud savaşından sonra peygamber’e kendilerine İslamı öğretmek üzere adam istediler, peygamber de aralarında, Hubeyb, Zeyd b. ed-Desine olmak üzere birliğin komutasını Amr b. Sabit’e verdi ve onları gönderdi. Yine beni lihyan aşiretinden yüz kişilik bir okçu grubu onları takip edip hepsini şehid ettiler. Sağ kalan Zeyd ve Hubeyb’i Kureyş’e menfaat karşılığında teslim ettiler. Kureyş onları öldürmek üzere Harem toprağından çıkardılar. Aralarında Ebu Süfyan da vardı. Ebu Süfyan Zeyd’e; Allah için söyle ey zeyd! Muhammed’in şu anda senin yerinde olup boynunun vurulmasını ve senin de ailen arasında bulunması ister misin? Zeyd; Vallahi ben ailemin arasında olsam da şu anda Muhammed’in bulunduğu yerde bir dikenin onun rahatsız etmesini dahi istemem, değince Ebu Süfyan; “İnsanlar arasında hiç kimsenin Muhammed ashabının Muhammed’i sevdiği gibi sevdiğini görmedim” dedi ve zeyd’i öldürdüler. Hubeyb ise öldürülmeden önce iki rekât namaz kılması için onlardan izin aldı, onlar da izin verdiler. Erkânına uygun olarak iki rekât namaz kıldı. Vallahi öldürülmekten korktuğum için uzattığımı zannetmeseydiniz bu namazı daha da uzatırdım, dedi. Hubeyb’i çarmıha gerdiler. Onu bağlayınca şöyle dua etti: “Allah’ım biz peygamberinin davetini tebliğ ettik. Sen de ona tebliğ et” dedi ve şehid edildi.

Allah’a ve ahiret nimetlerine kavuşmanın hayaliyle ve Allah’ı her daim hatırda tutmanın verdiği heyecanla hak yolunun önünü kesen engelleri yıkan bir sel olup akmıyorsa ve bu uğurda canını bile feda edecek durumda değilse bir müslüman, o zaman ben peygamber’i örnek alıyorum şartı havada kalmış demektir. Peygamber’in en büyük başarısı olan Medine toplumu yani İslam toplumu gibi ideal bir dünya modeli için çalışmıyorsa müslüman, o vakit peygamber’in örnek oluşundan bir şey anlamamıştır demektir. Fİ EMANİLLAH.