İnsanların her konuda aynı şeyleri düşünmesi mümkün değildir. Kişilerin yaşadıkları çevre, etkilendikleri kültür ve farklı inançlara sahip olmaları değişik düşünce ve yaşayış biçimlerini doğurur. Özgür iradeye sahip akleden bir varlık için bundan başkası da düşünülemezdi zaten. İnsanlık tarihinde karşılaştığımız sayısız düşünce biçimi, farklı dünya görüşleri ve ilgi alanının çeşitliliği hep özgür iradeye sahip insanın aklıyla yaptığı farklı seçimlerin sonucudur. İnsanlar arasında, halkın çoğunda görüldüğü gibi, bilgisizliği bilgiye tercih edenler vardır. Nefsini hakikat yolunda harcamayan, yakutlarını çakıl taşları karşılığında satan gibidir. Akıl ve rahatın tamamı, insanların sözlerine özen göstermeyi reddetmek ve Allah’ın buyruklarına ihtimam göstermekten ibarettir. Kim insanların karalama ve ayıplarından uzak olacağını tahmin ediyorsa, o beyhude bir beklentinin içine girmiştir. Kim iyice düşünüp taşınırsa ve başlangıçta her ne kadar acı verse de, nefsini hakikatlere uymaya razı ederse, onun insanların kendisini yermelerinden duyduğu mutluluk, övmelerinden duyduğu mutluluktan daha güçlü olacaktır. Övgüler gerçek ve bu övgüler kişiye ulaşırsa, kişide kendini beğenme gizlice yerleşmeye başlar ki bu onun erdemlerini yok eder. Şayet kendisine ulaşan bu övgüler gerçek değilse ve o bununla sevinirse, yalanla sevinen biri olmuş olur ki, bu da büyük bir erdemsizliktir. İnsanların bizzat onu yermelerine gelince, bu yergi gerçek ise, belki bu durumda ayıplandığı şeyden sakınır ki bu durum büyük bir nasiptir ve ancak erdemsiz olanlar kendini bundan mahrum bırakır. Şayet yergi doğru olmayan bir şey ise, bu durumda sabrederse fazladan bir erdem kazanmış olur ve bunun yanında fazladan ganimet elde etmiş olur. Çünkü kendisini kendisinde olmayan bir şeyle yerenin iyiliklerinden alır ve hesap gününde ondan faydalanır. Kurtuluş için ihtiyaç duyduğu amellere yorulmadan ve sorumluluk taşımadan sahip olmuş olur. Allah için olmayan bir tartışmada şacaat sergilemekle sevinen kişi bilsin ki, kaplan kendisinden daha cesurdur, aynı şekilde aslan, kurt ve fil de kendisinden daha şecaatlidir. Beden gücü ile sevinen kişi bilsin ki, katır, öküz ve fil cüsse bakımından kendisinden daha güçlüdür. Sesinin güzelliği ile sevinen kişi bilsin ki, kuşların birçoğunun sesi kendininkinden daha güzeldir ve sazların sesi daha zevkli ve neşeli seslerdir. Hayvanların kendisinden önde olduğu bu hususlarda gurur mu olur? Öyleyse ayırd etmesin gücünü güçlendiren, ilmini genişleten, işlerini güzelleştiren bunlarla sevinsin. Hz. Peygamber’in kendisinden tavsiye isteyen birisine, “Öfkelenme (la tağdab) deyip arkasından ona emrettiği “Kendin için istediğini başkası için de iste” şeklindeki buyrukları uygulanırsa bu bütün erdemleri içermektedir.
Kim tartışmada gururlanır muhatabını alt etme sevdasında ise, alçak olandır. Kim kendisine yapılana denk bir muamelede bulunursa o da onun gibidir. Kim de kendisine yapılana denk bir tavır yapmazsa o, hayırlı ve erdem sahibi olmuştur. Ehil olmayanlara ilmin verilmesi kendisi için bir fesattır. İlimlerin en üstünü kişiyi yaratıcıya yaklaştıran ve onun rızasına kavuşmada yardımı olan ilimdir. İlimlere ve ilim ehline, kendini ilim ehli olarak gösteren şarlatanlardan daha zararlı bir afet yoktur. Zira onlar bilmedikleri halde bildiklerini, bozdukları halde düzelttiklerini zannederler. Cahillerin iki tutumu ilim ehlini kızdırmıştır. Birincisi, kendilerinin durumunu iyileştirmeyecek olan cehalet günlerine ilişkin konuşmalarıdır. İkincisi ise kendilerine fayda sağlayacak şeylerde hep susmaları, kendilerine zarar verecek şeyleri ise hep konuşmalarıdır.
İlim çığırtkanlığı yapan biri ile konuşmamızda kendisine; imam Şafii diyor ki; “Dut yaprağı, keçi yiyiyor süt oluyor, ceylan yiyiyor misk oluyor, böcek yiyiyor ipek oluyor, yılan yiyiyor zehir oluyor.” En iyisi sen kitap okuma çünkü sende okuma zehirleme yapıyor!” Çünkü sen bu kitapları ilim elde edip iyide kullanmak yerine muhatapları nasıl alt edeyim, nasıl mahcup edeyim diye okuyorsun! demiştim. Böylelerinin cefasını çekmektense, yalnızca muhatap alamamakla cezalandırmak gerekir. Çünkü böylelerini kendine yaklaştıran nefsine zulmetmiş ve değerini düşürmüştür. Zira bir saatlik ihmal, bir senelik riyazatı ifsad eder. Biz mutaassıb ve kör taklitçileri, şüpheleri içerisinde yalnız bırakıp, kendi hallerine ter ederiz. Eksik olan eksikliğini bilmiş olsaydı, kâmil olurdu. Hiçbir insan ayıplardan hali değildir. Mutlu kişi, ayıplarını azaltan ve onları en aza indirendir.
Allah Peygamber’ine bir tartışma ortamında indirdiği “O halde, ya siz hiyanet ve sapıklık üzeresiniz, ya biz”(Sebe:24) demiştir. İki tarafın delillerini sunduktan sonra bir müslümanın takınacağı tavır bu olmalıdır. Yani senin fikrini ve delillerini de dinledim. Artık ön kabullerden sıyrılarak, sağlam bir muhakeme yaparak düşünelim ve karar verelim. Ya siz doğru söylüyorsunuz, ya ben. Delil getirmeyen hiç kimsenin sözü kabul edilmez. “Kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalim kim olabilir?”(Ankebut:68) Haram olan tartışma, batılın yayılması için ve ilimsiz/mesnetsiz yapılan tartışmalardır.
Kişi tartışma sırasında kötü üslubu terk etmesi gerekir. Her insanın görüşlerinden bir kısmı alınabilir, bir kısmı da reddedilebilir. Kişi ilminin azlığıyla ve samimiyetsizliği ile birlikte muhatabına karşı etkili olmayınca, bu sefer tartıştığı kimseye sövmeye ve küfür etmeye ve şahsi eksikliklerini saymaya başlar. Kendi görüşüne muhalif bulunan bütün mezhepleri ve görüşleri de itham eder. Sonrada bağırıp çağırarak bu mücadele savaşından kaçıp gider. Ama şunu unutmayalım ki yerden bitkileri bitiriveren gök gürültüsü değil yağmurdur. Vesselam.