“Muhakkak ki namaz, fuhşiyattan ve kötülükten alıkoyur. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir.”(29/45) Şüphesiz Allah’ı anmanın, en güzel ifadesi namazdır. Namaz öylesine kutlu bir iksirdir ki kalbi temizler, tüm boş faydasız, zararlı işlerden bigâne kılar. Kötülüğün her türünden uzak tutar bizi. Kabul edilmesi gerekir ki kötülüğün başında en eşeddi şirk, küfür ve zulüm gelir. Namaz bu pislikleri kalpten temizleyen ve kendisini eda eden kişiyi pak eyleyen bir iksirdir. Namaz bir tevhid eylemi, bir Hakk’ı ilan vesilesidir. Namaz, kula kulluğun reddi, zalime başkaldırı; ama Allah’a baş eğme eylemidir. Allah’a eğilen bir baş, kullara eğilmez. Namaz, toplumların ahlaki yönde ilerlemesini, birliğini, düzenini sağlama eylemidir. Namaz, aile yapısını tehdit eden, hayâsızlık ve fuhuştan, ferdi ve toplumu kurtaracak bir hidayet gemisidir. Nesillerin zina çirkefliğiyle kirlenmemesinin tek yoludur. Her gün abdestle temizlenen bedenler gençliğin hayâsızlık necasetinden kurtulmasının tek yoludur her gün namazla yıkanan ruhlar.

Kâinatın rehberi Hz. Muhammed (sav) ne diyordu? “Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde beş defa yıkandığı bol sulu bir ırmak gibidir.” Bir kişinin kıldığı namaz, o kişiyi kötülüklerden ve fuhşiyattan alıkoymuyorsa, bu ne anlama gelir? Allah’ın ve Rasulünün hikmetsiz bir iddia ortaya atmayacağını bilen Müslüman bu sorunun cevabını iyi düşünmelidir.

Maun süresinde; “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarından gafildirler. Onlar namazı gösteriş için kılarlar ve yardımdan sakınırlar.” İnsanı kötülüklerden ve hayâsızlıktan alıkoyması gereken namazın bu fonksiyonunu yitirmesinin üç nedeni vardır. Bu üç nedenin bir tanesinin bile bir kişide bulunması, o kılınan namazı Allah’ın nazarında ibadet olmaktan çıkarır ve kınanmayı gerektirir.

“Yazıklar olsun” aşağılanışını kişiye hak ettiren birinci namaz türü gafletin, aldırış etmemenin insanı ele geçirdiği namazdır. Böyle namaz kılanların namazları bir alışkanlıktan öte bir şey değildir. Kültürel bir adet gibi bir şeydir onlar için. Rasulün (sav) ifadesiyle; “Namazları kulaklarını bir arpa boyu geçmeyecektir” böyleleri için namazın amacı, ruhu, etkisi, anlamı pek bir şey ifade etmez. Kılınan namazlar hep aceleye getirilmiş, son onlara bırakılmış belki de. Böylelerinin namazının kazaya kalması gayet normaldir. (Kasten kılınmayan namazın kazası yoktur) Böylelerinin sabah namazları yok denecek kadar azdır. Bu manadan yoksun namazın içinde huşuyu ara ki bulasın! Kıraati tefekkürsüz, rükûsu yarım yamalak, secdesi gülünç hâsılı tam bir oyun anlayacağınız. Böyle bir namazın hayata yansıması olabilir mi? Kendisine bile hayrı yokken böyle bir namazı, kılan kişiyi kötülükten koruması nasıl mümkün olabilir?

