İdeolojik tarafın önemi konusundaki anlayışın bir sonucu olarak, Hz. Peygamber’i eleştiren şiirler yazan Ka’b b. Eşref öldürülmüştür. Kâb b, Eşref, Bedir’de Kureyş’in yenilgisini işitince, Mekke’ye gitti. Hz. Peygamber’e karşı kışkırtan şiirler okumaya ve Kureyş’den olan Bedir’de kuyulara atılanlar için “Bu olacak bir şey mi? Muhammed’in, Arapların efendilerini ve insanların liderlerini öldürmesi kabul edilebilir mi? vallahi şayet Muhammed onları öldürmüşse, yerin altı üstünden daha hayırlıdır” diyordu. Kendisine ulaşan haberin doğruluğundan emin olunca Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara dil uzatmaya başladı. Mekkelileri Hz. Peygamber’in aleyhinde kışkırtmaya ve Bedir savaşı’nda öldürülenler için şiirler söylemeye başladı. Sonra Medine’ye döndü ve açıkça düşmanlığını ilan etti. O günkü en etkili gazetecisi konumunda bir şair ve bu şiirlerinde Hz. Peygamber’e hicivleriyle dil uzatıyor ve Müslüman kadınların örtüsüyle alay ediyor, aşk gazelleri söyleyip gönlünü eğlendirmeye başlamıştı. Bundan dolayı İbn-i Eşref İslam toplumunun açık bir düşmanı olması hasebiyle ona saygılı olmayı gerektirecek herhangi bir durum yoktu.

O gün Şair Hasan b. Sabit Peygamber’in resmi devlet şairi haline gelmişti, ona bir şiirinde; Küçük bir kancığın peşindeki enik gibi zırla / Tanrı liderimize tatmini bahşetmiş / Ona karşı savaşanları utandırıp devirmiştir diyordu. Kâb Medineye döndü ve Medine’de Müslüman kadınlar hakkında süslü püslü kasideler yazarak eziyet vermeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber “İbn-i Eşref’i haklayacak kim var?” dedi. Muhammed b. Mesleme “Onu haklayacak ben varım, ben onu katlederim” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona “Eğer buna gücün yeterse yap” dedi. Bunun üzerine İbn Mesleme “Senin aleyhine ona söylemem gereken bazı şeyler vardır.” O zaman Hz. Peygamber ona “Aklınıza gelen şeyi söyleyiniz, siz bu hususta serbestsiniz” dedi. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme, Silkan b. Selame, Abd b. Bişr, Haris b. Evs ve Ebu Abs birleştiler ve önceden ona haber yolladılar ve görüştüler. İbn Mesleme Kâb’a “Bu adamın (Muhammed) bizim yanımıza gelmesi belalardan bir bela oldu. Onun yüzünden Arablar bize düşman oldular. Ve bir tek yandan bize hücum ettiler, bizden yolları kestiler. Ailelerimiz dağıldı, güçlüğe düştük” dedi. Kâb bu sözlerden sonra gevşedi ve onlarla beraber yürümeye başladı. Onlar da bir fırsatını bularak onu öldürdüler. Buhari bu hadisi cihad bölümünde zikretmiş olması, Ka’b’ın (muahid değil) muharib olduğu sonucunu vermektedir.

Hz. Peygamber, düşman şairlere karşı daima tetikteydi; sözlerinin yarı büyü gücü olduğuna inanılıyordu. Arabistan’da bir şair ölümcül bir silah olabilirdi ve Hz. Peygamber, onun Medine’deki dostça olmayan grupları kışkırtmasına ya da bedevilerin Medine’ye karşı Ebu Süfyan koalisyonuna katılmayı teşvik eden sözlerden etkilenmesine izin veremezdi. Beni Kaynuka’nın yenilgisi Beni Nadir Yahudilerini uslandırmıştı ve Ka’b öldürüldüğünde Hz. Peygamber’e gidip en önemli adamlarından birini öldürttüğünden şikâyet ettiler. Hz. Peygamber, onların da Ka’b kadar kendisine düşman olduklarını ama sakin davrandıklarını biliyordu ve onlara muhalif görüşlere ve düşüncelere hoşgörü gösterebileceğini ama isyana teşvik edici eylemlere izin vermeyeceğini söyledi. Sonra sessizliklerini ve güvenliklerini garantilemek için Beni Nadir ile özel bir anlaşma yapmayı önerdi. Beni Nadir bunu memnuniyetle kabul etti. Mekkelilerin saldırmasını beklerken, Hz. Peygamber evdeki muhalefeti başarılı bir şekilde bastırmıştı.

