Biz tüm Müslümanların ana harcı, dinî ve insanî esası ittifaktır, iftirak bizim için asli değil, arızidir.
İttifak, Müslüman fertlerine ve de ülkelerine iftiraka yol açmayacak kadar lazımdır. Ne yazıktır ki Hıristiyan ve Yahudi milletleri bu ittifakımızı bozmak ve yerine iftirak tohumunu ekmek için çalışıyor, hem fertlerin ruhlarına iftirak aşılıyor, hem de ülkelerin tümünü iftiraka maruz ederek hepsini birbirine düşman haline getiriyor. Bu gün Orta doğudaki Müslüman ülkelerin arasındaki iftirak ajanları devreden düşmüyor. Müslüman fertlerin ve ülkelerin kalplarını iftirak mayasıyla aşılıyor, bu tohum filizleniyor, hatta şimdi mahsul veriyor. Evet, Müslüman’ları iftirakla parçalayan bu fitne şebekesi değişik milletlerde olduğu halde Hıristiyan ve Yahudi kesiminde daha fazladır. Şimdi Hıristiyan ve Yahudiler, Müslüman işbirlikçilerle Müslümanları parçalıyor Müslüman ülkeleri bölüp yutuyor. Hıristiyan ve Yahudi Misyoner ajanların İslam âlemindeki bu parçalayıcı nifaklarına iki tarihi örnek takdim edeceğim:
1. Asr-i saadet döneminde yaşayan Yahudilerin reisi Abdullah bin Sebe adındaki Yahudi kendi kavmiyle beraber Müslüman olduğunu iddia ederek Medine’ye girip Müslümanlara iltihak ettiler. Müslümanlar bunların zahirine bakarak Müslüman olduklarına hüküm ettiler. Onlar ise gizliden münafıklık sıfatıyla Müslümanların içine girip iftirak icat ettiler. İlk etapta Halife Osman’ı® öldürdüler ve öldürmeye sebep olanın Ali® olduğunu ifşa ettiler. Bu iftirayı gizlemek için Talha, Zübeyir ve Aiş® gibi Müslüman reislerine şu teklifi yaptı:
“Osman öldürüldü, artık tüm sahabelerden halifelik Ali’nin hakkıdır.”
Hem Osman’ı öldürüyor hem katilin Ali olduğunu ifşa ediyor, hem de Ali’nin halife olmasını teklif ediyor ki bu parçalayıcı fitnesini gizli tutsun, kendi nifakını Müslümanlara kabul ettirsin. Bu munafıkın bu gizli düşmanlığı sahabelerin arasında vuku bulan Cemal harbine sebep oldu, Cemel harbinde binlerce sahabe şehit edildi ve bu güne kadar Müslümanların arasındaki fitne ve iftirak tohumu o gün atıldı.
2. bilindiği gibi yüzlerce sene müslümanların idaresi Müslüman Osmanlıların elinde kaldı. Endülüs’e kadar Osmanlıların idaresinde idi. Vaktaki Hıristiyanlar Endülüs’ü Müslümanlardan aldılar, Oradaki Yahudi ve Müslümanları da ihraç ettiler. İhraç edilen Yahudilerin yurdu yoktu, Hıristiyan ülkeler onları kabul etmezlerdi, naçar kalınca kendi adamlarını Sultan Hamit’in yanına gönderip İstanbul’a yerleşmeyi rica ettiler. Amma sultan onları kabul etmedi, kabul etmeyince Müslüman olduklarını iddia ettiler. Gine de sultan onlara güvenmedi. Müslüman âlimler devreye girip Yahudilerin zahiren Müslüman oldukları için onları kabul etmek vaciptir diye fetva verdiler. Sultan âlimlerin fetvasına dayanarak onları kabul etti. Hakikatte Müslüman olmamışlardı şimdiye kadar İslam âleminde tasannu ettikleri fitne, iftirak, gizli siyaset ve İslam düşmanlığı bellidir. Onar zahirde Müslüman veya Müslüman dostu görünmesine rağmen İslam’a ve Müslümanlara yaptıkları düşmanlık ve aralarına soktukları iftirak kıyamete kadar bitmeyecektir. Onlar ile Hıristiyanlar bu tezgâhı dokuyacak ara bile vermeyecekler. Bu gün Orta doğuda Müslümanların üstündeki menfi icraatları bunun açık şahidi ve belgesidir. Müslüman fertlerin ve ülkelerin arasını açmak, ittifakı bozmak iftiraka zemin hazırlamak ve icra etmek kaçınılmazdır.
Durum bu ise Müslüman’lara düşen görev kendi aralarında ittifak kurup onların kurdukları iftirak planlarını bozmaktır. Başka çare ve kurtuluş yoktur. Allahım, bize ittifak ver, iftirakı kaldır. Âmin
Hakka namzet ol.