İkincisi, riyayla yoğrulmuş ve tüm asaleti kaybolmuş namaz türüdür. En çirkin, en mide bulandırıcı olan tür de budur. Zaten gösteriş yapmak başlı başına iğrenç, itici bir durumken, bir de namazı bu çirkin fiile alet etmek katmerli çirkinliktir. “yazıklar olsun” hitabını sonuna kadar hak eder böyle bir amaçla kılınan namazlar. “Riya küçük şirktir” “Bir kimse, yaptığı amelini duyurmaya çalışırsa, riya yaparsa, bundan vazgeçene kadar, Allahü teâlânın gazabında olur” “Şirkten sakınınız! Şirk, karıncanın ayak sesinden daha gizlidir” diyor Nebi (sav) Gazali meşhur ihyasında şöyle bir olay anlatır: “Adamın biri camiye gelir, iki rekât tahiyyetu’l-mesid namazını eda eder. Biri de ona dikkatle bakar, adam namazını bitirdikten sonra kendisine, gerçekten de Hz. Peygamber’in sünnetine göre bir namaz kıldın demiş. O da; ben Oruçluyum da” demişti. “Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” (4/36) diyor Allah.

Siz başkası takdir etsin diye ve gösteriş için ibadet ederseniz, ibadetinize şirki karıştırmışsınız demektir. Mükâfatı Allahtan değil başkasından beklemiş olursunuz. Bundan dolayı riya şirk olarak değerlendirilmiştir. Birilerinin yanında kıldığınız namazlar ile tek başınıza kıldığınız namazlar arasındaki fark özde olmasa da, sürede değişkenlik gösterebilir. Yani tek başınıza namaz kıldığınızda kıyam, rükû ve secdeleri istediğiniz kadar uzatabilirsiniz. Hatta bu imanın kalpte kökleşmesi için çok faydalıdır. Ama cemaatle ya da birilerinin yanında namaz kılarken olağan vaktinin üstünde uzatılmış bir namaz ihlası zedeleyecek bir duruma sizi sokabilir. En güzeli doğal olmaktır böylesi durumlarda. Şeytandan gelen vesveselere kulak vermeden, tadili erkâna uygun ortalama bir namaz kılmak en idealidir.  

Üçüncüsü ise yardımdan sakınanların, fakir fukarayı unutanların, görmezden gelenlerin, zekât ibadetini yok sayanların, sadaka vermeyenlerin, hak yiyenlerin, hırsızların, alınterini sömürenlerin kıldığı namazdır. Böyle kılınan bir namaz da Allah’ın kabulünden fersah fersah uzaktır ve kınanmıştır. Adaleti, merhameti, yardımlaşmayı hayata hâkim kılmak isteyen bir dinin mensubu nasıl olur da zulmeder, hak sahibine hakkını vermez? Nasıl işçinin emeğini sömürür? Nasıl etrafındaki yoksulları, fakirleri görmez, zekâtını vermez? Nasıl sadakayı bir garibin yüzünü güldürmez? Böyle biri alnını secdeden kaldırmasa ne işe yarar? Yazıklar olsun mazlumlara bunca hakareti reva görüp namazın arkasına sığınanlara.

Temizlerin, temizlenenlerin ibadeti olan namaz, gaflet, riya ve zulüm pisliğinden temizlemeyenleri kabul etmez pak haremine. Böylelerini korumaz kötülüklerden ve fuhşiyattan. İyi anlamak gerekir ki abdest sadece birkaç organı yıkamaktan ibaret değildir. Abdestin asıl farzı gaflet, riya ve zulümden arınmaktır. “Ailene namazı emret ve kendin de ona davet et”(20/132) diyor Allah. Çünkü namaz kula kulluğun reddildiği, bir özgürlük bildirisi olan ibadettir. Tek bir ilaha kul olup, ondan gayrisına kalbini kapatanların ibadeti olan namazla, Müslümanların gönüllerini, fikirlerini, amaçlarını ve ellerini birleştirmeyi hedefler Allah. Namazı bireysel bir ibadet olmaktan çıkarıp topluma mal olan bir ibadete, bir uyanış ve farkındalık eylemine çevirmek istemektedir Cenab-ı Hak. Bu sebeple Müslüman toplumun şehir planını mescid merkezli bir stilde inşa etmelerini vahyetmektedir. “Evlerinizi kıbleye karşı yapın. Namazı kılın ve müminlere müjde verin.”(10/87) Yani cami şehirlerin çekirdeği hüviyetine bürünmelidir. Vesselam.