18-19 Mayıs 5. Kitap fuarına Mütercim ve Sebe yayınları standında kitaplarımızı imzalamak üzere Gaziantep Büyük Şehir Belediye’si tarafından davet edilmiştim. Stand’daki yerimizi aldığımız gibi, sakal bırakmış gençler tarafından etrafımız sarıldı ve çeşitli konularda soru yağmuruna tutuldum. Allah’tan ayın 18’zi hava serindi, yoksa bütün bu sorulara cevap yetiştirmek pek kolay değildi oruçlu halimizle. Çünkü her soru soran “hocam mazur görün, ben öğrenmek için soruyorum” diyor ve tartışmaya giriyordu. Meğer “İslam dünyasında Demokrasinin Meşruiyet Problemi” ve Siyasetin Usul ve Esasları” adlı kitabımızdan haberdar olmuşlar ve kafalarındaki istifhamları gidermek veya yazarını sıkıştırmak maksadıyla gelmişlerdir. Bu tartışmalar her iki gün gece 23’e kadar sürerdi.

Gençlerden biri; hocam Hz. Peygamber’e mal mülk, kadın ve makam teklif etiler de, Hz. Peygamber “Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseniz dahi davamdan vazgeçmeyeceğim” demişti. Bundan mütevellit bizim küfrün kanunlarıyla amel ederek parlamentolarında mücadele vermemiz caiz olur mu? Ve bunların seçilmesi için oy verenlerin hükmü nedir? Kardeşim; bir kere Hz. Peygamber tamamıyla müşrik bir toplumda mücadelesini sürdürmüştür, biz ise fısk ve fucur içinde dahi olsak Müslüman bir toplumda yaşıyoruz. Yönetildiğimiz bütün kanunlar toptan küfür değil, bu da işi kolaylaştırıyor. İnsanlar güçleri nisbetinde mesuldurlar, aile içerisinde, bütün günlük hayatımızda ve sosyal münasebetlerimizde bu her zaman geçerli bir kaide olup, olmazsa olmazımızdır. Yoksa insanları zora sokarız bu da İslamın metoduna aykırıdır. Hz. Peygamber’e yapılan teklifler davası karşılığında idi. Bundan dolayı kati bir tutum sergilemiştir. Herhangi bir Müslüman, imanı karşılığında böyle bir teklif yapılsa eminim cevabı red olacaktır. Nitekim Hz. Peygamber’in birçok sahabesi bu imtihanlardan geçmiştir ve imtihanı canları pahasına kazanmışlardır.

Bundan dolayı bu tür yerlere gidecek olanlar, İslam’a, insan haklarına ve adalete riayet edeceklerini söylüyorlarsa bunlara oy verip seçilmesini sağlamak İslami bir görevdir. Gerisi mevziyi kötülere ve muarızlara terk etmek olur. Hangi iz’anla biz iyi ile kötü arasına fark koymayacağız? Bunun dışında bir seçenek nasıl olacaktır? Teröre bulaşarak bu iş çözülür mü? Böyle bir yolla birçok masum insanın ölmesine ve çocuklarının yetim kalmasına sebep olunmaz mı? Bir kere demokrasi ve herhangi bir yolla yönetimlere gelmek, İslam’ın bu konuda motamot bir önerisi olmadığı için metodiktir, akidevi değildir. Siz bu meseleyi sadece “Kim Allah’ın hükmüyle hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir” ayetiyle çözmeye çalışırsanız. Ortaya kâfir bir ümmet meydana getirirsiniz ki bu da ümmet için zulümdür. Zira insanlar kendi ailesi içerisinde dahi Allah’ın hükmü ile hükmetmekle mükelleftir. Öyleyse etmediği zaman kâfir mi olur? Biz insanların niyetini okumakla mükellef değiliz.

