Gençliğini eğlenmekle geçiren, ihtiyarlığını ağlamakla geçirir. Uzun soluklu bir işi isteksiz olarak, sevmeden yapmak baştan kaybetmek anlamına gelir. Başarmak için işine saygı duyman gerekir. Bakarsan bağ olur ve büyür. Böylece karıncaya yem olacak bir tohum kasırgalara kafa tutan bir meşeye dönüşebilir. Genç kardeşim! Başarılı olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tembelliktir. Tembelliğin bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengenlik, keyfine düşkünlük, bencilliktir. Hz. Peygamber, “Allah hevasına uymayan gençten hoşlanır”(Ahmed) demiştir. Rahata düşkünlüğümüz, tembelliğimiz gibi insani huylar tıpkı yer çekimi kanunu gibi doğaldır. Hantallık, rehavet, tembellik veya aymazlık diye adlandırılan huylarımız süreklilik arz eder. Bu huylarımıza karşı yapılacak düzensiz mücadele, mücadeleyi tekrar etmekten başka bir şeye yaramaz, sonunda başarılı da olunmaz.

Tembeller yumruklarını sıkmadıkları için mutluluğun avuçlarının içinden kaçıp gitmesini seyrederler. Bu kişileri ellerinde kılıçları havada bekleyen ama hiçbir zaman indirmeyen gravür heykel askerlere benzerler. Gerçek şu ki kararlı bir iradenin karşısında ancak devamlı bir güç durabilir. Tutkularımız ise doğası gereği geçicidir; ne kadar şiddetli olursa bir o kadar kısa sürer. Takıntı haline gelen ihtiraslar haricinde tutkuların sık oluşu düzenli bir çabanın yerini tutabilecekleri anlamına gelmez.

Genç kardeşim! Başarılı olma yolunda senin ikinci büyük düşmanın kötü arkadaştır. Arkadaşının kötüsü, emin ol ki, bir gencin başına gelebilecek kötülüklerden en kötüsüdür. Dost ağzı kullanır. Seni kollar ve yardımına koşar görünür. Seni kendisine imrendirmek için yapmadığı şaklabanlık kalmaz. Gençliğini yaşa, bu gençlik her zaman ele geçmez. Sana öğüt verenler vaktiyle günlerini yaşayıp da senin güzel gençliğini kıskananlardır, aldırma, eğlenmeye bak… Seni kendine benzetmek ve kendi düştüğü çukura sürüklemek için başvuracak çare arar. Sözleri ile ve yaşayış tarzı ile manevi enerjini kırar ve sende haince bir ruhsal gevşeklik yaratır.

Gevşekliğin, uçarılık, hoppalık, züppeliğin, türlü türlü şekilleri ile adına tembellik dediğimiz sefalet şeytanı ve başarı düşmanının yıldığı biricik silah iradedir. İyilik yolunda iradeni kullanabiliyorsan, korkma. Arkadaşın kötüsü semtine uğrayamaz. Karşında boş lafçıların ağzı ötmez; zehirli dillerini çıkarıp seninle alay etmez. İnsan zekâsı ve bilgisiyle değil, ancak iradesi ile insandır. Özellikle, ahlaki anlamda irade, canlı organizmalar zincirinin son halkasını oluşturan insana has bir güç ve ayrıcalıktır. Tarihte şerefli yer almış ve ün kazanmış şahsiyetlerin hepsi bunu irade silahı ile elde etmişlerdir. Bu bir kuraldır ve istisnası yoktur.

Bazen sırf taklit ile bazen düşünceli bir şekilde başlayan alışkanlıklar, zaman içinde tekrarlana tekrarlana yerleşir. Etrafımızdakilerden görerek bir iki sigara içeriz. Biraz sonra arkadaşlık gayretiyle bir iki daha…  Derken sigara içme alışkanlığına saplanıp kalırız. İçki, uyuşturucu, kumar, yalancılık, uçarılık… gibi belalı alışkanlıklar hep böyle başlar. Ve tiryakilik denen felaketle biter. Alışkın olmayan için sigara, içki, uyuşturucu, kumar asla ihtiyaç ifade etmez. Fakat bir defa alışınca bunlar, ekmeğe ve suya olan ihtiyaç kadar dayanılması güç birer ihtiyaç şekline girer. İnsan sigaraya ilk sigaradan, uyuşturucuya ilk tadımlıktan, içkiye ilk kadehten başlar.

