İHLAS, İHSAN VE SAMİMİYET
- 13-04-2025 16:59
- 13-04-2025 17:00

İhlas; içtenlik, duruluk, saflık ve Samimiyet anlamlarına Gelir . Müslümanın bütün eylemlerinde istenen ve olması gereken temel kavramların başında gelir.
İhlas, muhlis, halis ve halas kelimelerinin etimolojik kök anlamları aynıdır.
İhlas, Allah’ın boyası demek olan Sıbğatullah boyasıyla boyanmaktır.
İmam Gazali; “İnsanlar görür diye ameli terk etmek riyadır. İnsanlar görsün diye amel etmek ise şirktir. İhlas da Allah -u Teâlâ’nın seni, bunlardan korumasıdır” diyerek altın orandaki ölçüyü koymuştur.
İhsan; ihlasla eş anlamlıdır.
Peygamber efendimiz İhsan konusunda şunları söyler: “İhsan, Allah’a sanki onu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Zira sen onu görmesen de o seni muhakkak görür.” (Müsllim)
Kur’an-i Kerimde ihsan konusunda şöyle buyurulur:
“Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya yardımı emreder…” (Nahl-90)
İhsan, kulluğun özüdür, özetidir ve kemale ermiş halidir.
Samimiyet ise ihlasın sonucudur.
Ramazan kayan “İhlas Çağrı sı” eserinde Samimiyeti şu veciz şekilde ifade etmektedir:
“İhlasın müminlere kazandırdığı en bariz özellik samimiyettir. Adeta ihlaslı olmakla, samimi olmak eş anlamlıdır.
Samimiyet, saf ve duru haliyle Allah’a yönelmektir.
Samimiyet; çıkarcı, fırsatçı muhterislerin bencil dünyasından özgür ve özgün fıtrata hicrettir.
Samimiyet; kişilik, erdem ve onurun bir diğer adıdır.
Samimiyet; yüreklerdeki çölleşmeye karşı bir nisan yağmuru…
Samimiyet; kimi Zaman bir katre gözyaşı… Kimi zaman Allah yolunda ayağa bulaşan toz… Bazen satırlara dökülen mürekkep… Kimi anlarda birkaç damla kan ya da biraz ter… Bazen bir Tebessüm veya bir güzel söz olabilir… Sıcak bir nazar, yüreğin derinliklerinde başlayan bir titreşim şeklinde tezahür edebilir… Samimiyet, hal dilinin dile gelmesidir.”
İhlas, ihsan ve samimiyet her biri altın değerinde kavramlardır. Bu üç kavram, sentez olarak bir insanda birleşirse, o insan mükemmel kıvamda bir kişilik sergiler. Bu kişiliğe, içinde yaşadığımız bu Dünya çok muhtaçtır. Bu kaos, belirsizlik ve zülüm çağında insanlık bir kurtuluş aramaktadır. “Bütün insanlığın kurtuluşu olmayan bir kurtuluş, hiçbirimizin kurtuluşu olamaz. “Din (İslam), hayatın hayatı, hem nuru hem esası; ihya-ı dinle olur bu milletin ihyası.” Diyor Büyü k üstad. Evet bu milletin ihyası(Dirilişi), İki dünyayı esas Alan bir nizam ve yaklaşım tarzıyla mümkündür. O da hiç Kuş kusuz, Hayat nizamı İslam’dır. “İnsan olduğu için, İslam oldu ve İslam olduğu için insan vardır.”
Bizler, iki dünyalıyız. İki dünyası olanın ufku, o oranda geniş olur. Bu dünyada bütün yaptıklarından, yapabilip de yapmadıklarından sorumlu olduğuna inanan bir kimse; İhlas, İhsan ve Samimiyet çerçevesinde hayatını inşa ederse, bu dünya hayatı mükemmel olduğu gibi, Öte dünyada da Rabbimin razı oldğu bir hayatı kazanacağı umud edilir. Ancak, öte dünyayı (Ahireti) reddeden, İnkâr eden; bütün hayatın bu dünyadan oluştuğuna inanan, Dünyevileşmeyi esas alan Laisizm, kendisine tabi olan insanı, inananı bunalımdan bunalıma, buhrandan buhrana sürüklemektedir. Çünkü bu düşünce fıtrata, yaratılışa aykırıdır. Yaratılış kodlarıyla çelişen bir Sistem , hiç kimseye huzur, sükûn ve Saadet sağlayamaz.