Sufilere göre abdest sembolik manevi bir arınmadır. Akılcılar ise abdestin somut işlevini vurgular. Abdesti temizlik olarak ele alırlar. Her iki görüş de doğru olmalarına rağmen eksiktir. Sufilerin yorum kusuru; abdestin temizlik olması yönünü ihmal edip onu soyut bir hale getirmeleridir. Akılcılara gelince İslamın ruhi boyutunu ihmal etmiş onu neredeyse sırf siyasi bir harekete indirgemişlerdir.
Bakara 177. ayeti: “Birr (iyilik) yüzlerinizi doğuya ya da batıya dönmeniz değildir.” Bu ayet namazın ruhi yönünü vurgular. Ancak İslam’da namazın maddi yönü de vardır. Bu açıdan namaz, zaman ve mekânla belirlenmiş olarak dünyamıza intisab etmiştir. Aynı zamanda direk insani ilişkileri geliştiren bir vesiledir. Bu itibarla namaz uzletin ve ferdiliğin zıddıdır. Hayat nasıl ki insanları birbirinden ayırıyorsa namaz da öyle bir araya getiriyor. Namaz Allah’ı yüceltme, birleme, Ondan korkma ve itaat gibi batıni zikirler üzerine kuruludur ve tüm bu duygular namaz esnasındaki sözlü zikirlerde ifadelerini bulurlar.
Bazı devlet adamlarının da katılımıyla merkez camilerinde kılınan namaz neredeyse siyasi bir toplantıdır. Namazdan önceki Cum a hutbesi namazın ayrılmaz bir parçasıdır. Aslında siyasi bir mesajdır. Hıristiyanlar ve laik kafalı Müslümanlar bunun namaz kavramıyla çeliştiğini söylerler. Bu Hıristiyan ve layık kafalı Müslümanların anlayışına göre doğru bir çıkarım olsa da islam’ın bakış açısına göre doğru değildir.
Mekke döneminde zekât gönüllü olarak fakirlere verilmiş. Ama Medine toplumu kurulduğu zaman Peygamber (as) zekâtı kanuni bir zorunluluk (farz) olarak almaya başladı. Zenginlerin fakirlere verdiği bir vergi olarak. Zekât tarihteki ilk vergidir. İslam Hıristiyanlıkta sadakaya kanuni zorunluluk unsurunu eklediğinde zaten aslında zekât müessesesini kurmuş gibiydi. Namazı soyut tefekkürden İslami namaza dönüştüren mantık aynıdır. Sonuç olarak soyut din İslam’a dönüşmüştür. Zekâtın ilanıyla İslam toplumsal bir hareket pozisyonu almaya başladı. Artık soyut bir din olarak çalışmıyordu. Medine’deki sivil toplumun kurulmasıyla zekât hakiki ağırlığını kazanmış oldu. Mekki surelerde sadece sekiz kez zikredilen zekât Medeni sürelerde yirmi iki kez zikredilmesi bunun delilidir.
Zekât insanların aynasıdır. İster insandan insana gönüllü verilen bir bağış olarak isterse zorunlu bir vergi olarak devam ettirsin sonuçta zekât için para sandıkları ile açık kalpler birlikte gereklidir. Zekât bir gönülden diğerine, bir insandan diğerine akan büyük bir mali nehirdir. Muhtaçlar arasındaki fakirliği, zenginler arasındaki ilgisizliği yok eder. İnsanlar arasındaki ekonomik uçurumu azaltarak onları birbirlerine yaklaştırır. Namaz ruhi bir ibadettir, zekât da toplumsal bir ibadettir. Namaz bir eğitim aracıdır, zekât ise sosyal bir sistemdir. “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin…”(Nur:56) Bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber’in vefatının ardından Hz. Ebubekir zekât vermek istemeyen kabilelerle savaşacağı hususunda Hz. Ömer’e bu birlikteliği delil getirmiş ve “Andolsun ki namazla zekâtın arasını açanlarla savaşacağım” demiştir. Durumu elverdiği halde zekât vermeyenin namazının kabul edilemeyeceğine dair fetvanın dayanağı da budur. Bu aynı zamanda İslam’da ki ibadetleri dünyanın imarı ve insanlar arasında iletişim çerçevesinde değerlendirmeye yönelik yapılan davetin de özüdür.
Oruç Allah’tan korkarak istekleri kontrol altına alma niyeti, Allah’ı, O’nun verdiği rızkı, nimetleri zikretmektir. Aynı zamanda dilini de boş ve günah sözlerden uzak tutmaktır. Müslümanlar cemaat ruhunun bir göstergesi olarak Ramazan ayı boyunca oruç tutarlar. Bu yüzden de bu farizanın çiğnenmesine yönelik en ufak bir harekete karşı bile oldukça hassastırlar. Çünkü oruç sadece iman meselesi değildir. Sadece kişiye mahsus şahsi bir ibadet değildir. Oruç bir toplumsal sorumluluk, birlikteliktir. Dini ibadet olarak orucun böyle bir yorumu diğer dinlerde yoktur. İslam’daki oruç zühd ve saadeti aynı zamanda belli durumlarda eğlenceyi bir araya toplayan tek ibadettir. Oruç en etkin ve en doğal eğitim araçlarındandır. Çünkü aynı anda hem kralların sarayında hem de fakirlerin kulubelerinde oruç tutulur.
Hac ibadeti esnasındaki niyetler de Mescid’i Haram’a yönelirken, hacdaki şiarları ve haccın rükünlerini yerine getirirken söylenen zikirler ile kemale erer. Hac, hem dini bir ibadet hem de ruhi bir tecrübedir. Aynı zamanda siyasi bir toplantı, ticari bir eylem, ümmetin yıllık genel toplantısıdır. Hac ibadeti vatanından Mekke’ye bir hicret ediştir. Hicret insan için bir uyanış, öğrenme, geçimini sağlayacak şeylerden istifade imkânı sunar. Putlar taşlarla temsil edilmiş olsa da aslında haccın bütün şiarları gaybidir. Hacerul Evsed şirkin değil tevhidin semboludur. İbadetler sosyal tecrübe kazandırırlar. Namazda hep birlikte saf tutulur, oruç ile teselli olunur, hacda bir araya toplanılır, sadaka (zekât) ile yükümlülük birlikte üstlenilir. Bütün bunlar Müslümanları birbirine yaklaştırır. Nefsini dünya malında harcayan, yakutlarını çakıl taşları karşılığında satan gibidir. Vesselam.