Kant, “karakterimizi doğrudan, kendiliğinden edindik. Bu durumdan geri de dönülmez” derken, aynı şekilde Schopenhauer de, “karakterin sabit ve değişmez olduğunu” söyler. Normal bir anneden çocuk sevgisi ve şefkati silinemez. Kedi fare tutmaktan vazgeçirilemez. Altın semer vursan da eşek, yine eşektir. Kurt yavrusu insanlarla birlikte büyümüş olsa bile yine kurt olur. Can çıkmayınca huy çıkmaz. İnsan iyi ve kötü huyları ile beraber doğar, bunların iyilerinden faydalanır, kötülerini de hayatı boyunca semer gibi sırtında taşır. Gibi mazeretler ileri sürerek kötü alışkanlıkların pençesine mahkûm mudur?

Yoksa buna karşılık alışkanlıklarımızı değiştirmek, sağlam bir nefis terbiyesinin rehberliği ile bunları yönlendirmek ve yönetmek, özellikle doğru yolda kötü alışkanlıklara başlayıp saplanmamak daima elimizdedir, iyiliğe götüren ve başarıya yarayan iyi alışkanlıklar elde etmemiz daima mümkündür, deyip mücadele etmekle mükellef midir? Karakterin homojen bir blok olduğu inancı yüzeysel bir gözlemden ibarettir. Karakter birçok etkenin neticesidir. Spencer, “insan karakterinin hayat koşullarından ve dış etkenlerden kaynaklanan sebeplerle çok uzun vadede değişebileceğini” kabul eder. Nicole, “Ne ilginçtir ki insanlar her türlü eğitim için bir öğretmene ihtiyaçları olduğunu kabul ederler ancak davranış bilimlerine gelince öğrenmeye gayret etmez ve önemsemezler” demiştir.

Bir kere yaratıcı “Herkese çalıştığının ve çabalamasının karşılığı vardır” demiştir. Demek ki çalışmak çabalamak ve mücadele ve en iyisine ulaşmakla görevliyiz. Allah insanı yarattığı zaman, ona akıl verdi, fehm verdi; iyiliği ve kötülüğü birbirinden ayırt etmek için. Kötünün hangisi ve iyinin hangisi olduğunu da kitaplar göndererek bildirdi. Ve kitapları insanlara açıklamak için de Peygamberler gönderdi. Bir kere iyisi ve kötüsü ile birlikte, bütün huylarımız doğuştan değil, kazanılmıştır. İnsan her türlü düşünce, his ve huydan soyut fakat her çeşit huy edinmeye müsait olarak doğar. Düşünce ve duygularımız gibi, huylarımızı da hep çevremizden ve görüp öğrendiklerimizden alırız. Hz. Peygamber’in “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar”(Buhari) demiştir. Nesiller üzerinde önceki kuşağın ya da yakın ve hâkim çevrenin et­kisini, ulaşabileceği en acı boyutuyla gözler önüne seren hadis, gele­ceğin neslini yoğurma ve dolayısıyla nesli koruma görevinin ciddiyetine dikkat çekmektedir.

Her insan yaratılış itibariyle lekesiz, tertemiz, iman ve İslâm'a en müsait bir hüviyette doğar.  Lakin insanın başta ailesi olmak üzere çevresi ve bulunduğu muhit o temiz ve lekesiz fıtratı şekillendirmeye başlar. Yani insanın ilk fıtratı yazılmaya müsait bembeyaz bir kâğıt gibidir. Her insanın doğuştan gelen elbette belli bir programı belli bir kabiliyeti belli bir potansiyel yeteneği vardır. Bu kuvvet ve potansiyel hâlinde bulunan yeteneklerin ilim, eğitim ve terbiye gibi şeyler ile inkişaf ettirilmesi gerekiyor. Hz. Bilal deha değildi vasat bir insandı, ama iman ve sebatı ile büyük bir insan olabildi. Ebucehil deha derecesinde bir insandı, ama Bilal’in ayağına toprak bile olamadı.

İnsanın değişmesi ve değiştirilmesi daima mümkündür. Çünkü insan, normal olmak şartıyla, serbest bir iradeye sahip ve bu güçle kendini yönlendirebilir ve idare edebilir. Aslında, terbiye ve ahlak gibi disiplinlerin en eski zamanlardan beri var olması da bunların huylar üzerinde etkili olduğuna inanıldığının ve kötü huyların iyi bir terbiye ile değiştirilebileceğinin kabul edildiğinin bir delilidir. Eğer terbiye ve ahlakın huylar üzerinde hiçbir etkisi olmasaydı, binlerce seneden beri bütün insanlık bu disiplinlere sarılıp inanmazdı. Terbiye ve ahlakın etki bakımından en verimli çağı gençliktir. Fakat bütün güçlüklere rağmen, huyların en köklüsü bile irade ve azmin ve iyi bir terbiyenin tokmağı altında ezilip erimeye mahkûmdur. Vesselam.