Siyaset gitgide kalitesini yitiriyor; ‘Siyaset’ aslında masum bir kelime olup, Arapçada ‘At Seyisliği’nden türetilmiş yönetme sanatıdır. İnsanoğlu kendi eliyle bu masum kelimeyi yalan, dolan, menfaat aracı olmasına sebebiyet vermiştir. Yanlış uygulamalar bazen haklı olan tarafı haksız duruma düşürmektedir. Ordu valisinin CHP’nin İBB adayını VIP salonuna almaması, malum şahsı kendisine ‘İt’ demesine sebebiyet vermiştir. Yapılan hareket yanlış olduğu kadar verilen tepki de bir o kadar yanlıştır. Valinin nazikçe malum şahsa, darbı meselde olduğu gibi; “Tahir efendi bana kelb demiş, iltifatı sözde zahirdir. Maliki mezhebimdir zira itikadımca kelb tahirdir” hakkına sahiptir. Ancak bulunmuş olduğu makam ve mevki buna müsait olmayıp, toplumdaki gerginliği azaltmalıdır.
CHP’nin karnesi aslında bu millet nezdinde çok bozuk bir karnedir. Ancak bir üst aklın uygulamaya koydukları nerede dinsiz bir yapı varsa bir araya getirilerek ve saflarına bazı inançlı kesimin kininden istifade desteğini alarak projelendirmeleri ve mevcut hükümet’in yanlış uygulamaları CHP gibi bu milletin din, namus, cami, örtü gibi Müslümanların bütün manevi değerlerine saldırıda bulunan bu yapıyı hiçbir vaadi olmadığı halde bazı büyük şehir belediyelerinin elden gitmesine sebep olmuştur. Bütün Türkiye düşmanlarının bir araya gelerek, mevcut yapıya zarar vermeleri manidardır. Bundan daha manidarı; Avrupa Milli Görüş Teşkilatlarının yapılanmasında en büyük rol alan Hasan Damar’ın “Size İstanbul’u kaybettirdik, tekrar kaybettireceğiz” demesidir. Adam kazanmak için değil, kaybetmek için azmetmiş! Sanki Binali bey’in yerine gelecek olan, ondan daha iyiymiş gibi! Mevcudun yerine daha iyisini getirmeden mevcudu değiştirmek hıyanettir. Aynı şey Sultan Abdülhamid’e de yapıldı ne oldu?
Mevcut hükümet, saldırgan dili terk etmez, yanlışlarına devam ederse; hiçbir artısı olmayan kültürsüz, beceriksiz, karşılığı olmayan, kurulu saat misali programının dışına çıkınca agresifleşen İmamoğlu’nu yarın Türkiye’nin başına bela eder. Ehil olmayanların makamlara gelmesi kıyamettir, terör ve hıyanettir. Son alınan kararlarla açıklanan reformlar birhayli rahatlatıcı kararlar olup toplumda karşılığı olmuştur, başka reformların da açıklanması gerekmektedir. Toplumu bir araya getiren toplumdaki sosyal adalettir. “Adil davranan bir hükümet kâfir dahi olsa devam eder, adil davranmayan bir hükümet müslüman dahi olsa devam etmez.”
İBB başkan adayı Binali Yıldırım’ın bu seçimdeki performansı ve güler yüzü ve sempatik tavırları arayı bir haylı kapatmıştır. Bu şekilde devam etmesi durumunda kazanmak mukadder olacaktır. Bunun yanında Medyanın rakibinin ister bilerek ister bilmeyerek reklamından vazgeçmeleri gerekmektedir. Reklamın iyisi kötüsü yoktur, mutlaka bir artısı vardır misali adam kendini gündemde tutmayı biliyor çünkü efendileri olan Yahudiler böyle buyurmuşlardır. Medya da buna alet oluyor. Onu unutturmak için Halk Tv ve Fox Tv ile baş başa bırakmak en doğrusudur. Ben meseleye İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin seçimi olarak bakmıyorum. Bu meselenin uluslararası boyutu ve Türkiye vatandaşı olup Türkiye düşmanlığı yapanlarla, vatanına, milletine, dinine ve diyanetine bağlı olanların mücadelesi olarak bakıyorum. Fotoğrafı büyük görmek bunun dış destekli boyutunu hesaba katarak maslahatı (kamu yararı) boyutunu unutmamak gerektiğine inanıyorum.
