Evet, Allah tarafından Ramazan ayı içinde Muhammed’e (S.A.V.) Kuran denilen bir kitap indirilmiştir. Bu kitap dünya ve ahiret âleminde mevcut her şeyden söz etmekte, işiten efkâra ithal etmektedir.
Dolayısıyla Kitap bir taraftan muamma olduğu için İnsanların ekserisi manasını, içindeki tebligat muhtevasını bilmediği halde okuyor, hafız ediyor, kutsal vasfına uygun şekilde ihtiram ediyor. Hatta abdestsiz dahi almasından içtinap ediyor ve Hassaten Ramazanda iştiyakla okumasına devam ediyor.
İnsanların bir kısmı da (راسخون) denilen kesim, derin manasını müdrik olup okuyor, ayetlerin, hatta tek harflerin manasını idrak ederek ve bu idrak içinde düşünerek tilavet ediyor.
Ben 31 yaşında iken Medine’de Kuran okuyan bir profesörü izledim. Adam o kadar manayı idrak eder tefekkürle okurdu ki ayetlerin manasına göre renk değiştiriyordu. Merhamet ayetlerini okurken rengi açılıyor, seviniyor, azap ayetleri okurken sıkılıyor rengi koyulaşıyordu. Ben de ayetlerin manasını onun kadar bildiğim halde benim halim onun hali gibi değildi. Demek onun Kuran’dan idrak ettiği ile benim anladığım farklı idi. Keşke ben şimdi de (50 sene sonra) onun o zamanki gibi manayı anlayıp etkilenseydim.
Evet, bu kitabın manasını bilip okumak en alasıdır, fakat manayı bilmeden okumak ta ibadetin en makbulüdür. Kitabın manasını bilmek farz-ı kifayedir, ümmetin hepsi değil, bir kısmının manasını tam bilmesi farzdır.
Fıkıh kitaplarında zikir edildiği gibi bu kitabı okuyup sonra tekâsül ederek unutan, ihmal ve terk eden kişi büyük (kebair) günahı işlemiş olur, bu günahtan kurtulmak için bir daha okuması gerekir, ve illa O vebal altında kalır.
Evet, bu kitap dinin her hükmünü tam açık şekilde ifade etmediği için peygamberin sünnetini de anlamak gereklidir. Zira peygamber (sav) bu kitabın müfessirdir, kavrayıcısı ve açıklayıcısıdır. Evet, Ramazan orucunun bir ay olduğunu ondan biliriz ama namazın, haccın, zekâtın, helal- haramın ve ahkâmın ne şekil olduğunu, ondan değil, sünnetten yani Resulullah’ın tatbikatından anlarız.
Eğer Resulden olmasaydı nasıl namaz kılacağımızı, zekât vereceğimizi hacı ede edeceğimizi bilmezdik, helal- haramın, beşeri hukuk ve ahkâmın ne şekil olduğunu fark etmezdik. Ancak bunları resulün tatbikatından anlarız.
Mesela “آتوا الزكاِة”yani “zekât verin” diyor…
Ama kaçtan, ne kadar, kime verilmesi gerektiğini izah etmiyor. Ancak Resulün tatbikatı bize yol gösteriyor. Onun için kuranın sünnetsiz bize kâfi olmadığını biliriz. Ve bazı tahrifatçıların “Kuran bize yeterdir, sünnete, hadislere ihtiyaç yoktur” iddialarını ret etmekteyiz..
Kuran tüm beşere ilahi kanundur.
Eksiği yok, geçeni, geleni de camidir.
Manası da lafzı da mucizedir, havidir.
Nebinin icadi yoktur, sade ilahidir.
Hakka namzet ol.