Beden ve ruh binamızın pencerelerini virüs saçan mikroplara sonuna kadar açtığımız bir süreçte, salih uyarıcıların yokluğunu her gün biraz daha yakıcı bir şekilde hissediyoruz. En hassas gündemlerimizde bile şeytanın manevra alanlarını alabildiğine genişletmeye yönelik çabalara duyarsız kaldığımız, en tartışılmaz olarak kabul edilmesi gereken şiarların tartışılır olduğu bir süreci yaşıyoruz.
Elmaslar, yerin derinliklerinde bulunur. İnciler okyanusun dibinde, istiridye, kabuğunun içinde korunaklı olarak bulunur. Altın, maden ve kayalıklarla kapalı yerlerde bulunur. Sen onlara ulaşamazsın güzelliklerini çabucak göremezsin. Yollardaki çakıl taşlarına, dokunur gibi dokunamazsın onlara. Çünkü onlar değerlidirler. Kadınlar! Siz onlardan daha mı kıymetsizsin ki, sizi herkes kolayca görüp, güzelliğinize erişebilsin. Açıkta olan bala sineklerin üşüştüğü gibi güzelliği ortada olan kadına da üşüşenler çok olur. İşte bu yüzden, tesettür kadını kıymetli yapar, kadına değer katar.
Kadınların sokağa gece kıyafeti ile elastiki kumaşlardan yapılmış ve vücuduna adeta yapışmış, sadece deri rengini andıran altta daracık tayt ve üstte daracık buluzlerle çıkıp vücudunun bütün hatlarını gösterecek şekilde erkeklerin tahriklerine maruz kalmaları gayri ahlakidir ve kadını değersiz yaptığı gibi, edebe de adaba da görgü ve nezaket kurallarına da aykırıdır.
Bundan dolayı Allah; “Mümin kadınlara da söyle: gözlerini (harama) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetleri teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtünsünler.”(Nur:31) “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur.”(Ahzab:59)
Bu emir, erkeklerin ısrarcı bakışlarından, sarkıntılık etmelerinden ve sataşmalarından rahatsız olan; bunları eğlenceli bulmayan, kötü şöhretli ahlaksız sokak kadınlarından biri gibi kabul edilmek istemeyen kadınlar içindir. Eğer gerçekten iyi kadınlar olarak tanınmak istiyorsanız ve erkeklerin şehvet dolu bakış ve ilgileri sizi rahatsız ediyorsa, insanların açgözlü bakışları önünde bütün güzellik ve fiziki cazibenizi ortaya koyacak şekilde yeni gelinler gibi süslü bir şekilde sokağa çıkmamalısınız. Siz aynı anda hem sokak kadını, hem de namuslu bir kadın olamazsınız.
Ve görüyoruz ki Kur’an kesin ifadelerle “Ve eski cahiliye devrinde olduğu gibi (açılıp saçılarak dışarıda) kırıtmasınlar.”(Ahzab:33) Önceki ayette “Ey Peygamber hanımları!” diye başladığı için, bu emrin Hz. Peygamber’in hanımları için olduğunu söyleyenler vardır. Ahzab 59. Ayette; “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle” diye başlar. Şimdi soruyorum; Hz. Peygamber’in hanımları dışarı çıktıkları zaman, bu gibi açılıp saçılarak kırıtma işlerinden menedilirken acaba diğer Müslüman kadınlara açılıp saçılarak ve kırıtma müsaadesi mi verilmiştir? Nasıl olur da efendimizin hanımlarına yabancı erkeklerle kırıtarak konuşmalarına ve yabancı erkekleri tahrik etmelerine izin verilmemiş de diğer Müslüman kadınlarının yabancı erkeklerle kırıtmalarına müsaade edilmiş ve bu yabancı erkeklerin erkeklik hislerini tahrik etmelerine izin mi verilmiştir? Nasıl olur da Allah kendi Peygamberinin evini ve ailesini temiz tutmasını emrederken, diğer Müslümanların evlerinin bulaşık vaziyette kalmalarına göz yummuş olabilir?
Nur Suresi 31. Ayet “himar” terimiyle başörtüsü hükmünü getiriyor, bu hükümle zaten başını örten kadınların boyunlarını, omuz ve göğüslerini de başörtülerini salarak örtmelerini emrediyordu. Bu ayette ise “cilbab” ile “dış elbise” ve kadının evin dışına çıkması durumunda uyması gereken hükmü dile getirmektedir.
