Kısaca “Kendimizi karşımızdakinin yerine koymak ”tır. Olaylara ve eşyaya bir de onun durduğu yerden bakmayı öğrenmek, muhatabımızı anlamanın en kestirme yoludur. Mümkündür ki onun penceresinden farklı gördüğü için öyle algılamakta ya da öyle davranmaktadır Halk arasında atasözü fakat muhaddislerin, hadistir dediği “Gözündeki kalası görmez, başkasının gözündeki çapağı görür” sözleri aslında insanın kendisini kontrol etmesi açısından önemlidir. İnsanlar birbirlerini suçlayıp, yargılayıp, mahkûm etmeden önce, mutlaka anlaşmazlık konusu olan şeye bir de karşı pencereden bakmayı denemeli ve kendi muhatabının yerine koymalıdır. Kahramanlık hatada ısrar etmemektir. İtiraf edilmiş her hata, kazanılmış bir zaferdir. Ders alınmazsa, her hata sonraki hatanın virüsü olur.
Kişinin sahip olduğu güzelliklere kardeşinin de sahip olmasını arzu etmek, imanı bir gerekliliktir. Aksi ise bencilliktir ki; oldukça yanlış ve tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Hikmet ehli insanlar demişlerdir ki; “Kalbi doğru olmayanın imanı, dili doğru olmayanın kalbi doğru olmaz.” Bir toplum veya cemaat fertleri, ilişkilerini, kardeşlik hukuku gereklerine göre tanzim eder, nefsi için arzu ettiğini kardeşi için de arzu edenlerden teşekkül ettirir ise, o toplumun huzurlu ve ideal bir toplum olduğunu göstermiştir. Beraber ağlamaktaki tatlılık kadar hiçbir şey kalpleri birbirine bağlamaz. Müslümanların dertleriyle ilgilenmeyen onlardan değildir.
Paylaşımın gönüllerde yerini bulduğu insanlardan oluşan bir toplumda elbette ilişkiler anlamlı olacaktır. Efendimiz (as) “Kişi kendi nefsi için arzu edip istediğini mümin kardeşi için de istemez ise, (gerçek) mümin olamaz” demiştir. Ben merkezli düşünen, bencil ve çıkarcılığı ahlak edinen, başkasının sahip olduklarından rahatsızlık duymayan insanlardan müteşekkil topluluk elbette huzur bulamaz ve her türlü sıkıntı, musibet, fitne ve kargaşadan yakasını kurtaramaz.
Paylaşmasını bilmiyor ve dostlarınızın acısını acınız bilmiyor, kalbinizin derinliklerinde bu acıyı hissetmiyorsanız, tez elden gerçek dostlar kazanınız ve nefsinizi bu konuda olgunlaştırınız. Sadece kendiniz için değil, başkaları için de üzülmenin ve sevinmenin aşkın ruh halini yakalamaya çalışınız… Böylelikle bencillikten kurtulur, Evrensel Ümmet bilincini de kazanmış olursunuz… Sosyal gerçeği pekiştiren İslam dini, bizlere fedakârlık, paylaşım ve anlayışlı olmanın bilincini aşılar. Öyle ki kişi elindekiyle, sahip olduklarıyla pek sevinmez, kardeşinin de sahip olmasını arzu eder. Böylece bir vücut gibi olur, birlikte bir bina meydana getiren yapı taşları oluştururlar. Kâinatın efendisi; böyle bir toplum için “Duvarı meydana getiren kerpiç” gibidirler demiştir. Örnek hayatları ile ölümsüz bir destan yazan Hz. Peygamber’in arkadaşları bu konularda bizlere unutamayacağımız bir ders vermiştir.
Mekke’den Medine’ye hicret etmek zorunda kalan, bu arada evini, çoluk-çocuğunu tümüyle terk etmek mecburiyetinde kalan muhacirlere, Medine’nin yerli müminleri yardım etmişlerdi. Bu kardeşlik hareketinin bir topluma getireceği en önemli fayda sosyo-ekonomik adalettir. Bütün ideolojilerin hareket noktası olan bu ideal bir slogan ya da sembolik bir hareket değil, hayatın gerçekleriyle örtüşerek uygulanmıştır. Öğleki çeyrek asır gibi kısa bir zaman diliminde İslam’ın her tarafa yayılması bu kardeşliğin sosyal neticesiyle başarılmıştır.
Abdurrahman b. Avf ile Sa’d b. Rebi’i birbirlerine kardeş olmuştu. Sa’d, Abdurrahman’a, “Ben en çok malı olan bir kimseyim. Malımı ikiye bölüştürdüm, yarısı senin… Abdurrahman; Allah, malını senin için mübarek ve bereketli kılsın. Sizin çarşınız neresidir, bana orayı, pazar yerini göster” demişti. Ensar yeni kardeşlerine; gayrimenkulleri olan tarlalarını paylaştılar ve Hz. Peygamber’e bizimle onlar arasında hurma ağaçlarını paylaştır diyenler de oldu. Hz. Peygamber Bahreyn’i İkta olarak vermek üzere Ensarileri çağırmıştı. Ensariler, Ey Allah’ın Rasulü! Eğer böyle yapacak isen, Muhacir kardeşlerimiz için de bir benzerini yaz (onlara da ver) dediler. Bundan dolayı Hz. Peygamber onlar hakkında; sizler insanlar arsında en sevdiğim kişilersiniz, diye buyurdu. Tarih, Ensar’ın Muhaciri karşılayıp bağrına bastıkları gibi bir olaya ne tanıktır ne bundan başka bir örnek gösterilebilir. Sonsuz ve asil bir sevgi, gayet cömertçe olan bir kucak açış ve sahavet, sonsuz hoşnutluğa varan bir ortaklık ve kaynaşma, onları bağırlarına basmak için olan yarışla sıkıntılarını paylaşmak için olan gayretleri… Öyle ki, rivayete göre; herhangi bir Muhacir, ancak bir kura sonucu Ensar’ın evine varmıştır. Ensar, Muhaciri aralarında adeta paylaşamaz olmuşlardı.
Ünlü müsteşrik Lawrence; “İslam manzarası” adlı eserinde şunları söyler: İslam’ın ilan etmiş olduğu kardeşlik doğunun habersiz kaldığı zarif ve gerçek bir vakıadır. Bizler Müslüman bir Suriyelinin, Müslüman bir İranlıya yapacağı kardeşlik ve tek bir aile olma şuurunu, maalesef Suriyeli bir Hıristiyan ile İranlı bir Hıristiyan arasında göremeyiz. Hindistanlı Sarojini Nardu “Konferanslar ve Makaleler” adlı eserinde şunları yazar: İslam demokrasi ve onun prensiplerine çağıran ilk din olmuştur. Ezan sesleri yükselen her yerde, Müslümanlar günde beş defa toplanır, tekbir sesleri arasında rükûa varırlar. Böylece eşitliğin en güzel tablosunu sunarlar. Ben şuna kesinlikle inandım ki İslam muhtelif cinsteki insanları ayni dava etrafında toplayabilecektir. Sen, Londra’da Mısırlı, Cezayirli, Türkiyeli veya Hindistanlı ayrı ayrı cinsten Müslüman görürsün. Fakat bunların her birinin bir yerden geldiğinin farkına varamazsın" demiştir. Vesselam.