Burada ilginç olan, Hz. Peygamber’e kim söver veya diğer Peygamberlerden birini istihfaf eden kimsenin bil ittifak kâfir olduğu ve Peygamberlere söven veya onları hafife alan kimse, tövbeye çağrılmadan öldürüleceği âlimlerin ittifakı olduğu halde; Hz. Peygamber’in Ka’b’ı öldürecek olanlara kendi aleyhinde söz söylemelerine izin vermesidir. “İlim adamları, aldatmak nasıl mümkün olursa olsun savaş halinde kâfirleri aldatmanın caiz olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir.” Bu “Savaş bir hiledir” hadisinin kapsamında değerlendirilir. Onlar normal durumda, küfür sayılacak sözler söylediler. Bunun önemli askeri bir görevi yerine getirmek için söylendiğini görmekteyiz. Söylenen söze bir sınır koyulmamıştır ancak, önemli bir askeri görevi başarmak için caiz olmayan fiilleri yapmak gerektiği zaman ne yapılacaktı? Böyle bir uygulama o zaman dini aziz kılmak ve kâfirleri korkutmak için yapılmıştı. Tamamıyla maslahatlar ihtiva ediyordu. Allah’ın dinini ve Rasulünün sünnetini yüceltmek için kendilerini feda eden Müslümanların kanının dökülmesini önlemek ve onlara gelecek bir zararın önlenmesi için yapılan bu tür hareketler Müslümanların maslahatını gerektiriyorsa bir sakınca yoktur.

Silahlı çatışmalara girmede ellerini çabuk tutmak isteyen bazı gençler böyle bir olayı, benimsedikleri kanaate delil göstermek isterler. Oysa bunda onların lehine bir delil yoktur. Çünkü bu olay Medine’de olmuştur. Müslümanların bir devleti ve güçleri vardı. İslam devletinin kuruluş aşamasında, bu devlete yönelik her tehlike, usulünce bertaraf etmek, devlet başkanının yetkisine tabidir. Bu gençlerin ise ne devletleri, ne de güçleri vardır ve hiç kimse kendisini devlet yetkisine büründürerek bu tür olayları yapma yetkisi yoktur. Hz. Ebubekir’in bir kişiye aşırı bir öfke ile yüklendiğini gören Ebu Berze kılıcını alır Hz. Ebubekir’e; musaade et’de boynunu vurayım dediğinde, Hz. Ebubekir; “Bu Muhammed (as)’den sonra hiç kimse için sözkonusu olamaz” demişti. Ayrıca böyle bir uygulama o zaman dini aziz kılmak ve kâfirleri korkutmak için yapılmıştı. Tamamıyla maslahatlar (kamu yararı) ihtiva ediyordu. Herhangi bir mefsedeti beraberinde getirmiyordu. Mustazaflık dönemlerinde meydana gelecek bu gibi hadiselerin hemen arkasından ortaya çıkan kötülükler, fesatlar, Müslümanların kanlarının, namuslarının ve mallarının mubah kabul edilerek talan edilmesi şeklindeki sonuçlar ise basiret sahibi herkes tarafından açıkça görülecek hususlardır. Ayrıca böyle bir uygulamadan ümit edilen gerçek bir maslahat da yoktur. Sadece bir takım maslahatların olacağı vehmedilmektedir. Bu tür uygulamaları şeriat mubah görmemektedir. İslam devletinin vakiasını asgari ölçüde bilen ve haberdar olan bir kimse de bunun caiz olduğuna fetva veremez. Vesselam.