Bazen bana meseleyi niçin inançlı ve inançsız boyutuna çekiyorsunuz diyorlar! Ben de soruyorum: Niçin din düşmanı CHP, HDP, PKK, DHKPC, TKP Merve Kavakçıyı Parlamento’ya koymayan DSP ve diğer bütün kötü efallerle bilinen sanatçı kesimi ve inançsızlar hep bir arada Bremen mızıkacıları gibi hep beraber ses çıkararak CHP’nin adayını destekliyor? Bazen sorarlar Türkiye’de kamplaşmanın boyutu fazlalaştı, el-hak doğrudur. Türkiye’nin derhal vakit kaybetmeden birlik ve beraberliği sağlaması gerekmektedir. Elbette ki bu iş siyasilerin elbirliğiyle meydana gelmesi gerekir. Peki, soruyorum bu tek taraflı mı olacak? Allah rızası için Türkiye üzerinde emelleri olan dış mihrakların tazyikleri durdu mu ki, yerli uşaklarının iktidar hırsı söndü mü ki, aynı inancı paylaşıp kendilerinden ayrılıp da ayrılığı hazmetmeyip kine dönüştürenlerin kini durdu mu ki, cemaatlerine istediği menfaati koparamayanların hırsı bitti mi ki, birlik ve beraberlik oluşsun?
Ben tehlikeyi sezenlerdenim, o kadar rahat davranamam. İttikadi kardeşliğin elbisesini giyinmiş, Türkiye’de peş peşe zaferler kazanmış ve kazanımları olan yapının hataları yüzünden, yüzleri parıldayan ümmetin yüzünü söndürmeyelim. Din düşmanlarının emellerini gerçekleştirmeyelim! İnsanoğlu tekâmül etmekle mükelleftir, geriye gitmek ise akıl karı değildir. Mekke’nin şartlarını yaşayıp Medine’nin uygulamasını beklemek ferasetsizliktir. Topyekûn ümmeti dara sokmaktır.
Kardeşlerimden isteğimdir. Allah rızası için İstanbul’da bulunan akraba ve yakınlarına bir şekilde ulaşıp oylarını insaf ölçüleri dâhilinde kullanmalarını telkin etsinler. Bir oy deyip geçme! Bir oy sayesinde bir kötü iktidar olur, yaratana, yaratılana ve milletin emanetine ihanet eder, kötü işler yapar veya yaptırır yahut sebep olur, mazlumun, mağdurun, dulun, yetimin gözyaşı akar, zayıflar köle muamelesi görür, fuhuş artar, haksızlık ve zulüm kara bulut gibi çöker toplumun üzerine. Bunların sonuçlarından doğacak her vebalde zalime oyu ile destek olanların da payı vardır. Oy kullanmamayı kurtuluş gibi görenler, neme lazım diyenler; geminin güvertesinde oturup, geminin kamarasında gemiyi delenlere günah onların, bana ne! Batacak olan da onlar diyenler gibidirler. Fakat gemi batarken birlikte batmaktan kurtulamazlar. O andaki çaba nafiledir; ertelenen bir çözüm olmadığı gibi, geç kalan pişmanlık, idamdan sonra akla gelen adalet gibidir.
Oy, bir tercih ve irade beyanıdır. İradesini kötüye kullanan toplum, hem kendine hem de devlete zarar verir. Zarar, cana, mala ve menfaate dokununca; bilmiyordum, iyi niyetle vermiştim gibi mazeretler, zararı ve zamanı geri getirmez. Zilletin en kötüsü; kötüyü ve kötülüğü insanın kendi eliyle tercih etmesidir. Nuh’un karısı, Nuh’un oğlu kötüyü ve kötülerle beraber olmayı kendi iradeleriyle tercih ettiği ve hayat rolünü kötüye oynadığı için Allah katında, insanlık değeri dibe vurdu. Hâlbuki iyilerle beraber olduğu için Ashab-ı Kehf’in köpeği, Kuran’da anılma şerefini elde etti. Toplumun emanetini üstlenen siyasi kadro, toplumun yürüyen ayağı, konuşan dili, gören gözü, düşünen beyni ve iş yapan elidir. Bu nedenle oy emanetini iyiye kullanmak en önemli sorumluluktur. Kötülükten kötülük doğar. Gökten yağmur yerine ab-u hayat yağsa; söğütte elma olmaz, çorak toprağa tohum atılmaz. Oyunu yanlış kullanan oyuna gelir. Rövanş almak için ızdırap dolu yıllar geçer. Vesselam.