İfk kelimesi, “yalan söz, büyük yalan, günah” anlamına gelmektedir. Hz. Peygamber gazvelere çıktığı zaman hanımları arasında kura çekerdi. Bu gazvede Aişe’ye kura çıkmış ve hicap emri gelmişti. Hevdecde taşınıyor ve indiriliyordu. Benîmustaliḳ gazvesi’nden dönerken, dönüş yolunda gece konaklanmışlardı, Hz. Aişe, bir hacet için askerlerin bulunduğu yerden uzaklaşmıştı. Geri geldiğinde boynundaki gerdanlığın düştüğünü fark etmişti ve aramak için geri dönmüştü. Geri geldiğinde ordu çıkmış ve hevdeci yükleyen askerler Hz. Aişenin hevdecde olduğunu zannederek yükleyip yola çıkmışlardı. Fark edecekleri an geri dönecekler diye bulunduğu yerden ayrılmayan Hz. Aişe uyuya kalmıştı. Ordudan sonra gelen Safvan b. Mattal Hz. Aişe’yi görmüş, tanımış “İnna lillahi ve inne ileyhi raci’un” deyip deveye bindirmiş ve orduya yetiştirmişti. Arabistan’da bir erkek ve bir kadın tek başlarına bırakılırlarsa eninde sonunda aralarında bir cinsel yakınlaşmanın olacağına inanılır. Bunu fırsat bilen münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar bu konuyu deşerek iftiralarına başlayıp itibarsızlaşma propagandalarına başladılar, hem de vahyin kendilerini mahcup edeceklerini hesaba katmadan!

İbn Übey rezaleti körüklemek için elinden gelen her şeyi yaptı. İş olgunlaşıncaya kadar, rezalet haftalarca büyüdükçe büyüdü. Sahabelerin çoğu iyi niyet göstermiş hatta Ebu Eyyüp; “Söyleneni duydun mu?” diye soran karısına “sen olsaydın böyle bir şey yapar mısın?” diye sordu. Karısı “Hayır” cevabını verince “Aişe senden hayırlıdır, o da yapmaz dedi. İnsanların böyle bir şeye gerçekten inanıp inanmamasının önemi yoktu. Şimdi olduğu gibi o devirde de skandal olayın kendi ödülüydü. Ama asıl önemlisi bu mevcut siyasi düzenin içine sızmıştı. Gerçek sorun Hz. Aişe ile Safvan’ın yapmış veya yapmamış olabileceği şey değildi. Günümüzde dünyanın her yerinde olduğu gibi, yedinci yüzyılın Medine’sinde de cinsel uygunsuzluğun en ufak bir emaresi dahi bir siyasetçiyi alaşağı etmek için denenmiş ve kanıtlanmış bir yöntemdi. Tüm vaha, kısa süre içerisinde alaycı imalar gayretkeşliğine tutulmuştu.

Propagandalar başını alıp giderken Hz. Peygamber mahzun Hz. Aişe ondan daha mahzundu. Hz. Aişe babasının evine taşındı. Bir ara Hz. Peygamber Hz. Ali ve Üsame b. Zeyd ile istişarede bulundu; Üsame peygamber’e hanımın tamamıyla temiz ve suçsuz olduğu yönünde görüş belirtti. Hz. Ali; cariyesine sorsan sana doğrusunu söyleyecektir, dedi. Hz. Aişenin cariyesi, Berire; yemin ederim ki ben kesinlikle onun aleyhine değerlendirebileceğim hiçbir şey görmüş değilim dedi. Hz. Aişe’yi Hz. Peygamber kuması Zeyneb’e de sordu, Hz. Zeynep; “Ey Allah’ın rasulü! ben kulağımı ve gözümü korurum. Vallahi! Onun hakkında iyilikten başka bir şey bilmem” diye cevap verdi. Hz. Aişe; “Zeynep de benim gibi güzel ve peygamber katında değerliydi. Bu sebeple Allah ona verdiği takva ile onu korudu” demişti.

