NE KADAR DOĞRULUK ÜZERE YAŞIYORUZ?

Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Allah’a iman ettim de sonra da dosdoğru ol.”

Bir işi başarmanın ilk şartı o görevi başaracağımıza olan inancımızdır. Müslüman olmanın ilk şartı da iman etmektir. Bir olan; eşi, benzeri olmayan; yerlerin, göklerin hakimiyeti elinde bulunan Allah’a iman etmektir. Müslüman olmanın ikinci şartı iman ettikten sonra “dosdoğru bir hayat” sürmektir. Burada “istikamet” kavramı karşımıza çıkar. İstikamet; kişinin her türlü aşırılıktan sakınıp doğruluk üzere bulunmasıdır. İstikamet; samimi bir imanla hak ve iyilik yolunda istikrarlı, dengeli bir hayat sürdürmektir.

Öncelikle “iman”ımız istikrar ve istikamet üzere olmalı; her türlü şirk, küfür ve nifaktan arınmış olmalıdır. Sonra da hayatımızın her anı istikamet üzere olmalıdır.

Kalbimiz istikamet üzere olmalı. Merkezine Allah’ı almalı; içinde batıl olan hiçbir şeyi barındırmamalı; daima Allah için atmalıdır.

Dilimiz istikamet üzere olmalı. Sürekli “Allah” demeli; Allah için konuşmalı, Allah için susmalıdır. Her zaman güzel sözlü olmalı ve doğruyu, hakikati söylemelidir. Yalandan, dedikodudan, bozgunculuktan uzak durmalıdır.

Ticaretimiz istikamet üzere olmalı. Ölçü ve tartıda hile yapmamalı; müşteriye tarihi geçmiş, bozuk, sahte, kusurlu mal satmamalı; faize ve harama bulaşmamalı; sonu maddi zarar bile olsa dürüstlükten taviz vermemelidir.

İşimiz, sanatımız istikamet üzere olmalı. Sanatımızda sahteciliğe ve kolaycılığa yer vermemeli; işleri zamanında, tam ve yerli yerinde yapmalıdır.

İdareciliğimiz, amirliğimiz, patronluğumuz istikamet üzere olmalı. Emrimiz altında bulunanlara zulüm etmemeli; şartlar ne olursa olsun adaletten sapmamalı; kendi çıkarlarımız için değil halkın yararı için kararlar almalıdır.

İbadetlerimiz istikamet üzere olmalı. Nefsimizin isteğine göre değil; Allah’ın istediği ve razı olacağı şekilde olmalı; az da olsa devamlı olmalıdır.

Ahlakımız istikamet üzere olmalı. Kibir, bencillik, kıskançlık, gıybet, kötü zan gibi kalbi hastalıklardan uzak durmalı. Ahlakımız; tebesssüm, iyi zan, güzel söz, doğruluk elbisesini giymiş olmalıdır. İnsanın doğasına, mayasına aykırı olan her türlü aşırılıktan korunmuş olmalıdır.

Allah bize şöyle sesleniyor: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (11;112)

Hz. Muhammet, peygamber olmadan önce yaşadığı toplumda herkesin güvendiği dosdoğru bir insandı. Bundan dolayı kendisine “Muhammed-ül Emin” lakabı verilmiştir. Doğruluğunu ve güvenilirliğini hayatının sonuna kadar devam ettirmiştir. Ailesiyle, çevresiyle ve diğer insanlarla olan ilişkilerinde hep dosdoğru olmuştur. Konuşmasında, çalışmasında, ibadetlerinde, insanlara dini anlatmada dosdoğru olmuştur.

Günde on yedi kez sadece farz namazlarda “Bizi doğru yola ilet” (1;6) demiyor muyuz? Evet, her Fatiha suresini okuyuşumuzda Allah’a dua ediyoruz. “Ey Rabb’imiz bizi haktan, hak yoldan ayırma, bizi sadece tek ve doğru olan kendi yoluna dahil et.” diye dilekte bulunmuyor muyuz? Eğer her namazımızda defalarca doğru yolda olmayı istiyorsak; eğer bunu kalbimizle de samimi olarak onaylıyorsak; hayatımızı “doğruluk” temeli üzerine bina etmişsek Allah da bunun mükafatını bize kat kat fazlasıyla verecektir. Çünkü peygamberimiz başka bir hadisinde “ Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür.” der. İyiliğin anahtarı doğruluk; cennetin anahtarı da iyiliktir. Doğruluk olmadan iyilik olmaz. İyilik olmadan da cennetin kapısı aralanmaz.  

Üç günlük dünya için, üç kuruşluk dünya menfaati için, dünyalık bir makam için doğruluğumuzdan taviz vermeyelim.

İmanımız ve amelimiz doğruluk üzere buluşsun.

Kalbimiz doğruluk üzere atsın, dilimiz doğruluk üzere konuşsun.

Kıldığımız namaz, tuttuğumuz oruç, ettiğimiz dua dosdoğru olsun.

İşimiz, sanatımız, ticaretimiz, makamımız doğruluk üzere olsun.