Müslüman kadının dış giysisine gelince; el ve yüz hariç, bütün bedeni örtmelidir. Süslü ve çekici olmamalı, (evde kocası için sınır yoktur) sade olmalıdır. İnce ve şeffaf olmamalıdır. Altını göstermeyecek şekilde olmalıdır. Vücudun hatlarını belli etmeyecek şekilde olmalıdır. Dışarı çıkarken elbisesine aşırı kokular sürerek başkalarının dikkatini üstüne almamalıdır. Bu konuda pek ağır günah ifade eden hadisler mevcuttur. Erkek elbisesine benzememelidir. Nitekim Hz. Peygamberin, kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına lanet ettiği bildirilmiştir. Giyilen elbiseler kibirli şekilde giyilmemelidir. Nitekim Hz. Peygamber; “Kim dünyada kibir için elbise giyerse, Allah ona ahirette zillet elbisesi girdirir”(Ebu Davud) demiştir. Bu ölçülere uyulduğu takdirde, örfe âdete ve bölge şartlarına göre dışarıda renk ve biçimlerde elbiseler giyilebilir. Ferace, çarşaf, pardesu, manto vs. giysiler de cilbab hükmündedirler. Dış giysi, kadının bedenini göz veya sözle olabilecek muhtemel saldırılara karşı koruyan bir kalkan gibidir.
Örtü kültür ve sosyal davranışla yakından ilgili olup tam anlamıyla “kimlik”le yakından ilgilidir. Toplumların sosyal davranış kalıplarında çoğunlukla kimlikler sembollerle ifade edilir ve yaşatılır. Bir toplumda başkalarıyla (Hıristiyan, Yahudi, Budist, Ateist vs.) bir arada yaşama durumunda olan Müslüman kadınların görünür kimliklerinden en önemli ve en başta geleni başörtüleridir. Bu herhangi bir siyasi veya başka atıfları olan bir simge değil, doğrudan dini vecibeyi açığa çıkaran bir şiardır. Bu özelliğiyle başörtüsü, Müslüman kadını Müslüman olmayandan ayıran bir alamet-i farika, ayırt edici bir semboldür. Kadın, dişiliğinden dolayı ister eziyet görsün görmesin, Müslüman olması hasebiyle başını örter ve vücudunun hatlarını göstermeyen bir dış elbise ile kamusal alanlara çıkar.
İtalyan kadın araştırmacı L. Veccia Vaglieri’nin şu sözleri pek ilginçtir: “Kökü tarihin derinliklerine varan ve kadınlarla erkeklerin ölçüsüzce karışmamasını öngören bu kural (tesettür) ve bundan doğan ahlaki yaşayış, Şark memleketlerinde beyaz kadın ticaretini bütünüyle ortadan kaldırmıştır. O kadar ki, yabancıların nüfuz veya egemenliğinin söz konusu olduğu bölgeler dışında böyle bir şey bilinmemektedir bile. Hiç kimse bu kazanımların değerini inkâr edemese de, şu sonucu da çıkarmamız gerekir ki, örtünme geleneği, İslam toplumu için paha biçilmez faydalara kaynak oluşturmuştur.”
İngiliz kadın gazeteci R. Mary Hove de şöyle der. “Örtünme kadının onurunu korumaya yardımcı olur ve onu şehvet bakışlarından muhafaza eder. Aynı zamanda toplumun da onurunu koruyup bireyleri arasına fitne girmesinden meneder. Tesettürün sadece örtüyle de gerçekleşmediğine inanıyorum. Aynı zamanda içte de iffet duygusunun bulunması ve kişinin kötü olan her şeyden de sakınması gerekir.”
Çok acıdır ki, bazı Müslüman hanımların şeklen ve görünüşte bir tesettüre girmesine rağmen, diğer dini emir ve yasaklara gereken hassasiyeti göstermemesi, Müslüman bir hanımefendiye asla yakışmayacak tavır ve tutumlar sergilemesi, böylece kendi şahsi mesuliyet ve günahlardan başka, diğer insanlara da kötü örnek teşkil etmesi ve bütün tesettürlü bayanların aynı kategoriye sokularak haklarında aynı peşin hükümlerde bulunulmasına sebebiyet vermesidir. Vesselam.