Eskiden bazı kırsal kesimlerde şu yaygındı; “damat, gerdek gecesinden az önce odasında bir kediyi saklar, gelinle yatak odasına girince kedi çıksın diye sandalyeyi hareket ettirir, kedi çıkınca eşinin önünde gücünü göstermek için zavallı kediyi yakalar, sonra ölünceye kadar onun boğazını sıkardı.” Bunu yaparken güttüğü amaç, ilk karşılaşmada eşine kendisinin korkulacak bir kimse olduğu imajını vermek için! Kıdemli ve uzman bir öğretmen, stajyer öğretmenlere “Öğrencilere verdiğiniz ilk derste onlara sert davranın; kırmızı bir gözle bakın, böylece öğrenciler sizden korksunlar ve daha baştan sizin güçlü kişiliğinizi tanısınlar” tavsiyesinde bulunuyordu! İlk karşılaşma, senin hakkındaki “resim ”den % 70 daha etkilidir. Her insanla, ilk defa karşılaşıyormuşçasına ve bunun daha iyi olacağına inanarak iletişim kur. Bazen Hz. Peygamberden; dünyalık bir şey istemek için gelenler oluyordu. Ama akşam olur olmaz, dini, ona dünyadan ve dünyadakilerden daha sevimli ve daha kıymetli hale geliyordu.
Anlatıldığına göre büyük bir Kral rüyasında dişlerinin döküldüğünü gördü. Bir rüya yorumcusuna danıştı yorumcu, “Üzerinden yıllar geçiyor, bütün çocukların ve ailen ölüyor, saltanatında tek başına sen kalıyorsun” dedi. Kral bağırdı, öfkelendi, hakaret ve lanet etti ve sopayla dövdürttü. Başka bir yorumcu çağırttı. Rüyayı ona anlattı ve yorumunu sordu. Yorumcu, “Senin ömrün çok uzun olacak, öyle ki ailenden en son ölecek sensin. Uzun ömründe kral olarak kalacaksın” dedi. Kral sevindi, ona bol bahşiş verilmesini emretti. Hâlbuki iki yorumun sonucu aynı. Ancak birincisi, bir üslupla; ikincisi ise başka bir üslupla yorumlamıştı.
Tebliğci iki kişi, aynı konuşmayı aynı sözlerle yapıyor, birinin konuşmasını dinleyenlerin esnediklerini, uyuduklarını yahut oturuş şekillerini defalarca değiştirdiklerini, başka sözlerle veya cep telefonlarına gelen mesajları okumakla meşgul oldukları halde, ikinciyi orada bulunanlar pür dikkat onu dinliyor ve gözlerini ona dikiyorlar, istekli ve heyecanlı oldukları, gözlerini pek kırpmadıklarını görürsün.
Bir öğretmen, okulun koridorlarında yürürken, etrafında öğrencileri görürsün, Biri onunla tokalaşmakta, biri bir şey danışmakta, diğeri de problemini anlatmaktadır. Bir başka öğretmen, okulunda tek başına yürür, okulun mescidinde tek başına çıkar, hiçbir öğrenci neşeyle, tokalaşarak, şikâyetçi olmak veya danışmak için bile ona yaklaşmaz. Biri halka açık bir toplantıya geldiğinde herkes onunla karşılaştığına sevinir ve her biri onun yanına oturmak ister. Bir başkası gelir, âdeti yerine getirmek için veya nezaketen soğuk bir şekilde onun eli sıkar, sonra o kişi etrafına bakıp oturacak bir yer arar, hiç kimse ona yer vermek istemez ve onu, kendisinin yanında oturmaya davet etmez. Bir baba evine girince çocukları onu güler yüzle karşılarlar ve sevinerek ona yönelirler. Başka bir baba, çocuklarının yanına girdiğinde ona dönüp bakmazlar. Verdiğimiz misaller, kalpleri cezbetme, insanları etkileme ve insanlarla iletişim kurma becerileridir. Başkalarıyla iletişim kurma yetenek ve becerilerinin, Allah’a yaklaşmanı sağlayan bir ibadet olduğunu unutma.
Davetçinin, şahsi ve genel yaşantısı insanlar tarafından mercek altındadır. İnsanlar, onun hayatıyla ilgili spekülasyonlara başlamadan önce, kendisi bizzat hayatıyla ilgili bütün şüpheleri izale etmek ve yanlış ihtimalleri gidermek zorundadır. Hem özel ve hem de genel yaşantısını, kendisini lekeleyecek her türlü olumsuzluklardan korumalıdır. En iyi davetçiler sözlerinden önce davranışlarıyla davette bulunanlardır. İnsanlar, farkına varmasak da, davranış şeklimizden etkilenirler. Davet hikmet ve güzel öğüt temeli üzerine yükselir. Hikmet, davetin ulaştırılacağı her insan için ayrı birer üslup ve hitap şeklinin olduğunu bilmekle ortaya çıkar. Hikmetli bir davetçi, bildiği her şeyi, tanıdığı herkese söylemeyen kimsedir. İbn Abbas, “Rabbe halis kullar olunuz”(Ali İmran:79) ayetini, “yumuşak huylu fakihler olun” şeklinde anlamıştır. Yumuşaklıkla, davranış ve ikna becerilerini kullanarak istediğimizi gerçekleştirebiliriz. Rabbani demek, önemli ilmi meselelerden önce, insanları basit ilmi konularda bilgilendirerek, onları eğiten kimse demektir. İnsanları davet ederken, basit ilmi meselelerden başlamak suretiyle onların seviyelerine göre hitap etmek davetten soğumamaları için oldukça önemlidir.
