USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

HANGİMİZ YOLCU DEĞİLİZ?

    “Bu dünyada bir garip veya bir yolcu gibi ol. Kendini kabir halkından biri kabul et.”

Peygamberimiz bu hadiste bize güzel bir tavsiyede bulunuyor. Dünya ile olan ilişkimizin seviyesini belirliyor. Dünyaya nasıl bakmamız gerektiği ile ilgili bir çerçeve çiziyor.

    Dünya, biz insanların üzerinde yaşadığı yerdir. Dünya bizi kısa süreliğine misafir olarak kabul eden mekandır. Dünya; her şeyin dünde kaldığı, geçmişte kaldığı, zamanın geriye çevrilemediği yerdir. Dünya; iyi veya kötü amellerin (eylemlerin) yapıldığı yerdir.

    Garip; kimsesiz, zavallı, yoksul gibi anlamlara gelir. Aynı zamanda yabancı, gurbette yaşayan anlamlarını da taşır. Her insan dünyada evinin geçimini sağlamak için çalışır, rızkını kazanmak için çaba gösterir. Allah’a inanan bir insanın yaptığı iyi ameller Allah katında hayır olarak geçtiği gibi geçimi için çalışması da bir ibadettir. Çünkü Allah, vaktini itaat ve ibadetle geçiren kuluna çok değer verir. Bundan dolayı kulun, rızkı için çalışmasını da ibadet olarak değerlendirir. Peki bu çaba nasıl olmalı, ne kadar olmalıdır? Gece gündüz demeden, Allah’ın bize emanet ettiği bedenimize eziyet edercesine, aile ve ahiretle ilgili sorumluluklarımızı ihmal ederek mi çalışmalıyız? Bu çalışmanın bir sınırı, dengesi olmalıdır. Dünya için olan çabamız ahiret için olan çabamızı geçmemelidir.

     Dünya insan için ne anlama geliyor?

     Aslında dünya bizim için yabancı bir yerdir, gurbet diyarıdır. Çünkü asıl yurdumuz diğer dünyadır, sürekli olarak kalacağımız yer orasıdır.

    Garip insan, gariban insan kendisini meşgul edecek, kafasını yoracak makamı, şöhreti, malı olmadığı için sırtını dünyaya dönmüştür. Bu dünyaya olan ilgisi, sevgisi, tasası yok denecek kadar azdır. Çünkü kaybetmekten korkacağı bir makamı, şöhreti yoktur. Hesabını yapacağı malı, mülkü; saymaktan yorulacağı parası yoktur. Bu bakımdan içi rahattır, huzurludur.

       Mekkeli müşrikler, peygamberimize davasından vazgeçmenin karşılığında mal, makam ve istediği kadınla evlenme tekliflerinde bulunmuşlardır. Ancak peygamberimiz bu geçici olan dünyalıkları elinin tersiyle itmiştir. Bunun yerine Allah’ın rızasını ve ebedi olan hayatı tercih etmiştir.

       Bizler de içinden ırmakların aktığı, hiçbir tasanın, derdin, çilenin bulunmadığı; hastalığın, yorgunluğun olmadığı sonsuz olan cenneti istiyorsak bu dünyaya bir yolcu veya garip gibi bakabilmeliyiz. Dünyanın aldatıcı ve göz boyayan çekiciliğinin gözlerimizi kamaştırmasına; bizi bir esir gibi peşinden sürüklemesine izin vermemeliyiz.

       Allah bize şöyle sesleniyor: “Dünya hayatı bir oyun, oyalanma ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise takva sahipleri (Allah’tan korkanlar) için daha hayırlıdır. Öyleyse aklınızı kullanmaz mısınız?”  (6;32)

      Dünyanın görevi bizi oyalamak ve meşgul etmektir. Bizim görevimiz de dünyaya aldanıp kanmamaktır. Esasında nefsimize değil de aklımıza danışırsak; akıl terazisinde ahiret yurdu daha ağır gelecektir. Yani aklımız da ahiret kazancının dünya kazancından kat kat daha fazla olduğunu söyleyecektir.

      Kabirde yatan insanın dünyayla ilişkisi, bağı kalmamıştır. Çünkü ölen insan konuşamaz, yiyip içemez. Çalışamaz, para kazanamaz, gezemez, eğlenemez, arabaya binemez. Çünkü ölen insan hayati hiçbir fonksiyon gösteremez. Yani ölmüş insanın dünyayla olan ilişki seviyesi sıfırdır, hiçbir değeri yoktur.

      Kendimizi kabir halkından biri olarak görürsek dünyaya olan bakışımız bir dengeye oturur. Açgözlülüğümüz azalır, gözümüzdeki hırs arzusu zayıflar, nefsimizi ele geçiren kibir, kıskançlık, bencillik gibi hastalıklardan kurtulmuş oluruz. Kendimizi kabir halkından biri olarak görürsek kalbimiz yumuşamaya başlar, içimizde merhamet ve sevgi çiçekleri açar. Kendimizden çok başkalarının dertleriyle dertlenmeye başlarız. Komşumuzun, arkadaşımızın, dostlarımızın yardımına koşarız.

      Peygamberimizin bu hadisini hayatımızda uygularsak dünya ve ahiret hayatımıza bir denge getirmiş oluruz. Ahiretin önde dünyanın arkada olduğu; merhamet ve adaletin zulümden ve haksızlıktan güçlü olduğu bir denge oluşmuş olur. Bu denge bize hem bu dünyada hem de diğer dünyada huzur ve mutluluk getirir. Bu denge bize bire on, bire yüz, bire bin kazanacağımız kârlı bir ticaret kazandırır. Bu denge bize iki cihan saadetini getirir.

      Ya garip ol;

Hayatı sessiz, sakin ve tasasız yaşa.

      Ya yolcu ol;

Dünya azığın az olsun.

     Ya da kendini kabir halkından say;

     Mal, makam endişen olmasın

     Sevmenin ve merhametli olmanın mutluluğunu yaşa…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