Hz. Peygamber, Hz. Aişe’ye; “Eğer suçsuz isen, Allah senin masum olduğunu açıklayacaktır!” dedi. O da; af dilemek suçu kabul etmek anlamına geleceğini söyledi. Oysa suç işlememişim. Allah’a yemin ederimki; Hz. Yusuf’un babasının “Artık bana düşen, güzelce sabretmektir. Ne diyeyim, sizin bu anlattıklarınız karşısında Allah’tan başka yardım edebilecek hiç kimse olamaz!”(Yusuf:18) sözünden başka diyecek söz bulamıyorum. Hz. Aişe, işkenceye sabrı, Allah’a güzel tevekkülü ile asırlarca insanların ibadet için okuyacakları ayetlerin, kendisini temize çıkarmak için inmesi şerefine ulaştı. Allah, “(peygamber’in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin içinizden bir gruptur”(Nur:11-20) şeklinde başlayan on ayet indirdi. Hz. Peygamber kendisine geldi “İyi haber, Aişe” dedi. “Allah senin masum olduğunu bildirdi.” Hz. Aişe’nin anne ve babası rahatlayarak kızlarını ayağa kaldırıp Hz. Peygamber’in yanına gitmeye zorladılar. Ama Aişe sadece şöyle cevap verdi: “Ne ona gideceğim ne de teşekkür edeceğim. İftiraları dinleyip inkâr etmeyen sizlere de teşekkür etmeyeceğim. Sadece Allah’a teşekkür edeceğim” dedi. Bu olay Aişe’nin gururlu, korkusuz bir kadın olduğunu gösterdi ve peygamber’in gönlündeki eski yerini alabildi. Duruma yaklaşma tarzı, İslam inancının kadınlara verdiği güveni simgelemektedir.

Hz. Aişe’nin şerefi, ilahi bir dokunuşla iade edilmişti ve kendisi hakkında dedikodu yayanlar cezalandırılacaktı. Allah, burada bir sosyal ahlak ilkesine dikkat çekerek, iftiranın ne denli sosyal bir yara açtığına ve bunun ne kadar büyük günah olduğuna işaret etmektedir. İnsanların onurunu kıran, namuslarına dil uzatan kişilerin, bilhassa bunu ilk başlatanların Allah katında çok kötü bir günah işlediği de öğretilmektedir. İnsanın onuru, iffeti, yüce değerler arasında yer almaktadır. Bunları yaralayanlar ahlakı yaraladıkları için kendileri de ahlaksızdırlar ve cezayı hak ederler.

Hz. Peygamber’in insani yanının gözler önüne serilmesi için, vahiy belli bir süre gecikmişti. Bu da peygamber’in peygamber oluşu, onu insan olma vasfından soyutlamamıştır. Böylece ona inananlar, sadece Allah’a ait olan özellikleri ve işleri ona nisbet ederek peygamberliğin onu, beşeriyet özelliğinden soyutladığını düşünmesinler. Bu olayın Kur’an’ın imzasından geçmesi, Kur’an’ın peygamber tarafından yazılmadığına delil teşkil etmektedir. Çünkü bir insan, yazdığı bir kitapta hanımı için bir iftira olgusu anlatmaz. Vahiy onun elinde olan bir şey olsaydı bir ay boyu bütün boyutlarıyla o sıkıntıyı yaşamazdı. Lakin bu sıkıntı sebebiyle insanlar peygamber’in beşeriliğini ve nübüvvetini daha idrak ettiler.

Hz. Peygamber gaybı biliyor olsaydı, eşinin suçsuz olduğunu söylerdi. Niçin Allah’ın eşini temize çıkarmasını umardi ki? Kendisi de eşine kefil olup “Benim eşim böyle yapmaz, kim ona bu iftirayı atıyorsa cezalandırırım veya bu iftira olayı bana, yönetime karşı kurulmuş bir kumpas, beni devirmeye matuf bir komplodur” demedi. Allah’tan eşini temize çıkarmasını istedi ve hukukun üstünlüğünü işletti. Hz. Peygamber’in tek taraflı olarak eşini aklaması da doğru olmazdı, öyle yapacak olsaydı bu muhakeme usulünde bir sünnet gibi telakki edilir ve bazı yetki ve güç sahipleri re’sen şahısları veya yakınları hakkında objektif muhakeme olmaksızın sanıkları aklardı. Halbu ki peygamber hırsızlık yapacak olursa kızı Fatıma’yı da ceza vermekten çekinmeyeceğini söylemişti. Peygamber’in Aişe’nin uğradığı iftira karşısındaki tutumu, Fatıma da olsa hiçbir suçluyu korumayacağına ilişkin söyledikleri hem muhakeme usulü; hem evlat, eş ve akraba yakınlığının hak ve hakikatin ortaya çıkarılması söz konusu olduğunda işe yaramayacağını göstermesi bakımından önemlidir. Vesselam