Asrı Saadetten hemen sonra kurulan İslam Halifeliğinin birlik ve beraberliğini yok etmek için İslam düşmanları ve muarızları kolları sıvamış, savaş meydanlarında yok edemeyeceklerini bildiklerini tespit etmiş olmalılar ki bu sefer müslümanların arasına fitne ve fucur tohumlarını ekmeye başlamışlardır.

Müslüman yöneticilerinin de yapmış oldukları hatalar neticesinde İslam âleminde fitnelerin önü alınamaz hale gelmiştir. Hz. Osman’ın akrabalarına imtiyazlı davranması ve yönetimdeki aksaklıkları muarızların gündemine oturmuş ve birden fitne ateşini yakarak “gökteki meleklerin bile kendisinden hayâ ettikleri” koca halifenin teröristler tarafından öldürülmesiyle son bulmuştur.

Arkasından Cemel vakasının yine İslam muarızlarının kirli ellerinin görülmesi sonucu iki müslüman tarafın birbirine girmesi ve binlerce müslümanın katletmesi ile sonuçlanmıştır. Sıffın muharebesinde Muaviye ve arkadaşlarının makam hırsı ve mal sevdası yüzünden on binlerce müslümanın kanı akmıştır.

Osmanlı hanedanlığına baktığımızda Fatih Sultan Mehmed’in hükümdarlığının ilk döneminde, Buçuktepe isyanı 1446 ile başlar ve 1913’teki Babıâli baskınıyla sona erer. Fatih’ten sonra isyanla yüzleşmeyen Osmanlı padişahı neredeyse yok gibidir. Otuz altı Osmanlı padişahından on ikisinin isyan ve darbe neticesinde tahtını kaybetmiş olması meselenin anlaşılmasına kâfidir.

Osmanlı tarihinde Genç Osman vakası, I. Mustafa’nın tahttan indirilmesi, Sultan İbrahim’in katli, Edirne Vakası ve II. Mustafa’nın tahttan çekilmesi, Patrona Halil isyanı ve III. Ahmed’in tahttan ferağat ettirilmesi, Kabakçı Mustafa isyanı ve III. Selim’in boğdurulması, IV. Mustafa’nın benzer şekilde ortadan kaldırılması, Abdülmecit ve Kuleli Vakası, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi, Otuzbir Mart vakası, Babıâli baskını gibi birçok darbe ve kalkışma hadisesi vuku bulmuştur. Bütün bu darbeler ve isyanlar İslam muarızları tarafından din, motivasyon ve provakasyon aracı olarak devreye sokulmuş.

İslam düşmanlarının tazyiki ve müslümanların ferasetsizliği neticesinde koca Osmanlı İmparatorluğu dağılmış, müslümanlar başsız kalmıştır. İslam toprakları müstemlekeciler tarafından sömürgeleştirilmiştir. Türkiyedeki hamiyetperver müslümanlar ve ferasetli komutanları hiçbir ırki fantaziye başvurmadan topyekûn şimdiki Türkiye topraklarını korumayı başarmış ve düşmanların def’ine sebebiyet vermişlerdir.

O günden bu güne yanlış bazı uygulamalar sonucu inançlı insanlar bertaraf edilerek devlet için tehlikeli görülmüşlerdir. Müslümanlar siyasetten uzaklaştırılmış siyasi hakları gasb edilmiş, irtica damgasıyla siyasi parti çalışmaları hep inkitaa uğratılmıştır. Rahmetli Erbakan’ın çalışmaları neticesinde başbakanlığa kadar gelmişse de çalışmaları, dış güçler ve iç uzantıları neticesinde hükümeti alaşağı edilerek çalışmalarına ket vurulmuştur. Ondan sonra Kurulan AK Parti tam on yedi yıldır bu memlekette başarılı çalışmalar yapma fırsatı bulmuştur.

