Peygamber (as) Hayberi fethettiği zaman Haccac b. İlat; “Ya Rasulallah! Mekke’de malım ve çoluk çocuğum var. Ben onların yanına gitmek istiyorum. (Malımı müşriklerden alabilmek uğruna) senin hakkında uygunsuz şeyler söylemem bana helal olur mu?” diye sordu. Peygamber (as) kendisi hakkında istediğini söylemesine izin verdi. Mekke’ye varınca eşinin yanına gelip; “Haydi, yanındaki mallarımı toplayıp yanıma getiriver! Muhammed (as) ile ashabının satılacak ganimetlerinden bir şeyler satın almak istiyorum. Çünkü onlar, Hayber Yahudileri tarafından yenilgiye uğratılarak kanları akıtılmış ve malları yağmalanmıştır! dedi. Bu acı haber, Mekke’de çabuk yayılmıştı. Müslümanlar tasalarından mahvoldular! Müşrikler ise sevinç ve hoşnutluklarını izhar ettiler. Sonradan Haccac Hz. Peygamber’in amcası, Abbas’ın yanına giderek hakikatı yani Hayberin fethedildiğini anlatmıştır. Abbas bunu Müslümanlara söylemiş ve Müslümanlar da sevinmişlerdir.
İlginç olan “Peygamber (as)’e kim söver veya diğer Peygamberlerden birini istihfaf eden kimsenin bil ittifak kâfir olduğu” ve “Peygamberlere söven veya onları hafife alan kimse, tövbeye çağrılmadan öldürüleceği âlimlerin ittifakı” olduğu halde; Rasulullah (as)’ın kendi aleyhinde Haccac’a söz söylemelerine izin vermesidir. Bu sözler normal durumda, küfür sayılacak sözlerdir. Söylenen söze bir sınır koyulmamıştır ancak, önemli bir askeri görevi başarmak için caiz olmayan fiilleri yapmak veya farzları terk etmek gerektiği zaman ne yapılacaktı? Kâfir gözükmek caizdir; fakat hiçbir fiilin küfürden daha çirkin olmadığı da bilinmektedir. Bundan dolayı hedefe varmak için yolun kesin olması veya zannı galibin bulunması, gerekli sınırın konmuş olması; sebebin, farzı geciktirme veya bir haramı işleme şeklinde olması eşittir. Böyle bir uygulama o zaman dini aziz kılmak ve kâfirleri korkutmak için yapılmıştı. Tamamıyla maslahatlar ihtiva ediyordu. Herhangi bir mefsedeti beraberinde getirmiyordu. Müslümanların güçsüz olduğu dönemlerde meydana gelecek bu gibi hadiseler kamu yararı ve Allah’ın dinine yarar getireceği hesaba katarak, istifade edilmesinde bir sakınca olmadığı gibi yarar getireceği zanni galibe göre olursa, vucubiyet bile arzetmektedir.
İnsan, kullandığı sözde hakiki manayı kastetmiyorsa bunda herhangi bir sakınca yoktur. Bu konuda niyetin esas olduğunu unutmamak gerekir, Hadiste, “ameller ancak niyetlere göredir” denilmiştir. Ameli, salih eden ve ifsad eden şüphesiz ki niyettir. Burada Haccac, malını kurtarmak için böyle bir yola başvurup ve Peygamber (as)’in müsaadesini alıyorken, buna benzer müslümanlar da dinini, malını ve servetini korumak gayesiyle bu sahabenin ve Peygamber (as)’in müsaadesinden hareketle böyle bir metodu uygulayabilir. “Ticaret yapmak maksadı ile beline zünnar bağlayarak dar-ul harb diyarına giren bir müslüman kâfir olmaz” Haçlı savaşları sırasında Haçlılar Akka’yı sağlam bir şekilde kuşattılar. Selahaddin Eyyubi; erzakları tükenmekte olan halka İskenderiye’den Akka’ya giden gemiler yoluyla erzak ve et vs. götürülmesi için, Beyruttaki yardımcısına bir mektup göndererek bir gemi hazırlamasını emretti. O da bir gemi hazırladı ve buğday, peynir, soğan, koyun ve ihtiyaç maddeleri koydu. Frenkler, gemilerini şehrin etrafında dolaştırıyor, buraya herhangi bir şeyin girmesini engelliyorlardı. Bu sıkıntı anında, Frenklerin elbiselerini giymiş ve sakallarını traş etmiş bir gurup müslüman, gemiye bindi. Bunlar, boyunlarına haç astılar. Geminin güvertesine bir miktar domuz koydular ve böylece Akka müslüman halkına ulaştılar.
