“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk (ibadet) etsinler diye yarattım.”(Zariyat:56)Bu ayetin ifadesiyle ibadet yani kulluk, belirli zamanların içine hapsedilen bir fiil olmaktan öte, hayatın bütününe yayılan bir yaşam biçimi olmalıdır. Aslında sormamız gereken soru şudur. İbadeti nasıl bir yaşam biçimine dönüştürebiliriz?

Allah; “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar”(Ali İmran:191) demiştir. Bir kişi gündelik yaşamında bu üç konumdan birinde bulunmak zorundadır. Kişi ayaktadır çünkü dünyevi meşguliyetleri vardır. Rızkını ayakta çalışarak temin etmek zorundadır. Allah kişinin ayakta bulunduğu süre içerisinde ve belki de Allah’ın en çok unutulduğu bu zamanlarda, kendisinin devamlı hatırda tutulmasını istemektedir. Ayakta bulunduğun süre içerisinde ne iş yapıyorsan yap, çalış, gez, yürü ama Allah’ın seni hep gördüğünü ve her hareketini izlediğini unutma! Ayakta geçirdiğin zamanları Hak rızasının dışına çıkmadan yaşa ki attığın her adımın, içine çektiğin her nefesin ibadete dönüşsün. Yaptığın ticaretin, alışverişin, kulluğun Allah’a şükrünün izharı olsun.

Kişi oturmasını ibadete çevirebilir; belki de dinleniyordur, sohbet ediyordur. Oturmasındaki amaç, kişi bu vaziyette de Rab’bini unutmamalı. Allah’ın onu gördüğünü de hatırından çıkarmamalıdır. Yatıyordur insan, ama dinlenmek, ama uyumak için veya öylesine uzanıyordur işte. Yatmasındaki gaye hayal kuşuna dikkat etmeli. Günah bataklığında uçmayı seven kuşu uçurmamalı. Hayalleri dahi kontrol altında tutmalı insan. Bilmeli ki kurulan hayallerin peşinden koşuyor gönül atı. Bu atı dizginlemeli ve hayallerinde iyi bir mümin olabilmenin yollarını aramalı, tefekkür aracılığıyla.“Göklerin ve yerin yaratılışı üzerine düşünürler”(Ali İmran.191) diyor Allah. Kimi zaman yalnız düşünür, bir saatlik tefekkürün bin senelik nafile ibadetten daha fazla kendini bilerek Allah’a yaklaştırdığını. Tefekkürün tatlı esintisinin imanını coşturduğu bilinciyle düşünür mümin. Kur’an’ın mesajını, kendi gayesini, Allah’ın yarattığı harika evreni, daha yaşanılır bir dünyayı, insanlığa faydalı olabilmenin yollarını. Düşündükçe düşünür mümin. Düşündükçe ufku açılır, melekler ilhamlar dokundurur kalbine ve selim aklı birleşir kalbiyle, yeter ki istesin mümin.

Kimi zaman toplu düşünür müminler. En doğru benim fikrimden sıyrılıp, gönül gönüle, akıl akıla verip düşünürler. İstişareyi, danışmayı, toplu aklı önceler İslam ümmeti. Allah’ın ipi olan Kur’an’ın mesajının inceliklerini, hayat saçan kanunlarını düşünürler. Ayrılığın fitnenin boynunu vururlar toplu düşünmenin ve birbirlerinin düşüncesine saygı göstermenin elmas kılıcıyla. Müminler bilirler tefekkürün özden başlayıp, ümmete ulaşan bir cevher olduğunu. Müminler yine bilir Kur’an’ın, tüm bilimleri İslam’ın ve insanlığın faydasına kullanılmasını istediğini. Bu sebeple mümin korkmaz araştırmaktan, sormaktan… Yeri ve tüm hazinelerini, göğü ve tüm sırlarını düşünür, araştırır, bulur ve Hak’kın hizmetine sunar. Bu İlahi hizmete adanan tefekkürün her köşesi imandır. Bu tefekkür ibadettir. Bu tefekkür hayatı her yönüyle Allah’a adamanın şartıdır.

Müslüman topyekûn hayatını ibadet eylemek istiyorsa, Allah’ı anmakla ve tefekkürün ona sağladığı aydınlıkla bilir ki, Rabbı ile dua vasıtasıyla irtibatlı olmalıdır. Dua, Allah’a olan edebin, derin saygının ifadesidir. Bu sebeple acziyetini itiraf etmekten, Allah’ın sonsuz kudretini haykırmaktan imtina etmemeli mümin. Allah’ın yüceliğinin sınırsızlığını az da olsa idrak eden mümin, onu hakkıyla övmeli, hamd etmeli. Sonrasında ne isteyeceğini ve hangi üslupla isteyeceğini iyi bilmeli. “Rabbimiz! Sen bu yaratılanları boş yere yaratmadın, seni tüm eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru.”(Ali İmran:191)

İşte edep, işte üslup. Allah’ı layığınca övmenin ardından, istenen şey, duada önem sırasına göre dizilmeli, sonsuz mutluluk isteği en önde olmalı. Diğer istekler bunun ardından sıralanmalıdır. Bu edep dolu üslubu çiğnemeden, mümin, Rab’biyle konuşmaktan korkmamalı, sırlarını en iyi bilenle konuşurken samimi olmalı, mümin daima kulluğunu duayla taçlandırmalıdır. Kulluk Hak’kın insana dünya hayatında biçtiği roldür. İnsana bundan daha çok yakışan bir rol yoktur. Kalbin Allah’tan başkasına kulluk etmesi sahibini Allah’tan uzaklaştırır. Kalp, Allah’a kulluğun ve ihlâsın tadını aldığında, bundan daha tatlı, daha hoş ve daha iyi bir şeye kesinlikle sahip olmamıştır. İnsan sevdiği bir şeyi diğer sevdiği şey uğruna bırakırsa tercih ettiği şey kendisi için diğerinden daha sevimlidir. Yusuf (as) hakkında Allah diyorki: “Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlâslı kullarımızdandı.”(Yusuf:24) Vesselam.