Bundan rahatsız olan dış güçler ve iç güçler fitne fücuru yayarak bölmeye çalışmaktadırlar. Mutaasıp Kemalist ve laikler bazı cahil insanların yapmış oldukları konuşmaları bile aleyhine argüman olarak kullanarak saldırmışlardır. Örneğin cahil bir kişinin “Erdoğan Peygamber gibidir” ahmaklığı kullanılmıştır. Gazi döneminde ki gazetelerde o dönemin bazı ahmakları da Mustafa Kemal için o “yarı ilahtır” bazı şairler de “O bir ilah idi” dediklerini unutmuşlardır. Bunlar her zaman maksadı aşan söylemlerdir. Rahmetli Erbakan için de Elazığ grubu Erbakan “Mehdi’dir” demişlerdi. İslami olmayan fakat İslama yamanmaya çalışılan ölülerden medet ummayı, bunun İslam’da yeri yoktur diyen müslümanlar için topyekun eksiklik olarak gören laikler; Mustafa Kemal’in Anıtkabirine gitmeyi gayet doğal karşılamaları tenakuz değil midir?

Cumhuriyet döneminde mütedeyyin, dinine bağlı müslümanların hislerine tercuman olmuş Menderes, Özal, Erbakan ve Erdoğandır. Bunu hazmetmeyen dış güçler ve iç uzantıları adı geçen liderleri yönetimden uzaklaştırmak için envai çeşit fitne fücuru körüklemişlerdir. İmam Şafii’nin “Düşman oklarını takip edin doğruyu bulursunuz” sözünün ne anlama geldiğinden bihaber olan saf müslümanlar boyuna aynı oyuna gelmektedirler.

Şimdilerde Erdoğan hükümetini kendileri için tehlike gören dış güçler ve yerli uzantıları partiyi içerden çökertmek için kolları sıvamışlardır. Önce Milli görüş çizgisini devam ettirenleri bir iyi bilemişlerdir. Bir zamanlar Avrupa Milli Görüşün güçlü hatiplerinden Hasan Damar çıkıp “İstanbul seçimlerini biz kaybettirdik” diye övünme derecesinde avazı çıktığı kadar bağırma gereğini duymaktadır.

İyi de kardeşim İslam sana mevcuttan daha iyisini garanti etmeden muhalefet hakkını vermiyor ki! Kaybettirdin de ne oldu, daha iyisi mi geldi? İBB’nin önünde işten atılan binlerce insanın hakkı senden sorulmayacak mı? Yapılan ve yapılacak olan bütün fısku fücurun hesabını Allah’ın senden sormayacağını düşünüyorsanız bu dinden hiçbir şey anlamamışsınız demektir.

AK Parti içindeki yeni parti kurma teşebbüsleri, yine dış güçler ve iç güçlerin telkininden, koltuk sevdası, şahsi kin ve ihtirastan başka bir tarif çıkarmak mümkün değildir. Siz mevcut yapıya sırtınızı dönerseniz emperyalist güçler bir şekilde size yanaşacak ve sizi kullanacaktır.

Size, ben emperyalist gücüm şeklinde yanaşmayacaktır belki ama bir şekilde yanaşacaktır. Bu bir zenginin finansı da olur ve başka bir şekilde de olur. Bu şartlarda sizden bir şey olmayacağı muhakkaktır, ancak mevcut yapıya ne zarar verirseniz onlar için kardır mantığı güdülmektedir. AK Partinin dönemi inançlı müslümanların rahat ettiği bir dönemdir. Ancak müslümanların bu dönemi iyi değerlendirdiklerine de kani değilim.

Sanki Erdoğan kendilerine ben size bu fırsatı veriyorum ama gidin sekülerleşiniz demiş gibi herkes bozulmaya yüz tutmuştur ve bundan Erdoğanı ve mevcut hükümeti suçlamaktadır. Sanki kendileri asli vazifelerini yapmış gibi davranmaktadırlar. STK’lar, Cemaatler, Tarikatlar vs. herkes kendi asli görevini ihmal etmiş ve nasıl zengin olurum cihetiyle sekülerleşmişlerdir, suçlu olarak da Erdoğanı göstermişlerdir.

Erdoğan’ ın hataları yok mudur peki? Ben bunları söylemiyorum, “ben nereye vuruyorum ses nereden geliyor” misali; kardeşim belki en büyük hatanız; Erdoğana Hz. Ömer’in rolünü biçmenizdir. İstediğinizi sizin de hatalarınızla beraber elde etmediklerinizdir. Böylece hataya düşüyorsunuz. Ondan iyisini garantilemeden, onu değiştirip yerine CHP, HDP, İYİ parti ittifakını iktidara taşırsanız mesulsunuz. Vesselem.