Müslümanlarla beraber olmak, onların sıkıntılarını göğüslemek, muarızlara karşı din için millet için katkıda bulunmak dini bir vecibedir. Bununla Müslümanlar, safını öğrenir aynı zamanda kimlerle beraber olmaması gerektiğini de bilmiş olur. Peygamber (as) “Müminin mümine bağlılığı, tıpkı kısımları birbirine perçinlenen bina gibidir.” “Mü’minlerin misali bir cesedin misali gibidir. Onun bir organı hastalanacak olursa cesedin diğer kısımları uykusuz kalmakla ve ateşi yükselmekle ona katılır” demiş. Ebu Hureyre de “Allah yolunda bir gece müslümanlarla iç içe olmak; benim için Kadir Gecesi, Hacer-ul Esved’in yanında sabaha kadar namaz kılmaktan iyidir” demiştir. Rasulullah’ın sireti, ashabının sireti ve ondan sonra gelen en hayırlı çağdakilerin sireti, onların yollarından giden ve onların hidayetleriyle yol bulanların sireti, bütün tarih boyunca buna örnektir, hepsi bu gerçeği teyit etmektedir. İster dostluklarında ister düşmanlıklarında olsun, her ikisini de düşmana karşı nasıl uygulanması gerekiyorsa, bütün açıklığıyla ortaya koymuşlardır.

Müslüman, Müslüman kardeşini, canını siper ederek savunmak, zalimlerin üstünlüğünü kırmak, kardeşinin güçlenmesi için malını ortaya koymak ve bir de onun bulunduğu tarafta yer almakla görevlidir. Onun ırzını, şeref ve haysiyetini korumak, Müslüman’ın asaletini ve şerefini zedelemek isteyen batıl ehline karşı savunmaya geçmek ve batılın karşısında engel oluşturmakla vazifelidir. Aynı zamanda kardeşi muvaffakiyetini istemek, onun hatalarını ve eksikliklerini düzeltmekle mümkün olur. Bir de mamur bölgelerdeki Müslümanlara ilişkin haberleri araştırmak, onların durumlarını öğrenmek ve gücü oranında onların yanında yer alması gerekir. Onu, böylece gerçek anlamda çalışan bir uzvu haline getirir ki; İslami bir vücuda ancak böylesi uygun düşer. Müslüman’ın yeri ve tarafı, ancak Müslümanların yanıdır, tarafıdır. Müslümanların sayısını arttırmak lazım geldiği gibi; bu sayıyı arttırmak için çalışmak da farzdır. Bunun adı cemaat veya parti olsun fark etmez. Kim Müslümanlardan beri olursa; şüphesiz muarızların yanında, safında yer almış olur. Allah düşmanlarına karşı düşmanlık gösterilmeden, Allah dostluğundan ve dostlarının dostluğundan söz edilmesinin doğru bir yanı yoktur.

Kim bir kavmin gölgesini (sayısını) çoğaltırsa; o da onlardandır. Kim bir kavimden razı olur (hoşlanırsa); onun amellerine ortak olmuş olur. Kim kendisini bir kavme benzetirse (uyarsa) o da onlardandır. Onların gölgesini çoğaltmak; onlarla oturup kalkmak, muaşerette bulunup yardımcı olmak, onların partisinden olmasa bile. Eğer kendisini günah ve isyanda benzetmişse günah ve isyanda onlarla beraberdir. Birçok toplumsal olaylar üzerinde etkili bulunduğu söylenen benzeme, gerçekte sirayetin eserinden başka bir şey değildirler. Kitleler delil ve kanıtlarıyla değil, modellerle yönlendirilirler. Her dönemde sayıları az olan bazı kişiler, hareketlerinin izlerini bırakır ve onları bilinçsiz kitleler taklit ederler. İslam’i olmayan bir medeniyete karşı eğilim göstermek, şuur ve düşünce yapısı itibariyle, bir eksikliğin sonucudur. Bugün Müslümanların başına her ne gelmiş ise hepsi kendilerinin dışındakilere muhabbet beslemelerinden kaynaklanmaktadır.

Kâfirler ve yandaşları, Müslüman ülkelerinde, Müslümanları dinden uzaklaştırmak ve yanlarına çekmek için her türlü oyun ve desiselerini oynar ve şüphe meydana getirebilecek düşünceleri yaymaya ve bu şekilde Müslümanları kendi saflarına çekerler. Muarızların safında bulunan Müslüman, iddia ettikleri şeyleri kabul edeceği muhakkaktır; çünkü insanlar düşündükleri gibi yaşamazlarsa; yaşadıkları gibi düşünmeye başlarlar. Allah’ın kesin buyruğudur: “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse; o da onlardandır”(Maide:51) Kim, onlara Müslümanlar aleyhine destek verirse; muhakkak o da onlardandır. Allah bu buyrukla, böylesinin hükmünün onların hükmü gibi olacağını beyan etmektedir. Onları veli edinen kişi, İbn Ubeyy idi. Bu hüküm, Müslümanlarla ilişkisini koparmak hususunda kıyamet gününe kadar bakidir. “Bir de zulmedenlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur.”(Hud:113) Bu hususlarda onlara katılan ve onlarla birlikte hareket eden kimse onların safındadır ve bu dünyada beraber oldukları gibi öbür dünyada da Allah’ın huzuruna beraber gideceklerdir.

Kötü bir yöneticiyi Müslümana olan kininden dolayı, iyilik ettiği veya iyilik ümid edildiği için yanlarında yer almak, büyük bir doğruluğun zararına küçük bir doğruluğa hizmet etmiş oluruz. Böyleleri bilsinler ki; bu, onları büsbütün zelil eder, dünyada ve ahirette rusvay olurlar. “İşte ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları şey de batıldır.”(Hud:15) Ayette geçen (men) sıla isminin kâfirlerin dışında Müslümanları da kapsayacak şekilde umum ifade etmek üzere alındığını gösterir.

Müslümanlarla, İslam muarızları karşı karşıya kaldığı zaman; bu mücadelenin ismi ne olursa olsun, muarızların yanında yer almak; onların düşüncelerini benimsemek hükmündedir. Kişi, sevdiği ile beraber olduğuna göre, Müslümanların düşmanlarını, isteyerek destekleyenlerin yeri de elbet cehennem olacaktır. “Her kim cemaatten ayrılırsa cehenneme ayrılmış olur.” Müslüman, Müslümanlarla, İslam muarızları arasında çıkacak siyasi mücadelede karşı tarafın sayısını ve gölgesini fazlalaştırma gibi bir seçeneğe sahip değildir. İslam muarızlarının siyasi partilerine oy verme, onlarla beraber olma, sayılarını çoğaltıp kamuoyunu aldatma gibi bir çabanın içine giremez. Peygamber (as) “Kim Cennetin en güzel yerlerinden köşk sahibi olmak isterse; İslam cemaatından ayrılmasın” “Allah’ın yardımı cemaatle beraberdir” diyor. Safını kuran; galip gelir, muarızların yanında yer alan onlarladır, tarafsız kalan bertaraf olur.  Derdim, uzadıkça uzadı. Uyanık insanlar istiyorum! Kokusu uzakta duyulmayanın; kokusu yok demektir. “Anlarım anlatamam, hissederim söyleyemem, dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.”  Fİ EMANİLLAH.