Âlimlerden maslahat icabı, “En basit bir korku ve menfaat ümidi sebebiyle küfrü izhar etmenin caiz hatta vacip olduğunu söyleyenleri bile vardır.” Hz. Ömer, “Kişiyi korkutacak yahut bağlayacak veya dövecek olursan o, kendi nefsi adına emniyette değildir.” İbni Mes’ud, “Beni iki kamçı yemekten kurtaracak, söyleyemeyeceğim hiçbir söz yoktur” demişlerdir. Canı korumak için takiyye caizdir. Buna göre malı korumak da aynı hükme tabidir. Çünkü Peygamber (as); “Müslüman kimsenin malının dokunulmazlığı; kanının ve canının dokunulmazlığı gibidir.” “Kim malı uğrunda öldürülürse, o şehittir.” Çünkü kişinin malını savunması, canını savunması gibidir. İbnu’l Macişun, Böyle bir kimse, kendi malına gelecek zararı def ederek, bedenine gelecek bir zarardan korkmayacak olsa dahi yemin edebilir. Çünkü kişinin nefsinden (malından) zararı savuşturması, imkânlar nisbetinde vacip olan bir şeydir. “Ancak onlardan korkmanız hariç”(Ali İmran:28) ayetiyle siz onlarla müminlerin aleyhine olacak şekilde dost olmazsınız, fakat onlarla dost olmak suretiyle onların zararlarından sakınabilirsiniz. Onlarla zararlarından sakınmak için dost olmak caiz olunca, müslümanların menfaatı için dost olunması öncelikle caiz olur. İslam Uleması, müslümanların maslahatı söz konusu olunca; bu tür ifadelerin kullanılabileceklerini belirtmişlerdir. Allah’ın dinini hâkim kılmak ve müslümanların maslahatlarını gözetmek için yapılıyorsa (elfazı küfür kabilinden olan sözlere) mani olunmaz. Müslümanların siyasi fırsatlarının önünü tıkamamak gerekmektedir.
Netice olarak diyebiliriz ki; birçok yerde bazı şahıs veya ilke ve inkılâplar adına yapılan antlar ve sözler veya kendilerince yemin adı verilen metinler elfazı küfür kabilindendir. Bilindiği gibi yemin, Allah’ın adı veya sıfatlarına yapılır. İslam Uleması, naklettiğimiz delillelerden yola çıkarak Müslümanların maslahatı söz konusu olunca; bu tür ifadelerin kullanılabileceklerini belirtmişlerdir. “Yeminlerinizden dolayı Allah’ı (onun adını) iyilik etmenize, ondan sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın.”(Bakara: 224) Yapılan yeminler, Allah’ın dinini hâkim kılmak ve Müslümanların maslahatlarını gözetmek için yapılıyorsa yeminlere (elfazı küfür kabilinden olan sözlere) mani olunmaz. Müslümanların siyasi fırsatlarının önünü tıkamamak gerekmektedir. Tıkamaya çalışacak olanlar bulunabilir; ancak ilim erbabı ile maslahatları göz önünde bulunduranlar buna tevessül etmemektedirler. Müslümanların istifade etmesi gerekmektedir. Vesselam.