Ahlak; İyisi, güzeli de vardır, çirkini de. Doğru ve yalan, emanet ve hıyanet, iffet ve ahlaksızlık, cesaret ve korkaklık gibi. Onu tarife gerek var mı? Evet, o hepimizce malumdur. Ahlak bir ruh terbiyesi gibidir. Ahlak; “Maksatlı ve istenilerek yapılan bir adettir.” Dilersen “O, tekrarlanan, alışkanlık haline getirilen bir azimettir, hayra da yöneltir, şerre de” diyebilirsiniz.
Kur’an faziletle amel etmenin hayrını, rezaleti işlemenin kötülüğünü de açıklamıştır. Bunda vicdan ve akla bir tembih de söz konusudur. “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.”[41/34] Düşman olanın kalbini yumuşatır, onu kendi içinde vicdan muhasebesine sevk eder, bir de bakarsınız ki düşman iken sıcak dost olur. Bunu başarmak kolay değildir, büyük sabır gerektirir. Sabır ise ahlaki tutumların en önemlilerinden biridir. Kötülük yapana iyilikle karşılık vermek sadece Müslümanlar arasında geçerli bir ilke değildir, Müslümanlar yerine göre ve gerektiğinde düşmanlarına karşı da aynı tutumu takınabilirler, nitekim ayette; “Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz”[23/96] denilmiştir.
Savaşta olmadığı müddet içerisinde, yiğitlik sergilemekle sevinen kişi bilsin ki, kaplan kendisinden daha cesurdur, aynı şekilde aslan, kurt ve fil de kendisinden daha şecaatledir. Beden gücü ile sevinen kişi bilsin ki, katır, öküz ve fil cüsse bakımından kendisinden daha güçlüdür. Yük taşımadaki gücü ile sevinen kişi bilsin ki, merkep ve katır kendisinden daha çok yük taşır. Koşudaki hızıyla sevinen kişi bilsin ki, tazı ve tavşan koşu bakımından kendisinden daha süratlidir. Sesinin güzelliği ile sevinen kişi bilsin ki, kuşların birçoğunun sesi kendininkinden daha güzeldir. Hayvanların kendisinden önde olduğu bu hususlarda sürur mu olur, gurur mu olur. Kusurlu kişi, kusurlarını bilmiş olsa, kâmil olur. Metanetsiz cesaret dengesizliktir. Ancak gerçekten şecaatli olanlar metanetli olabilirler. Cesareti ilim ve imanından kaynaklanmayan da metanet olmaz.
Hz. Peygamber’in kendisinden tavsiye isteyen birisine, “Öfkelenme” deyip arkasından ona, “Kendin için istediğini başkası için de iste” şeklindeki buyrukları bütün erdemleri içermektedir. İnsanı iyi ve gerektiği gibi kılmaktan daha güzel ve daha meşru bir şey olamaz İnsanlara kötülük eden onların en alçak olanıdır. Kim kendisine kötülük edene denk bir muamelede bulunur ise o da onun gibidir. Kim de kendisine yapılan kötülüklere denk bir kötülük yapmaz ise o onların efendisi, en hayırlıları ve en erdemlileri olmuş olur.
Bugün gençlerimizi anne ve babalarından ya da büyükanne ve büyükbabalarından daha ahlaklı oldukları değil, ahlakın esasen söylem olarak geri dönüşü, insanların daha ahlaklı olması değil, ahlaktan daha fazla söz etmeleri, insan davranışlarının gerçeğinden daha az bulunduğu için ahlaktan daha çok bahsettikleri şeklinde bir varsayım öne sürebiliriz. Ahlakın söylemlerde ve kaygılarda birinci sıraya oturacak şekilde bu geri dönüşü ciddiye alınması gereken toplumsal bir olgudur. Dinin bir ahlakı vardır. Bu ahlak dinden kaynaklandığı için ikinci sırada geliyor. Eğer din ortadan kalkarsa, ahlak da ilk sırayı alır.
Hz. Peygamber; “İslam güzel ahlaktır” diyor. Demek ki din ahlakın da koruyucusudur. Müşterilerini kaybetmemek için dürüst davranan bir tüccar maldan çalmaz, herkes için aynı fiyatı uygular. Para üstünü verirken, müşterisi bir çocuk bile olsa aynı titizliği gösterir. Çünkü tüccar yakalanan ilk küçük dolandırıcılığın zararına sonuçlanacağını, hem de uzun vadede şuradan buradan çöpleneceği bir kaç kuruştan daha çok kaybettireceğini çok iyi bilir. Aslında bu bir ahlak, dürüstlük ve ödevine uygun davranmaktır... Bu tüccar ödevine sadık kalıyor ama çıkar dürtüsüyle hareket ediyor. Dolayısıyla bu eylem ahlaka uygun da olsa hiç bir ahlaki değer taşımıyor. Çünkü eylem bir çıkar güdüyor ve bir eylemin ahlaki değerinin koşulu eylemin getireceği çıkardan bağımsız olmasında yatar... Sadece menfaat için yapılan bir ahlak, başka ahlaksızlıkları meşrulaştırır ve sonunda ahlakın sulandırılmasından ve bir araç haline gelmesinden ve dolayısıyla da ciddi ve çıkar hesaplarından uzak gerçek ahlakın yok olmasına sebep olur. Tüccar bu eylemini, Allah’ı razı etmek için yapsaydı, din ahlakı olurdu. Bundan dolayı birincilik devamlı din ahlak da ikinci sıradadır.