ÇALIŞMAK YAŞAMAKTIR

       Kişi hem ruhen hem de bedenen sağlıklı bir yaşam idame edebilmesi için çalışması elzemdir ve çalışmanın insan yaşantısında büyük bir yeri ve önemi vardır.

       Diğer güzel alışkanlıklar gibi çalışma alışkanlığı da çocuğa daha küçük yaşlarda kazandırılabilir. Ebeveynler, çocuklarının çalışkanlıklarını önemseyip onları övmeleri halinde çocuklarının çalışmasını sağlayabilirler.

       Beş altı yaşlarındayken amcamla babam evimizin hemen önündeki boş alana büyük amcam için bir ev inşa etmeye başladılar. Ustalık gerektiren işlerin dışındaki tüm işleri babam ile amcam yapıyorlardı. Onlar çalışırken ben de yanlarında duruyor onları izliyordum. Babam, “Annene söyle bize çay yapsın,” ya da “kahve yapsın.” der demez koşar anneme söylerdim. Annem, “Bekle.” derdi ben de beklerdim. Çay ya da kahve hazır olduğunda gider babamı çağırırdım. Babam gelir tepsiyi alır inşaatın bulunduğu yere götürür usta veya amcamla birlikte içerlerdi. Babam, bazen de bir kâğıda alınacakları yazıp bana verirdi. “Hadi koş git bunu bakkala ver.” deyip yola dikkat etmem için beni tembihlerdi. Bakkal evimizden iki sokak ötedeydi. Kardeşimle gider kâğıdı bakkala verirdik. Bakkal, babamın isteklerini hazırlar çırağıyla evimize gönderirdi. Babam kum taşıdığında da ben de bir konserve kutusuna kum doldurup taşıyordum. Babam, yaptığım her işi önemseyip takdir eder, beni överdi. Babamın beni övmesi hoşuma gidiyor çalışma isteğini bende uyandırıyordu.

       Sonraki yıllarda her zaman bir hedef belirler, hedefe ulaşmak için plan yapar o plan doğrultusunda çalışırdım. Planlı çalışmaya da daha ortaokul yıllarında başladım. Şimdiki çok çalışmam çocukluğumdan kalan bir alışkanlıktır.

      Çevremde okulda başarısız olan çocukların anne ve babalarının “Çocuğum çok zeki ama çalışmayı pek sevmiyor” sözlerini çok duyuyorum. Oysaki çocuğun zekasını öveceğine çocuğun çalışmalarını dile getirirlerse, takdir ederlerse ya da çocuğu ödüllendirirlerse çocuk daha çok çalışmaya gayret edecektir.

       İlkokuldayken öğretmenimiz ödevini yapan öğrenciye kırmızı kurdele takar ya da defterine bir yıldız çizerdi. Öğretmen bana da bir kurdele taksın ya da defterime de bir yıldız çizsin diye verilen ödevi hemen yapardım.      

       Çocuklarımıza iyi bir hayat yaşatmak istiyorsak onlara her şeyden önce çalışmanın nedenli önemli olduğunu öğretmeliyiz. Onlara hem çalışmanın erdemini anlatmalı hem de çalışma kültürü edindirmeliyiz.

       Çalışmakla ilgili güzel sözler çoktur ancak birkaçını paylaşmak istedim.   

       Ünlü Fransız Yazar Victor Hugo, “Çalışma uçup gidebilen bir alışkanlıktır; bırakması kolay, yeniden başlaması zor bir alışkanlık.”     

       Amerikalı mucit Thomas Edison, “Hiçbir başarımı tesadüfe borçlu değilim, buluşlarım da tesadüfün değil çalışmalarımın eseridir.”

       Fransız Yazar Voltaire, “Çalışmak bizi şu üç büyük beladan kurtarır: Can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk.” demiş.

       Çalışmak yaşamaktır. Yunus Emre’yi Bektaşi’yi Mevlana’yı Dostoyevski’yi Victor Hugo’yu ölümsüz kılan çok çalışmalarıdır.

       “Devler gibi eser vermek için karıncalar gibi çalışmak gerekir.” demiş Necip Fazıl Kısakürek

       Yetenekli olmak kişinin elinde değil ama çalışıp çalışmamayı seçmek kendi elindedir. Başarmak için çok çalışmak gerek, çalışmadan başarmak mümkün değildir.

        Varlıklı olmanın temel koşuludur çalışmak. Çalışmak zenginliktir, refah düzeyinin yüksek olması demektir. İktisat tarihçisi Niall Ferguson, gelişmiş toplumları diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerin başında, çalışma kültürü ve iş ahlakının geldiğini, söyler.

       Çalışkanlık ve çalışma kültüründen bahsedildiğinde aklıma ilkokulda anlatılan La Fontaine’in ‘Ağustos böceği ve Karınca’ hikayesi sonrada vekil öğretmen olarak çalıştığım yıllardaki bir anım gelir. Kenar mahallenin birinde vekil öğretmen olarak görevlendirilmiştim. Sabahçıydım. Ders erken saatlerde başlıyordu ve sabahları hava serindi. Evimle okul arası yaklaşık kırk dakika sürüyordu. Okula giderken yol boyunca etrafı izliyordum. Merkezden uzaklaştıkça gördüğüm insanların üst başlarından yoksul oldukları belli oluyordu. Ya bir duvarın dibinde iki üç kadın ya da bir tandırın hemen yanında birkaç kadın oturmuş sohbet ediyorlardı. Muhakkak bir iki kadının da kucağında, ayağında çorabı ya da üzerinde donu olmayan çocukla koyu bir muhabbette olduğunu görüyordum. Çocuk salya sümük ağlıyor ama anne hiç oralı olmuyor sohbete devam ediyordu. “Sohbet zamanı mı? Sabahın bu saatinde evde yapılacak onca iş varken!” diye ne çok kızıyordum içimden. Tabii kenar mahalledekilerin hepsi böyle değildi, çalışanı da vardı.

       Merkezde görevli olduğum zamanlarda ise kadınların harıl harıl çalıştığını görüyordum. Kimi kadın balkonda çamaşır asıyor kimi balkon yıkıyor kimi de çöp döküyordu. İşletme alanında lisans yaparken zengin ve fakir kültürünü öğrenmiş burada ise canlı örneğine şahit olmuştum.      

       Çalışmak sadece giyim, beslenme, barınma, ısınma, güvenlik gibi ihtiyaçların karşılanması için değil, insan kendini iyi hissetmek için de çalışır.

       Çalışmak bir kültürdür, sorumluluğunu bilmektir, varlıklı olmaktır, üretmektir, mutlu olmaktır, kimseye muhtaç olmamaktır, her şeyden en önemlisi kaliteli bir yaşam sürdürebilmektir.        Sonuç olarak tembellik yoksulluktur, çalışmak ise zenginliktir.

       Alman Devlet Adamı Otto V. Bismark, “Gençliğe üç öğüdüm var: Çalışın çalışın çalışın.” demiş. Evet, sağlıklı olmak istiyorsanız çalışın.

       Kalın sağlıkla.