Tasavvuf, kişiyi kemale ulaştıran hatta insani insan yapan müstakim bir ilim ve meşreptir. Bu meşrebin merkezi ve ana unsuru ve esası kalptır. Zira tasavvuf kalbin tashihi, temyizi, selameti için yegâne ilimdir ve kapıdır. Evet, kalbin tasfiyesine sebep olmayan ilim hakiki tasavuff değildir. Bundan dolayı tasavvuftaki tövbe, zikir, vird, sülük ve murakabe gibi kalbin tashihine sebep olan eylemler tarikatın, mürşidin ve müridin esas temayülleridir. Zikir, tövbe, vird, sülük ve murakabesi olmayan şeyh ve mürit yavandır, tarikatta ve tasavvufta isabetli değildir. Bediüzzamanın tabiriyle “tasavvuf manayı harfiden manayı ismiye giden en kestirme yoldur…” Mutasavvıf,  kalbin tasfiyesine sebep olan bu eylemleri istimal ederek Allah’a giden yolu bulmaya çalışır yani tövbe, zikir, vird, suluk ve murakabe Allah’a kavuşmaya vesile kılar. Yani kalbi Allahtan gayrisine kapalı bırakıp sadece Allah’a giden kapıya açık bırakır ve vuslat basamağına ayak basar, Rabbine kavuşur. Bir Bektaşi tek başına kalbiyle meşgul iken tefekküre dalar ve tefekkürüyle Allah’a giden yolunu ararken biri ona “sen niye böyle tenhasın, kimsen yok mu?”Diye sorar. Bektaşi der ki;  “şimdiye kadar kimsem vardı ama sen yüzümü ondan kendine çevirdin, yalnız kaldım” dedi. Babnirli mele