Bir diğeri, Peki hocam Hz. Peygamber ne zaman müşriklerin kanunlarıyla amel etti? Kardeşim; Hz. Peygamber bir kere doğar doğmaz müşriklerin örf ve adetleriyle yetişmiştir. Kendisine peygamberlik geldikten sonra da, parlamentolarından çıkan himaye kanunlarından istifade etmiştir. Amcası Ebu Talip ölünceye dek onun himayesindeydi. Öldüğü yıla da “hüzün yılı” demişti. “Ey amca sen öldükten sonra Kureyş bana karşı zulüm tazyikini arttırmıştır” demekle sen sağ iken bunlar beni bu kadar sıkıştırmadı demek istemiştir. Taif’e giderken de “Kim kendi memleketini terk ederse milliyetini inkâr ediyor demekti. Bu milliyetini elde edebilmek için de bir müşriğin himayesi gerekiyordu.” Bu da parlamentolarından çıkan kanundu. Bundan dolayı Taif’te sert tepki ile karşılaşan Hz. Peygamber iki kişiye himaye için haber yolladı kabul etmediler, El-Mut’im İbn Adiy’e haber yolladı o da kabul etti ve öylece Mekke’ye geri dönebildi. Hz. Peygamber Hicret edinceye kadar El-Mut’im’im himayesinde kaldı. Demek ki amcası ve El-Mut’im müşrikse de diğerlerinden daha ehvendiler. Maksadımıza varabilmek istersek mutlaka daha kötü yerine en az kötüsü ile beraberliğimiz sürmesi gerekir, herkesi karşımıza alarak bir yere varamayız.

En çok değer verdiğiniz âlim İbn Teymiyye’dir. İsterseniz onu dinleyelim: Yusuf (as) Melik’e “beni ülke hazinelerinin başına getir” dedi. Melik’de onu getirdi. Melik’in kanunları vardı ve Yusuf onları uyguluyordu ve takatı nisbetinde adalati sağlıyordu. “Melik’in kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı” ayeti ile bu gerçek bariz ortadadır. Demek ki Melik’in kanunları vardı ve Yusuf kardeşini bu kanunlarla alıkoyamadığı için başka yollar denedi demektir. Kim bir memuruna kendi düzeninin tümünü alt üst edecek yetkiyi verir ki? Tatarlar ve Moğollar döneminde de Müslümanlara hükümetlerinde görev alınız, böylece gücünüz nisbetinde zulme mani olursunuz, siz görev almazsanız onların atadığı insanlar daha fazla zulüm ederler diyordu.

Biri de; hocam Hz. Peygamber müşrikler arasına ne zaman ayırım koymuş ve diğerinin yanında yer almıştır? Kardeşim biz bu konuları 80, 90 ve 2000’li kadar ki dönemler de çok tartıştık, o dönemde karşı çıkanlar şu anda parti kurdular. Tekerlek yeniden icad edilmez. Ama bu konuda o kadar örnek var ki, sadece birisini vereyim; Ficar muharebesinde iki müşrik ordu çarpışıyor. Hz. Peygamber amcalarının safında diğer müşriklerle karşı savaşa iştirak etmiş ve amcalarına ok, mızrak toplayıp vermiştir. Ama hocam o peygamberlikten önce idi. Kardeşim peygamber olduktan sonra; “Ben ficar muharebesinde amcalarıma yardım ettim ve pişman değilim” demişti. Vaktinizi Müslümanlarla tartışmaktan ve onlara cevap yetiştirip onları küfre koymaya çalışmaktan, okumaya zaman ayırmıyorsunuz ki! İngiltere ve Fransa’da okuma oranı % 22 iken Türkiye’de bu oran % 01’dir. Ve sen de bu sayının içindesin. Kitabımızın ilk emri “oku” değil midir? Herkesten daha fazla bu dine sahip çıkanların donanımlı olması gerekmez mi? zamanınızı benimle bu şekilde tartışma ile geçireceğinize ve bilenleri alt etmek için bu kadar gayret harcıyacağınıza, imanı tehlikede olanlarla, emri bil ma’ruf ve tebliğle geçirsenize! Farz et ki bütün Müslümanlar oy kullanmadı ve yönetimi muarızlara bıraktınız, seni öyle rahat mı bırakacaklar? Sonra da gençler benim “İslam dünyasında Demokrasinin Meşruiyet Problemi” ve Siyasetin Usul ve Esasları” kitaplarımı alıp ayrıldılar. Vesselam.