Yanlış anlaşılmaması ve daha kötü sonuçlara yol açmaması korkusuyla bazı şeylerin bir takım kimselere anlatılmaması gerekmektedir. Hz. Peygamber, Hz. Aişe’ye, “Ey Aişe! Eğer kavmin yakın bir zamanda küfrü terk etmiş olduklarını hesaba katmasaydım ve tepki göstereceklerini bilmeseydim. Kâbe’yi, yıkar ve bir kapı daha koyardım. İnsanlar birinden girip öbüründen çıkardı”(Buhari) demiştir. Bundan dolayı daha kötüye gitmemesi için bazı maslahatlar (kamu yararı) terk edilebilir. Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye, “insanlara, bildikleri konulardan bahsedin, Allah ve Rasulünün yalanlanmasını ister misiniz?”(Buhari) demiştir.
İbn Mes’ud, “Bir topluluğa, akıllarının idrak etmediği her hangi bir rivayet nakledersen, o rivayet o kimselerden bazıları için mutlaka bir fitne olur”(Müslim) demiştir. Bundan dolayı, “insanlara akıllarının alacağı şekilde konuşunuz”(Deylemi) denilmiştir. “Her mekânın bir konuşması vardır” sözleri de buna işaret etmektedir. Hz. Peygamber tebliğcilerini gönderdiği zaman bu tür hassasiyetleri göz önünde tutmalarını ve tedrici uygulamalarını tembihlemiştir; “Sen Ehl-i kitap bir kavmin yanına gidiyorsun. Onları, bir olan Allah'a iman ve benim de Rasulullah olduğuma şehadete dâvet et. Eğer bunu kabul ederlerse, onlara, Allah'ın her gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Eğer bunu da kabul ederlerse, Allah'ın kendilerine, zenginlerden alınıp fakirlere verilecek zekâtı farz kıldığını bildir. Eğer, bunu kabul ederlerse, sakın mallarının en kıymetlilerini alma! Mazlumun duasından sakın! Çünkü bu dua ile Allah arasında bir perde yoktur.”(Buhari) Hz. Peygamber, Muaz ile beraberinde gönderdiği Ebû Mûsa el-Eşarî'yi uğurlarken de son tavsiyesi, “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!”(Buhari) Şeklinde olmuştur.
Davete muhatap olan insanları birkaç gruba ayırmak mümkündür, Birinci grup: Hiçbir eğitim almamış olan avam kesim; bu tür insanlarla diyalog kurmak ve onları davet etmek oldukça zordur. Bunların durumu okuma-yazma yeni öğrenen öğrenci gibidir. Bunlara dini konulardaki zor meseleleri, ince detayları, karmaşık delilleri sunmamak gerekir. Bu durumda olan kimseler, davet alanında uzman kişilere ihtiyaç duyulur. Soyut konulardan çok, hissi konulara yönelirler. Özel ihtiyaçları ve hayat şartları kalplerine giden en etkili vasıtalardır. Onlar üzerinde akıldan çok duyguların tesiri vardır. Teşvik ve korkutma türünden şeyler, onları çok etkiler. Salih insanların kıssalarını dinlemek onların bütün dertlerini alır götürür. Evliya menkıbelerini ve siret olaylarını tahlil ve inceleme yerine kıssa şeklinde dinlemek onların daha çok hoşlarına gider. Onun için, “insanlara anlatılmasından hoşlandıklarını değil, duymaktan hoşlandıklarını söyle” denilmiştir.
İkinci grup: Üniversite mezunları ile kültürel düzeyi en az onlar kadar olanlar; bunlar, daha çok tahlil, çıkarsama, maneviyat, olağanüstü deliller vs. gibi meselelere önem verirler. Onlarla konuşurken ilmi seviyelerini göz önünde bulundurmak gerekir. Daha çok avam kesime hitap edebilen ve onlar üzerinde etkili olan bir davetçi, bunlarla muhatap olmak bakımından zorluklar yaşayabilir. Onların düzeyinde olmayan biri onlarla diyaloga girecek olursa onlar üzerinde olumsuz bir etki yapar. Vesselam.