Bedir’in başarısı, İslam’ın bir idare, bir sosyal düzen ve bir hükümet şeklinde kurulmasını gerektiriyordu. Artık kararsızlık ve duraksama perdesi yırtılmış, muhacirlerde görülen gayret ve cesaret bütün müslümanlara sirayet etmişti. Bundan sonra Arapyarımadası’na bir hükümet, bir medeniyet ve bir din sahibi nazariyle bakılabilirdi. Bu olayın, Muhammed (as) ve ona inananlar için derin bir dini anlamı vardı. Mekke’deki zorlukların ve muhalefetin yorucu yılları yaşanmıştı. Ardından hiçbir şey yolunda gitmiyormuş gibi göründüğü Medine’deki uzun aylar geçmişti. Şimdi ise bu şaşırtıcı zafere erişmişlerdi. Uğradıkları hayal kırıklıklarına dayanmalarını sağlayarak onları ayakta tutan imanları böylece doğrulanmış oluyordu. Bu, Allah’ın onların imanını haklı çıkarması onların lehine tabiatüstü bir eylemdi. Kur’an bu olayın yorumunu, “Siz onları öldürmediniz fakat Allah öldürdü. Attığın vakit de sen atmadın; ancak Allah attı. Ve bu da müminleri iyi bir imtihanla imtihan içindi”(Enfal:17) diye yapıyordu. Burada Peygamber (as) ve arkadaşları bütün esbabları yerine getirip, Allaha tevekkül etmelerinin neticesini aldıklarına şahid oluyoruz. “Ve bu da müminleri iyi bir imtihanla imtihan içindi” sözlerininin neticesiydi.
Ayeti Cebriyecilerin kulların bütün fiillerini, yaptıklarını kendileri değil Allah yapıyor gibi anlamak büyük bir hatadır. Çünkü iyi ve kötü her fiil ve hareketin yapıcısı Allah ise o zaman kulun iradesi yoktur. Yaptığı bütün kötü işlerin, işlediği günahların hiçbirinden sorumlu tutulmaması gerekir. Hâlbuki her insan yaptığı taat ve ibadetten, iyiliklerden sevap, yaptığı kötülük ve işlediği günahlardan azap görecektir. Çünkü Allah insana cüz’i iradeyi vermiş ve göstermiş, iyiliklerinden sevap, yaptığı kötülük ve işlediği günahlardan azap göreceğini bildirmiştir. Allah insanlara kitap göndermiş, kitabı anlamaları için peygamber göndermiş, insanlara hayır ve şerri haber vermiş, hayırdan hoşlandığını ve şerr’den hoşlanmadığını vurgulamış, kavramaları için de akıl vermiş fehm vermiştir. Aklını kullanmayanların üstüne pislik yağdıracağını da bildirmiştir.(Yunus:100) Hiç mümkün görünmeyen olasılıklar karşısında ilahi müdahale Peygamber (as)’in zaferiyle kanıtlandı. Müslümanların sağlam inanç, yüksek moral ve uğruna şehid düşecek bir hedefe sahip olmaları maneviyat ve yüksek değerlerden yoksun, maksat ve hedefleri belli olmayan müşriklere karşı elde ettikleri başarının en önemli etkeni addedilmektedir.
Kul iradesini hangi tarafa sarfederse onun karşılığını görür. “İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”(Necm:39) Bedir günü savaşan müslümanlardır. Hak ettikleri mükâfatı veren de Allahtır. Sebepler noktasında mekânın stratejik açıdan etüt edilmesi, havanın durumu, güçlü komutanlığın bulunması ve ona duyulan güvenin sonsuzluğu ve manevi ruhun varolmasının yanı sıra bütün askeri kararlar da sağlıklı biçimde ele alınmıştı. Mekânın stratejik üstünlüğü müslümanlardan yanaydı. Hava şartları savaşa son derece uygundu. Çok başarılı bir komutan vardı ve ona duyulan güven sonsuzdu. İslam ordusunun moral gücü de çok yüksekti. Bunların bir kısmı Allah’ın dilemesiyle bazısı da Peygamber (as)’in gereken tedbirleri almasıyla gerçekleşmişti. Her ikisi birleşince de bütün avantajlar müslümanlardan yana olmuştu. Bunlarda, müslümanların eğer niyetlerini halis tutar ve yönlerini Allah’ın emri doğrultusunda düzeltirlerse Allah’ın faziletinin onları kuşatacağına dair çok güzel örnekler olduğu görülür.
Bedir muharebesinde kanıtlanmıştır ki; Allah’a güçlü bir imanla bağlanmış olan bir topluluk, onun gösterdiği doğru yolda yürüdüğü, istikametinden sapmadığı ve gerekli tedbirleri aldığı müddetçe Allah’ın zafer ve yardımına nail olacaktır. Bu savaşta Allah güçlü bir imanla bağlı olan küçük bir topluluğun, kendisinden kat kat fazla ve çok daha hazırlıklı bulunan bir şirk ordusuna karşı kazandığı zaferin, ebedi işareti, “Nice az sayıda bir birlik Allah’ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir”(Bakara:249) fermanındadır. Bundan dolayı halklar inanç bazında kişinin kendi davasının haklılığına inanması gerekmektedir. Sonra da yüksek bir iç disiplin ile desteklemesi ve kişisel menfaatleri göz ardı etmeli ve zahiri sebeplere tevessül edip Allah’tan zafer beklemelidir. O zaman zaferi hak etmiş olup, Allah’ın yardımını hak etmiş olacaktır. Kuru bir tevekkül ile Allah’tan yardım beklemek, hak edilmeyeni istemektir.
Rasulullah (as) ve ashabının katıldığı bütün harplerde kendilerine düşenleri yapmadan Allah’tan zafer talebinde bulunmadılar; aksine Uhud muharebesinde şartlar Bedir’den daha uygun olmasına rağmen, ashabın yaptıkları hatalar, itaatsizlik ve ganimet sevgisi, yüzünden yenilgiye müstahak olmuşlardı. Aynı Peygamber’di ve aynı sahabelerdi! Ancak tedbirlerin azlığı, iç disiplin ve kişisel menfaatler yenilgi sebebi olmuştur. Günümüzde durum farklı mıdır? Hayır, müslümanların, vahdet gibi milletleri bir arada tutan ve zaferlere vesile olan büyük vasıfların kaybı ve iç çekişmeler yüzünden milletlerin gerisinde kalmışlardır. Müslümanlar tekrar Bedir ruhuna dönmeleri gerekmektedir; böylece zaferden zafere koşacaklardır. Peygamber (as) ve ashabına Uhud yenilgisi nasıl ders olmuş ve sonra da kazandıkları zaferler onları İslam imparatorluğuna götürmüşse; o samimiyetle müslümanlar aynı trendi yakalayacaklardır. Yeter ki ihlâsla Allah’a güvensinler. Vesselam.